Asgari Ücret: Vicdanın ve Toplumun Sesine Kulak Vermek
Volkan İLGÜZ
Ben, turizmci bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm ve bugün de bir esnaf, bir işletmeci olarak hayatımı sürdürüyorum. Ticaretin içinden biri olarak, ekonomik dengelerin ve işletmecilik realitelerinin farkındayım. Ancak bu yazıyı yalnızca bir işletmeci gözünden değil, aynı zamanda vicdanlı bir birey olarak kaleme alıyorum. Çünkü asgari ücret, sadece ekonomik bir gösterge değil, aynı zamanda bir toplumun refah seviyesini ve adalet anlayışını yansıtan en önemli ölçütlerden biridir.
Türkiye’de yaklaşık 7 milyon asgari ücretli çalışıyor. Bu sayı, aileleriyle birlikte ele alındığında, 30 milyon kişilik bir nüfusa karşılık geliyor. Yani ülke nüfusunun neredeyse üçte biri, asgari ücretle geçiniyor. Bu, asgari ücretle çalışan milyonlarca insanın sadece kendi yaşamlarını değil, ailelerini, çevrelerini ve dolaylı olarak tüm toplumu etkilediğini gösteriyor. Asgari ücretin sadece çalışanların değil, bir ülkenin ticaret ağına, ekonomik dengesine ve toplumsal huzuruna doğrudan etkisi var.
Bugün Türkiye’de barınma giderleri, bir ailenin en büyük masraf kalemlerinden biri haline geldi. Kira fiyatlarının hızla yükselmesi, konut sahibi olmanın imkânsız hale gelmesi ve yüksek faiz oranlarıyla bankalardan kredi almanın zorluğu, özellikle asgari ücretle geçinen aileler için ciddi bir kriz yaratıyor. Bu durum, ailelerin gelirlerinin büyük bir kısmını sadece başlarını sokacak bir yere harcamalarına neden oluyor. Sonuç olarak, temel yaşam ihtiyaçlarını bile zor karşılayabilen bu insanlar için sosyal hayata katılmak neredeyse imkânsız hale geliyor.
Asgari ücretle çalışan bir insanın, sinema, tiyatro ya da basit bir sosyal etkinlik için bütçe ayırması artık bir lüks. Oysa Avrupa’da sıradan bir aktivite olarak görülen bu etkinlikler, Türkiye’de giderek daha az erişilebilir hale geliyor. Bu durum, sadece bireylerin yaşam kalitesini değil, aynı zamanda toplumun genel mutluluk seviyesini ve sosyal huzurunu da doğrudan etkiliyor.
Bu tabloya bir de enflasyon etkisi eklenince, asgari ücretlinin yaşadığı sıkıntılar daha da derinleşiyor. Türkiye’de enflasyon oranları %60’ları aşarken, asgari ücrete yapılan %30 zam, bu oranla kıyaslandığında oldukça yetersiz kalıyor. Enflasyonun yalnızca yarısını karşılayan bu artış, asgari ücretlinin alım gücünü artırmak bir yana, onları her geçen gün daha da fakirleştiriyor. Bu sadece bireysel bir sorun değil; aynı zamanda toplumsal bir fakirleşmenin de habercisi. Çünkü alım gücü düşen insanlar, yalnızca kendi yaşam standartlarını değil, aynı zamanda ülkenin ticaret ağını ve ekonomik dengelerini de etkiliyor.
Bir işletmeci olarak, şunu çok iyi biliyorum: Düşük zam oranları, kısa vadede KOBİ’leri koruyor gibi görünebilir. Ancak uzun vadede, alım gücü düşük bir toplum, ticaretin de üretimin de dengelerini bozar. Asgari ücretliye yapılan zam, yalnızca bireysel refahı değil, ticaretin ve ekonominin canlılığını da doğrudan etkiler. Zincirin her halkası birbiriyle bağlantılıdır; bu nedenle asgari ücretlinin refahı, sadece onların meselesi değil, tüm toplumun meselesidir.
Bu noktada, hükümeti asgari ücrete ek zam yapmaya ve bu konuda sürdürülebilir politikalar üretmeye davet ediyorum. Bakanlıkların bütçelerinin daha dengeli bir şekilde düzenlenmesi, kaynakların doğru kullanılması ve halkın refahını artıracak kalıcı çözümler üretilmesi gerekiyor.
Bir toplumun refahı, yalnızca ekonomik büyüme rakamlarıyla değil, insanların mutluluğu, yaşam kalitesi ve sosyal huzuruyla ölçülür. Asgari ücretlinin yaşamını sürdürebilecek bir maaş alması, sadece onların hakkı değil, aynı zamanda bir ülkenin geleceği ve toplumsal barışının teminatıdır.
Volkan bey yazınız harika ve çok haklısınız sonuna kadar katılıyorum ve yanınızdayız