Diyarbakır Zindanları yıkılsın mı yoksa müze mi yapılsın?
Son zamanlarda gündemdeki tartışmalardan biri de bu…
Hükümet kanadı, 1980 İhtilali öncesi mahkumlara büyük işkencelerin yapıldığı Diyarbakır Askeri Cezaevi’nin yıkılmasını istiyor; muhalefet kanadı ise müze yapılmasını…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kısa bir dönem de olsa cezaevi atmosferini solumuş bir isim, çekilen acıların ne denli olduğunu derinliğine hissedebiliyor yüreğinde. O yüzden yıkılsın diyor Diyarbakır Zindanları için. Belki yaşananları hafızalardan silmesi mümkün değil ama en azından orada vahşete varan işkencelere maruz kalmış insanlar için bir umut vesilesi bu girişim…
Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise cezaevine düşmüş kader mahkumlarının anlattıkları kadar biliyor cezaevi atmosferini. Peygamberimiz bir hadisinde “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” der. Gerçekten de bilenlerle bilmeyenlerin aynı şeyleri düşünebilmesi mümkün değildir…
Müze kelimesinin sözlük anlamı şudur: Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapılar…
Peki… 1980 İhtilali öncesi sanat mı yapılmıştır mahkumların üzerinde yoksa bilimsel araştırmalar mıdır yapılanlar? İşkencelere daha ne tarz yenilerini ekleriz sanatı(!) veya bu işkencelere insan vücudu ne kadar dayanabilir gibi bilimsel(!) bir araştırma mı zannediyor Kılıçdaroğlu Diyarbakır Zindanları’ndaki vahşeti?
Diyarbakır’daki insanlık utancı müzeye nasıl dönüştürülebilir? Bu nasıl bir zihniyet doğrusu çok merak ediyorum…Hangi aletlerle nasıl işkenceler yapıldığı, kimin hangi koğuşta veya hücrede işkence sonrası nasıl can verdiği, o işkenceleri yapan o zamanın cezaevi komutanlarının işkence teknikleri ve hayat hikayeleri mi anlatılacak o müzede acaba? Bu mantığı anlamak mümkün değil…
***
1979’da henüz 16-17 yaşlarında olan ve Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde - halk arasında bilinen adıyla Diyarbakır Zindanları’nda - mahkum edilen 3 isimle uzun uzun konuştum…2’si ülkücü, 1’i ise solcu olduğu için mahkum edilmişlerdi…
(Bu isimler şimdilik söz verdiğim üzere bende saklı kalacak. Paylaşmamı istediklerinde isimleri de diğer detaylarıyla sizlerle paylaşacağım.)
***
1979 yılının soğuk, puslu günleri…
Türk gençliğinin birbirine kırdırıldığı en zorlu günler...
1980 İhtilali’nin hemen öncesindeki zamanlar…
Yer: Diyarbakır Zindanları…
***
Caniler kahraman olamaz. Olamadılar da…
Diyarbakır Zindanları’nın o dönemdeki askeri komutanı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, köpeğinin önünde diz çöktürüyor sağcı ve solcu gençlerden oluşan mahkumlara…
Suç derecelerine göre köpeğinin pisliğini yediriyor o gençlere…
Dahası Yüzbaşı Yıldıran’ın kurt köpeği, mahkumlara tecavüz için kullanılıyor…
Emre itaatsizliğin cezası ölüm…
İşkencenin ise biri bin para…
***
O zaman Yüzbaşı olan Yıldıran, 1984 yılında İstanbul’a atanır; hem de Diyarbakır Askeri Cezaevi’ndeki üstün hizmetlerinden dolayı ‘Binbaşı’ olarak…
22 Ekim 1988 tarihinde, İstanbul Ümraniye’de belediye otobüsünden indirilerek eşinin ve çocuğunun gözleri önünde kurşunlanır ‘Binbaşı’ Yıldıran…
İşte ‘Caniler kahraman olamaz.’ sözü, bir kez daha doğruluğunu perçinler bu olayla…
***
O zamanın genç mahkumları anlatırken ağladılar; ben duyduklarım karşısında irkildim, gözlerim doldu doldu taştı...
“Çok acı günlerdi.” cümlesi defalarca kez döküldü ağızlarından…
Çok ‘acı’ çekmişler, canları çok ‘acı’mıştı hakikaten…
Onlar, bizlerin duymaya bile dayanamadığı vahşetin ta kendisini yaşamışlardı…
Erkek mahkumlar, birbirlerine tecavüz etmeye zorlanıyordu o zindanlarda…
O meşhur 2.Koğuş’ta…
Yüzbaşı Yıldıran’ın - en az kendisi kadar meşhur olan kurt köpeği “Co” – kullanılıyordu bu zorlamalar sırasında…
Tecavüze ‘hayır’ diyenlere bu köpeğin dışkısı yediriliyordu…
İşkence yöntemlerinden biri de mahkumların boğazına dikenli teller sokmak ve bu telleri hızlıca çekmekti. Mahkumlardan akan her damla kan zevk veriyordu bu sözüm ona askere!...
Ve dahası sayfalara sığmayacak kadar çok olan diğer işkence yöntemleri!...
***
Uzun zamandır araştırma yapıyorum bu dönemler hakkında. Türk tarihinin karanlık, utanç verici günleri bunlar…
Bu vahşetin yaşandığı ‘kara zindan’ yıkılmalı benim mantığıma göre; hem de ivedilikle... Yerine ise ya bir anıt ya da bir özgürlük parkı yapılmalı. Bu zindan müze olursa işte o zaman bir kez daha ayıp edilir orada işkence görenlere ve ölenlere…İnsanlık ayıbı devam ettirilmiş olur…
Sözüm ona özgürlükleri savunan Kılıçdaroğlu’nun müze ısrarı da belki böylece son bulur kim bilir?...