Hep gidenler mi suçludur?
Hiç mi suçu yoktur geride kalanların?
***
Garip bir döngü bu hayatın akışında.
Kalanlar nedense hep haklı görür kendilerini…
Haklı olmadıklarını bilseler bile bu hırs yer, bitirir yüreklerini…
Oysa hırsla bağdaştırılamayacak bir durumdur bu.
Kalbin olduğu yerde hırslaArdına dönüp baktığında; geride kalanın artık ‘eski bir dost’ olarak bile kalamadığını görürsün.
Bu acıtır insanı…
Çünkü öylesine kırılmıştır ki benliğin ve ruhun, hayatındaki ‘hiçler’ listesine eklersin ardındakini giderken…
***
Birine inanmak en ulvi duygulardan biridir hayatında.
Hele ki yüreklice sevebilmek…
Hani ‘her yiğidin harcı değil’ derler ya, o türden bir duygudur bu.
Tabii karşındakinde de seni taşıyabilecek kadar asil bir yürek varsa…
O yürek yoksa ve gidene; seçimi için saygı bile duyamıyorsa kalan, ister istemez yoruyor yüreğini insanın yaşananlar…
‘Keşke’ diyor yürek o anlarda, ‘keşke’ hak eden birine uzatsaydım ellerimi, ‘keşke’ verdiğim değere layık birine açsaydım kollarımı…
İşte o zaman mantık giriyor devreye ve silip atabiliyor insan duygularını bir kalemde.
İyi ki bunu başarabiliyor yürek…
Çünkü kalana bir şans daha vermek, kendinden ödün vermeye dönüşüyor bir zaman sonra.
Ya da öyle algılanmaya başlıyor karşındaki tarafından…
O yüzden; net kararlar verebildiğin kadar huzurlu olduğunu anlıyorsun hayatta.
Her şeye rağmen dimdik, inandığın yolda ilerlerken ne kadar doğru bir tercih yaptığını düşünmeye başlıyorsun.
Ve gülümsüyorsun hayata hatta acısıyla tatlısıyla tüm yaşadıklarına, usulca…
Ama yüreklice…
‘Aşk’ başlamamışken nasıl her şey olağansa hayatında ve bittiğinde de o olağanlığı hissedebiliyorsan, işte o zaman ‘doğru yoldasın’ diyebiliyorsun içindeki ‘sen’e…
Hani der ya Nazım ‘Tahir ile Zühre’ şiirinde…
“Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte.” diye…
İşte aynen öyle…
Sen Tahir olamıyorsan, karşındakinden nasıl Zühre olmasını bekleyebilirsin ki?
Zaten bu beklenti mantıklı da değildir ki…
Zira, her şey yürekte başlar ve başladığı yerde biter…
Kalana ise sadece buna saygı duymak düşer…
Çünkü dediği gibi Nazım’ın şiirin devamında;
“Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık, yahut hiç sevmeseydi, Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.” Mesele Tahir’le Zühre olabilmekte. Onu karşındakine hissettirebilmekte…
Gerisi hikaye…