Zenginliklerimiz
Nasıl kendimizi böyle bırakıp koyu verdik. Hep bunlar yılların getirdiği çocukca bir inattan başkası değil.
Baksanıza siyasi hayatta liderlik yapanlara hep kendi devrelerinden ve hep bir rekabet içinde “sen yapamazsın ben yaparı”, “ben yapacağım sen görürsün” diye diye bugünlere gelindi.
Kendimizden başkasını görmeden – belkide istemeden – çevremizde olup bitenlerin farkına bile varamadan “hep bana rap bana” diyerek ve bu ülkenin zenginliklerini hiçe sayarak veya saydırtarak, bu günlere geldik.
Bizim bu halimizi çok iyi anlatan devekuşu fıkrasını anlatmamın şimdi tam yeridir.
Efendim iki devekuşu ordusu karşı karşıya gelmişler. Her ikiside karşı tarafı yenmek için kendilerinin daha güçlü ve daha yararlı hizmetler verecekleriyle ilgili konuşmalarla doldurmuşlar ve iki deve kuşu ordusu karşı karşıya gelmişler.
Heyecan dorukta ve sabırsızlıkla taraflar liderlerinden saldırma emri beklemektedirler.
O an gelir ve liderlerden bir tanesi “herkes kafasını kuma gömsün” der.
Esas ilginç olan karşı tarafın liderinin “yahu bunlar nereye gittiler” demesidir.
Gelelim hepa olan zenginliklerimizin yıllarca telef olmasına ve ülkenin içine düştüğü bu duruma. Hava dersen var, su dersen - hemde akmasına zevkle bakarcasına bol olan akarsularımız, nehirlerimiz, derelerimiz - var,. Toprağımız var. İnsanımız dersen yurt dışından çağrılacak kadar kalifiye insan kaynağımız - bu kaynağın içersinde yurtdışında olan vatandaşlarımız da ayrıca dahil değildir. - var.
Yeraltı zenginliklerimiz – barit, krom, magnezyum, petrol (var da yok yıllardır ne olduğunu anlayamadık ?!..) ve Bor ( petrolden daha önemli olan bu minarelin ) – iletişim çağının göz bebeği olan – madenimiz var.
Hemde okuduğum bir dergi de, kendi topraklarımızdaki rezervi dünyada ki toplamın %70’ine yakın olduğu ( Bu ise yaklaşık 2.5 milyar tonluk bir rezervdir.) belirtilmektedir.
Ayrıca okuduğum kaynakta bu minarelin kullanım yerlerinin yüksek teknolojiler de kullanılıyor olmasıyla, öneminin de dünyada giderek artabileceğidir.
Bütün bunlar göz önüne alındığında ülkemiz için çok önemli bır fırsat olduğu ve çok iyi değerlendirmesi gerektiği gerçeği ile karşı karşıya kalınabileceğidir.
Bu öyle birşey ki, bizim içinde bulunduğumuz; ekonomik krizinden, işsizlikten, dış borçlardan ve bunlara bağlı olarak bir dizi iç ve dış ilişkilerimizdeki sıkıntılarımızdan da kurtulmamız ve gelecek nesillere daha güçlü bir Türkiye bırakmamız anlamına gelmektedir.
Gelecek nesillerimizden emanet aldığımız bu ülkenin kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirme, geliştirme ve kalkındırma sorumluluğunu gelin bu sefer elbirliği ile, siyasi polemiklere girmeden omuz omuza vererek ve yılmadan çok çalışarak yapalım.
Ülkemin insanları her zaman yol gösterildiği zaman canla başla çalıştıklarını kanıtlamıştır.
Bu özelliğini çalıştığım ve danışmanlığını yaptığım sektörlerde ve ülkenin hemen her bölgesinde gördüm. Hiç şüphesiz bu çalışmalarım sırasında karşılaştığım olumsuz durumlar olmadı değil ama, istisnalar hiçbir zaman kaideyi bozamamıştır.
Bende her güçlüğün üstesinden gelmeyi onlarla birlikte yaşayarak öğrendim ve birlikte çalışarak başardım.
Ülkenin içinde bulunduğu bu durumdan kurtulabilmesi için yeniden yapılanma girişimleri, hem kamu kesiminde hemde özel sektörde hızla uygulanmaya çalışılmaktadır.
İçinde bulunduğumuz durumda işler; bir taraftan krizlerin içinde yürütülmeye çalışılırken - Kriz Yönetimi – aynı zamanda da değişime ayak uydurmak ve gerçekleştirmek için yönetmek zorunda kaldığımız işlerin üstesinden gelinmesi de - Değişim Yönetimi - bizi zorlamaktadır.
Bu aşamada işlerin beklenen şekilde ele alınıp alınmadığı konusu gündeme geldiğin de karşılaşılan güçlüklerin ele alınmasında bazı sorunlarla karşılaşıldığında -Risk Yönetimi - başlamaktadır.
Zaten içinde bulunduğumuz bugünkü durumun bir kaos ve bu kadar zorluklar içinde olunmasının nedenleri de yukarda belirtilen yönetimlerin işin başında bulunanlar tarafından hakkıyla ele alınamaması ve uygulanamamasından başkası değildir.
Hiç şüphesiz, nereden başlanması gerektiği her kurum ve durum için farklı olacaktır.
Onun için burada çok dikkat edilmesi gereken konu, herhangi bir yerde uygulanan bir yöntemin - bu başka bir kurum olabilir veya bir başka ülke bile olabilir - aynısının uygulanamayacağıdır.
Çünkü o karşı karşıya kalınan sorun veya durumun; yer, zaman ve kişilerin birbirinden çok farklı konumlarda olmasıdır.
Bugüne kadar ülke olarak kendimize ait – kamu ve özel sektörden hatta üniversitelerimizden - yenilikten veya gelişmelerden söz etmemiz mümkün olamamaktadır. Tabii bu kurumlarda da bazı istisnalar söz konusu olabilir.
Nereden bakarsanız bakın kendimize güvensizlikten midir?, yoksa çekememezlikten midir? Bilinmez, hiç yeni veya farklı bir şey yapılamamaktadır.Onun yerine, herşeyi taklit etme alışkanlığımız her alanda var.
Acaba bu yanlış yapma veya risk alma korkusundan mı? kaynaklanmaktadır. Hiç sanmıyorum bu tamamen düşünme tebelliğimizden başka bir şey değildir.
Bu zor günleri başarılı bir şekilde aşmak için mutlaka üretmekle olur. Birilerinin birşeyler yapmasını beklemeden, mazeretler üretmeden ve elimizden geleni ardımıza koymadan, elbirliği ile çalışmalıyız. İşte o zaman bizi kimse tutamayacaktır.
Dr. Tuğrul Savaş