ALIN TERİ! ...
İlk "Alın teri" kazancımı bugün gibi hatırlarım. Kazanmıştım kazanmasına ama tahsil etmeyi başaramadım.
İcra dairelerinin bilinmediği, borçların istemeden ödendiği, istemenin ayıp sayıldığı zamanlardı.
Galiba, iki-üç yaşlarında olduğum bir dönemdi. Babam, en yakın arkadaşı Kemal dayı* ve hatırlamadığım birçok kişi, köy meydanında, gölgeye oturmuş sohbet ediyorlardı. Sohbetten gayrı bir eğlence arayışıyla olsa gerek, sohbeti bırakan Kemal dayı beni yine orda bulunan diğer bir komşu çocuğu ile -söylendiğine göre "kırkımız" karışmış, tam yaşıtız yani- güreştirmek istedi. Menajerim olmadığı için pazarlığı yapmak bana kaldı.
- Güreşirim ama yenersem 25 kuruş alırım.
O zamanlar yirmi beş kuruşa on adet sakız alınabiliyordu.
- Tamam ulan, hadi güreşin, yenersen sana elli kuruş veririm.
Kemal dayı'nın fiyatı artırması rakibimin zorlu olmasından değildi, pazarlık hoşuna gitmişti.
Komşu çocuğu çok istekli, para filan istemiyor. Yaşıtız ama, biraz çelimsiz, ola ki yenerse egosunu tatmin edecek, yenilirse zaten para alamayacak. Bu nedenle olsa gerek, ben pazarlığı bitirir bitirmez, peşrev çekmeden daldı bana... Bir anda başlayan güreş, taze bahar çimleri ve bel hizamıza gelen yonca yaprakları üzerinde bir süre devam etti. Rakip çelimsiz ama güçlü ve çevik... Zorlu çıktı. Tek darbede yere indireceğimi düşündüğüm komşu çocuğu beni hayli terletti.
Güreş benim galibiyetimle bitti. ** Alın terimle elli kuruş kazanmıştım o gün. Ama Kemal dayı bana karşı borcuna sadık kalmadı. İstemenin ayıp sayıldığını kavradığım beş-altı yaşlarıma kadar ne zaman görsem Kemal dayı'dan paramı istedim, her seferinde bir bahanesi oldu ve ben alın terimle kazandığım parayı tahsil edemedim.
Ömrü uzun olsun. Yaşlılıkla bağlantılı bir takım küçük sağlık sorunlarıyla yaşamını sürdüren komşumuz, babamın kadim dostu, kız kardeşimin kayınpederi Kemal dayıyı en son iki yıl önce ziyaret ettim. O zaman yeni Türk Lirası tedavülde değildi, *** en küçük metal parada bile bolca sıfır vardı, istese de ödeyemezdi. Borcu hatırlatıp paramı istedim, epeyce gülüştük, birçok çekmece karıştırdı, belli ki paslı bir elli kuruş bulup verecekti. Bulamadı.
*"dayı" nın ne akrabalıkla ilgisi var ne de argo anlamda dayılıkla... Yaklaşık baba yaşında ve daha büyük adamlara hitap ederken veya onlardan bahsederken tek başına isminin kullanılmasının nezaketsizliğini gidermek üzere kullanılan saygı ifadesi.
** Madara olduğum anılarımı yazacağımı beklemezsiniz diye bunu yazdım, ayrıca anı bana ait, böyle oldu diyorsam böyle olmuştur. :)))
*** Anı 2005 yılında kaleme alındı.