Kuantum Evrende Alice Harikalar Diyarı
Yazı Dizisi
Giriş
Merhaba ben, tüm BEN'lerim, tüm yüzlerim, her biriyle bir olduğumu bildiğim tüm insanlık, ve evren içerisindeki tüm varlıklar ve işleyişine her geçen gün daha fazla hayranlıkla baktığım evrensel sistem. İşleyiş içindeki her bir parçamı kuantum sonsuz olasilıklar alanından gelen tanımlanamaz bir sevgi ile selamlıyorum.
Yazacağım makalelerde, tüm bilimlerin ışığında, evrenle ve içerisindeki her şeyle bir olduğunu algılamış, dünyanın ve evrenin ritmi ile uyumlanmış, dışarıdaki yaşadığı dünyanın, karşılaştığı durumların aslında iç dünyasının bir aynası veya yansıması olduğunu kavramış, kendi varoluşundan gelen sonsuz potansiyellerin farkında ve en mükemmel halini ifade edebilen, her anın içerisinde sonsuz bolluk, neşe hali, mutluluk yaratabilen ve sevginin evreni hareket ettiren en büyük güç olduğunun farkında olan ve bunların tamamını oluş hali ile hayatına geçiren yani bütünsel Yeni İnsan’ı konuşacağız. Ve bu sizsiniz, satırlarım sizi anlatıyor. Her birimizin sonsuz potansiyellere sahip mükemmel bir sistemin içinde yaşayan muhteşem varlıklar olduğumuzun farkına varacağız. Bu keyifli yolculuğa hoşgeldiniz
İnsanlık, tüm düşünce ve sistemlerin değiştiği bir dönemin içinde hızla yol alıyor şu an. Çok fazla değil, 50 yıl öncesinin dünyasına göre Alice Harikalar Diyarında gibiyiz. Eskiden bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz bir çok teknolojik aygıt her geçen gün günlük hayatımızın bir parçası haline geliyor. Her gün birbirini hızla kovalayan teknolojik gelişmelere şahit oluyoruz. Tüm dünyayı birbirine bağlayan bir ağ olan İnternet, bilginin dünyanın bir ucundan diğerine saniyelerle ulaşmasını sağlıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun yeni keşiflere anında hatta canlı olarak şahit olabiliyoruz. Galaksimizin haritasını çıkardık ve teleskoplarımızla bizim galaksimizin dışında bir çok galaksiyi tespit ediyoruz ki bizim bulunduğumuz samanyolu galaksisi gibi milyonlarca galaksi olduğunun farkına vardık. Teknolojik gelişmeler sayesinde kimyasal ve biyolojik formları ve tüm evrenin yapıtaşı olan atomları ve atomaltı yapıları daha iyi tanıyor ve gözlemleyebiliyoruz.
Einstein’ın E=mc2 formülü ile varolan herşeyin enerji olduğunu gördük. İnsanın ve insanı oluşturan organlar ve sistemlerin, enerjinin dönüştürülmesi ve aktarımıyla varolduklarını artık biliyoruz. Geçmişte yine fenomen olarak kabul edilen biyoenerji ve diğer enerji tedavileri artık hastanelerde kullanılmakta. Hipnoterapi ile ameliyatlar, akupunktur gibi yine noktasal enerji şifa yöntemleri ile geleneksel tıbbın çare bulamadığı bir çok hastalık tedavi oluyor. Ve artık bir çok insan hastalığın da dışarıdan gelmediğini, enerjisel denge sorunlarından ortaya çıktıgını biliyor. Çakra aura gibi enerjisel kavramlar bilim adamlarının da kullandıgı terimler haline geldi.
Bu gelişmelerin hepsi insanın kendini, dünyayı ve evrenin içindeki yerini her geçen gün daha net algılamasını sağlıyor. İnsan vücudu da dahil evreni ve içindeki her şeyi birbirinden bağımsız yapılardan oluşan, hareketi ve davranışı mekanik kanunlarla belirlenebilir bir makine olduğunu düşünen Newton ve Descartes’ın öncülük ettiği Determinizm, atomaltı yapıların da daha net incelenmesiyle beraber, evrenin birbirinden ayrı değil birbirine bağlı enerji formlarından oluştuğunu gören Kuantum düşünceye yükseldi. Newton Mekaniği hala kullanılabilir olsa da evreni ve insanın evrendeki yerini ifade etmekte yetersiz olduğu açığa çıktı.
Atomaltı parçacıkların ses gibi dalga davranışı mı parçacık davranışı mı gösterdiğinin anlaşılması içın 1950’li yıllarda yapılan çiftyarık deneyinde hem dalga hem de parçacık özelliğine sahip olduğu görüldü ki, bu deney o zamana kadar ya odur ya da bu diyen klasik fizikçilerin düşüncelerini yeniden yapılandırmasını sağladı. Bu deneye göre, atomaltı parçacık gozlemcinin niyetine ya da düşüncesine göre hareket ediyordu; ve bu fizikçilerin hiç beklemediği bir şeydi. Bu deney, bilimde ve insanlıkta çok büyük bir anlayışı değiştirmiştir. Artık, tamamı atomlardan oluşan evrenin ve evrendeki biz de dahil tüm yapıların birbirleri ile etkileşim ve iletişim içinde oldukları görüldü. Yani, biz düşüncemizle atomların hareketini etkiliyor ve hatta ona göre şekillendiriyoruz. Biz nasıl düşünürsek atomaltı parçacıklar da hareketini ona göre şekillendiriyor.
Ayrıca, kristal haldeki su moleküllerin insan düşüncesine göre nasıl şekil aldığını gözlemleyen bilimsel çalışmasıyla Masaru Emoto, suya hangi bilinç durumu ile bakarsak su kristallerinin ona göre şekil aldığını açığa çıkarmıştır. Bu çalışmada, suya sevgi, korku, endişe, gibi farklı bilinç hallerinde bakarak ve bunu suya ifade ederek moleküllerin değiştiğini gözlemlemiştir. Ve, kar tanelerinin oluşturduğu muazzam şekiller gibi en güzel kristal halin, suya sevgi ile ifade edildiğinde görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Vücudumuzun 3‘de 2‘si su olduğu düşünüldüğünde, sevgi halinin, mutluluk ve neşe halinin ve bunun yanında korku halinin ve endişe halinin bedenimizde ve yine büyük bir bölümü su olan gezegenimizde neler yaratacağını herhalde tahmin edebiliriz.
Sevgi Nefret
Bu söylediklerimin hepsi yeni mi açığa çıktı? Daha elektron mikroskobunun olmadığı çağlarda yaşamış bir çok üstad aslında bundan bahsediyordu. Mevlana “Gül düşün gülistan olursun, diken düşün dikensin, neyi düşünüyorsan osun sen” derken, elinde mikroskop atomlara bakarken söylemedi bu cümleyi tabiki. İnsanoğlu sezgisel olarak her dönemde bunu biliyordu aslında. Fakat, bilim henüz açıklayamadığı şeyleri fenomen kabul ettiğinden, bunları dikkate bile almamıştı. Ama, geçmışte fenomen olarak görülen birçok şeyin artık bilim adamlarının söylemleri içinde yeralması beni çok mutlu eden bir konu. Bu kavramlar, o zamanlarda bilimin içerisinde sayılmasa da bu bahsettiğimiz şeyler evrende yeni değildir. Aslında ilerleyen konularımızda hiç bir düşüncenin yeni olmadığını insanlığın bir öğrenme değil hatırlama sürecinde olduğunu da anlayacağız.
Artık bir çok insanın gördügü ve deneyimlediği ve yukarıda da ifade ettiğim bilimsel verilerin de ışığında şu konu su götürmez bir gerçektir ki, evrenle ve tüm varlıkla aslında bir ve bütün olan insan, neyi düşünür ve inanırsa onu fiziksel realiteye dönüştürebilen mükemmel bir varlıktır. Düşüncenin artık yalnızca bir hayal değil, eylemleri oluşturan bir enerji olduğunun bilim de farkında artık.
Düşündüğümüz her anda, kontak anahtarını çevirdiğimizde bujinin ateşlemesi gibi beynimizdeki sinir ağının oluşturduğu yapılar ateşlenir. Yani düşünce bir elektriksel olaydır; ve bu elektriksel sinyaller elektromanyetik dalga şeklinde evrene yayılırlar. Yani daha açık ofade ile her an evrene kendi tercihimizi belirten bir televizyon ya da radyo vericisi gibiyiz. Bu yayılma her an olur. Düşüncelerimiz de bilinç hallerimizi oluşturur. Korku bilinç hali korkularımızı, sevgi bilinç hali sevgi dolu bir yaşamı, bolluk bilinç hali bolluk içerisinde bir yaşamı yaratır.
Yani kısaca hangi bilinç halinde isek onu yaşarız.
İşte, yazı dizimiz boyunca, fizikten biyolojiye, geleneksel tıptan enerji tedavilerine, kozmik ve ezoterik öğretilerden evrenin geometrisine kadar, bütünsel bir bakışla, evrenin sistemini algılamaya başlayacak, sonsuz mutluluk, sevgi, neşe, bolluk ve zenginliklerle dolu, sağlıklı ve sonsuz olan potansiyelini ifade eden bir yaşam halini nasıl açığa çıkaracağımızı konuşacağız.
Yazı dizimizin giriş bölümünü kapatırken, öncelikle sevgi enerjisinin gücünün bunun farkında olmuş bir insan olarak, her sabah aynanın karşısına geçip, kendinize -zorla bile olsa- gülerek günaydın diye bağırıp ve aynadaki o muhteşem varlığınıza seni seviyorum deyin (en az üç kere) . Sonraki bölümde görüşmek üzere, her gününüz muhteşemliklerle dolsun...
Deniz Şiva Oflaz