Hocalı Soykırımı ve İnsanlık
Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olan Karabağ’ın, yukarı Karabağ denilen bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde bulunan Hocalı kenti stratejik olarak Ermenistan silahlı kuvvetleri için askeri bir hedef niteliğinde idi. Hocalı kenti stratejik olarak Karabağ dağlık silsilesinde Ağdam – Şuşa, Eskeran – Hankendi yollarının üzerinde yerleşmektedir. 936 km2 alana ve 11.356 kişilik nüfusa ile Hankendinin 10 km güneydoğusunda bulunan ve ayrıca Karabağ’ın tek havalimanına sahip olan Hocalı kenti konumu itibarı ile sürekli Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından savaş boyunca sürekli olarak ateş ve tacizlere maruz kalmakta idi.,
1991 Ekim ayından itibaren Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından ablukaya alınan kente karayolu ulaşımı da 30 Ekimden itibaren kapatılmıştır. Tek ulaşımın havayolu ile sağlanabilindiği kente sadece sayısı birkaç tane olan helikopter ile ulaşmak mümkündü. 2 Ocak tarihinde şehrin elektrik hatları kesilmiş ve şehir karanlığa terk edilmiştir. Hocalıya en son helikopter 28 Ocak 1992 yılında gidebilmiştir. Kentten sivil tahliyesi yapan 40 kişinin içinde bulunduğu helikopterin Şuşa yakınlarında Ermenistan ordusu tarafından vurularak düşürülmesi olayından sonra Hocalıya hava ulaşımı da kesilmişti. Hocalıyı kuşatma yolu ile Azerbaycan’dan ayırarak, Azerbaycan’dan destek alamayacak duruma düşüren Ermeni ordusunun hain katlim planını çok daha önceden hazırlamış olduğu görülmektedir. Erzak ve yakıt sıkıntısı yaşayan hayalet kenti andıran Hocalı açlık ve hastalığın pençesinde kıvranmakta idi. Bariz katliam sinyalleri verilen Hocalıda Ermenistan’ın katliam yaparak, Azerbaycan Türkleri ve bölge halklarına mesaj verme peşinde olması olayı net ve aydındı., Her şeyden haberi olanlar, dünyayı avuçlarının içi gibi izleyebilenler bu olaya neden sessiz kaldılar, neden göz yummağa çalıştılar, neden acımadılar, neden kurtarmak için uğraşmadılar. Bu manzaradan ve insanlık dramından haberi olsa da haberi yokmuş gibi davranmaya çalıştılar. Neden ama…
İnsanlık ve insanlar bu kadar mı ucuz bu kadar mı değersiz…
Yıl 1992, tarih 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece Ermenistan silahlı kuvvetleri ve bölgede bulunan eski Sovyetler Birliği silahlı kuvvetlerine ait 366. Motorize Alayı kuşatma altına aldıkları kente helikopter, tank ve ağır makineli silahlardan uzun süre mermi ve kurşun yağdırdıktan sonra kente girmişlerdir. Albay Zarvigarov komutasındaki 366. Rus motorize alayı ve Ermenistan ordusu askerleri Hocalı kentine girerek kenti yakarak harabeye çevirmiş ve tarihin en vahşi ve kanlı katliamını yapmıştır. Kanlı katliamın bilançosu tüyler ürpertici sonuçla dünya tarihinin utanç sayfasına yazılmıştır. Hocalıda sivil, kadın, çocuk ve yaşlı ayrımı yapılmadan resmi rakamlara göre 613 kişi katledilmiştir. Katledilenlerin 83’ü çocuk, 106’sı kadın geri kalanlar yaşlıydı. 1275 kişi esir alınmış, 150 kişi kaybolmuş ve 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulmayı başarmıştır. Büyük ve şiddetli savaşlarda dahi, savaş dışında tutulan, dokunulmayan bu kesime Ermeniler çocuk, yaşlı ve kadın demeden acımasız işkenceler yaparak katletmişlerdir. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin, oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli organlarının kesildiği görülmüştür. Aynı vahşetten çocuklar ve hamile kadınlar bile nasibini almıştır. Hamile annelerin karnından çocukları çıkartılarak kafaları kesilmiş, delik deşik edilmişlerdir. Kenti ve halkı korumaya çalışan az sayıdaki Azerbaycan askerleri ve gönüllüler öldürülerek kafaları kesilmiş, yaralıların üzerine ise benzin dökülerek yakılmıştır. Genç kızların önce saçlarını, daha sonra kafa derilerini yüzmüşler. Babasının gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babasını kurşuna dizmişler.
Hocalı soykırım vahşetinin tanığı olan ve daha sonra Beyrut’a yerleşen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan “For The Sake Of Cross” (Haçın Hatırı İçin) adlı kitabında şu satırlara yer vermiştir. “…
Gaflan denen ve cesetlerin yakılması ile görevli Ermeni grup, Hocalının 1 kilometre Batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri cesedini getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaş civarlarında olan bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, yaralarına ve açlığa rağmen hala yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli Ermeni asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tün cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haçın hatırı için savaşa devam ettiler”. Bu satırları yazarken ve okurken insanların parmakları titriyor, kalbi ve vicdanı sızlıyor.
Peki, bunları yapanlara sizce ne demeli?
Dr. Afgan Veliyev.
Sosyolog. Araştırmacı Yazar.