Birçok önemli eserimiz dizilerde heba oluyor...
Gerçeklerden uzaklaşmış bir dolu saçmalık; falanca yazarın falanca eserinden diye uydurma kalıplara sokuluyor...
İşin acı tarafı ise gençler, eserler hakkında yanlış bilgilendiriliyor ve kendilerini bu sözüm ona 'edebi dizilere' çok fazla kaptırıyor...
Genç nesil kitap okumadan yazarlarımız ve eserleri hakkında bilgi sahibi olduğunu zannediyor, eserin gerçeğinden bahsedildiğinde "Hayır öyle değil!" diyerek sazı eline alıyor...
Zaten okuma alışkanlığı olmayan bir millet bu dizilerle hayal alemine geçiyor ve geleceğimiz bir de bu yönden baltalanıyor...
Üstelik bu dizilerin 'aydın' hayranları var... Hani şu kendini çok kültürlü sayanlar vardır ya, işte onlardan. Memleketin bütün konuları bitiyor bu aydınlarımızın sohbetlerinde, varsa yoksa dizi konuşuluyor bu toplantılarda. Maalesef çoğuna gözümle şahit oldum!
Trajik… Her şeyden önce bir Türkolog olarak bu gidişat hakikaten canımı sıkıyor.
(Bir de ismimin sahibidir bu roman, benim için bu özelliği de vardır hani, gerisini sizler düşünün...)
Geçen yılın fenomeni Aşk-ı Memnu’yu hatırlayalım. Eser ilk olarak 1898 yılında Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilir, 1900 yılında ise eserin ilk basımı yapılır. Eski baskı kitaplara oldum olası istidadım vardır. Bende de bu eserin 1939 baskısı mevcut.
Halid Ziya Uşaklıgil’in edebiyatımıza kazandırdığı gerçek bir başyapıttır bu eser. Fakat ne yazık ki dizinin reklamlarında kullanılan ‘Halid Ziya’nın ölümsüz eserinden.’ cümlesi bir palavradan ibaretti.
Bu topluma izletilen o dizi Aşk-ı Memnu değil, olsa olsa ‘Yasak Aşk’ olarak adlandırılabilirdi ve Aşk-ı Memnu’dan esinlenildiği söylenebilirdi. Hatta böyle de olmalıydı…
Hele ki merhum üstad Halid Ziya’nın ismi kat’iyyen bu diziye karıştırılmamalıydı. Ama ne yazık ki karıştırıldı ve bir nesil Halid Ziya’yı tanıyamadan büyümeye mahkum edildi. Sadece 447 sayfa olan bir eserin dizisi yıllar yılı bitmedi, bitmek bilmedi.
Türk tiyatrosunun mihenk taşlarından ünlü yazar, dramaturg Sayın Tarık Günersel, Aşk-ı Memnu’yu tiyatromuza kazandıran isim. Kendisiyle bir röportajımız sırasında dizi hakkındaki görüşlerini sormuştum.
Kendisi de duyduğu üzüntüyü dile getirerek “O dizinin adı asla Aşk-ı Memnu olmamalıydı. Birkaç bölüm izledim, sonrasında içim acıdı, izleyemedim.” demişti bana.
Gerçekten içimiz acıdı, dilimizden sonra edebiyatımıza da sahip çıkamadık sanki…
Sonra Yaprak Dökümü’nü düşünelim...
Reşat Nuri Güntekin’in yine edebiyatımızdaki en önemli yapıtlarından biri olan eser sadece 141 sayfa. Peki dizi olarak kaç yıl sürdü?
5 yıl…
Bu olası şey değil…
***
Bakın Halid Ziya, Aşk-ı Memnu’nun önsözünde şu cümleleri kullanıyor: Mektep çocuklarının elinde bir *sarf, bir lugat olmadıkça tahsil çağından çıkacak olanlar, kendi dillerini bilmeden hayata atılacaklar demektir.
(Hilmi Kitabevi – 1939 /Naşiri: İbrahim Hilmi) (*sarf: kelime bilgisi)
Bugün ise; bırakın öğrencilerimize sözlük vermeyi, ellerine kitap bile veremiyoruz. İzlenen dizilerden öğreniyorlar dilimizi, edebiyatımızı, eserlerimizi ve yazarlarımızı. Kitap özeti istendiğinde dizilerden izlediklerini yazıveriyorlar bir solukta…
Buna kimsenin hakkı yok. Dilimizden sonra edebiyatımız da yozlaşırsa o zaman büyük kayıplar bekliyor demektir ulusumuzu. Eserler ya olduğu şekliyle beyazcama aktarılmalı ya da farklı kurgularda diziler yapılmalı. Edebî eserlerimiz, millî kültürümüzün en önemli sembolleri.
O sembolleri ellerimizle yıkmak toplumumuza hiçbir getiri sağlamaz. İ
tidal zamanıdır…