Çok küçüktüm…
Henüz iki basamaklı yaşlara geçmemiştim…
Yaşadığım coğrafyayı ve dünyayı yeni yeni anlamaya çalıştığım dönemlerdi…
Belki de bu yüzdendi sürekli annem ve babamla oturup haber bültenlerini izlemek istemem…
***
Bütün televizyon kanallarında aynı haber vardı o gün…
Sivas’ta bir otel yakılmıştı…
Adı Madımak’tı…
Neden diyordum, niye yapmışlardı ki? Kimler yapmış olabilirdi ve amaç neydi?
Babama sormuştum bu haberin ne demek olduğunu?
“Ülkemizi karıştırmak istiyorlar kızım.” demişti.
Hiç unutmuyorum bu cümleyi…
Ne demekti yani ‘ülkemizi karıştırmak istemek’?
Nedeni olmalı diyordum o zamanki aklımla.
Çözmeye aklımın ermediği bir neden sorusu geziniyordu zihnimde.
***
17 yıl geçti aradan…
İstek aynı istek… Hırs aynı hırs…
Yine ‘karıştırmak istiyorlar ülkemizi’…
Üstelik farklı birçok yöntem deniyorlar.
Ülkemiz adına tam güzel günler görünecekken ufuktan birileri hain ellerini hissettiriyor arkamızdan.
Her gün gelen şehitlerimizin acı haberleri…
Çıkarlar doğrultusunda yapılan yanlış açıklamalar…
Adeta bizi bize kırdırmak isteyenlere karşı yapılan yersiz ve anlamsız konuşmalar…
Ve magazinselleştirilmeye çalışılan çok ciddi konular…
‘Başbakan siperde çömeldi, Kılıçdaroğlu çömelmeden inceleme yaptı’ türünden ipe sapa gelmez vahim haberler!
Daha da hırslandırıyor bazılarını bu kepazelik.
Bu birbirine düşme durumu.
‘Başarıyoruz’ diyor birileri sonra; ‘Daha da saldıralım’.
Yankı uyandırdıklarını düşünüyorlar ve hedeflerine ulaşabilme gibi bir hayale kapılıyorlar tekrar tekrar…
Hiç gerçekleşmeyecek bir hayale ya da hiç gerçekleşmemesi gereken bir hayale…
***
Oysa ilk defa bir Başbakan o kadar yakından inceledi bölgeyi. Evet çömeldi…
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da çömeliyordu o karede.Çünkü kum torbaları diz hizasındaydı…Ve bir ülke için en önemli isimler bölgeyi inceliyordu. Nasıl tehlikeye atabilirlerdi ki kendilerini?
İkinci fotoğraf karesinde ise Genelkurmay Başkanı Başbuğ da ayaktaydı, Kılıçdaroğlu da. Çünkü kum torbaları göz hizasındaydı…Bu durumda güvenlik için çömelmeye gerek kalmamıştı. Bu da çok olağandı…
Gerçekler ve olması gerekenler bu kadar ortadayken halen bu tarz tartışmaların yapılması gerçekten çok trajik ve düşündürücü...
Oysa bizim bunları tartışacak bir tek boş saniyemiz bile olmamalı.
Bizim gerek millet, gerekse de hükümet ve muhalefet olarak kenetlenmemizin zamanı.
Çok ciddi sınavlar veriyoruz.
Üstelik yıllardır veriyoruz bu sınavları.
17 yıl önceki Madımak gibi…
Ergenekon gibi…
Malatya’daki kitap evi baskını gibi…
Anayasa değişikliği gibi…
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi…
Ve dahası yüzlerce konu gibi…
Önemli olan siperde çömelmek veya çömelmemek değildi…
Bu haberlere boş yere vakit harcandı ne yazık ki…
Önemli olan ülkemizin huzuruna, istikrarına, güvenliğine kastedenlerin karşısında dimdik ayakta durmak, durabilmek.
Bunu görebilmek ve halka aktarabilmek.
Yel değirmenleri yüzyıllar öncesinde kaldı çünkü.
Şimdi ise yeni bir Don Kişot beklentisi yok ülkemin insanlarının.
Tek beklenen dürüst ve yürekli devlet adamları.
Halka her şeyi açıkça anlatan büyükler…
Nedenleri ve sonuçlarıyla…
***
Yırtık ayakkabıyla meydanlarda boy göstermek değil marifet.
Atatürk gibi her zaman şık ve zarif olabilmek.
Büyük Önder kadar ülkesinin insanlarına açık ve net olabilmek.
Biz Atamız’ın çocuklarıyız, Don Kişot’ların değil.
Çünkü; bizim tarihimizde maceralara yer olmadı hiç…
Çünkü; bizim tarihimizde sadece gerçekler vardı.
Ve bizler, bu gerçeklerden duyduğumuz gururu hissettik hep…
Yüzyıllar sonra da hissedeceğimiz gibi…
O sebeple hiç yorulmayın kandıramazsınız bizleri…