SEÇİM SANDIĞINDAN GENEL AF ÇIKAR MI?
Türkiye, seçim dönemlerine yaklaştığında en çok tartışılan konulardan biri “genel af” olur. Bazıları için bu adım toplumsal barışın kapısını aralayan bir çözüm yolu, bazıları için ise adaletin yara alması anlamına gelir. Geçmişte çıkarılan genel af yasalarının topluma bıraktığı izler hâlâ tartışılırken, affetmenin toplumsal huzura katkısı mı yoksa unutmanın yarattığı acılar mı daha ağır basar, sorusu gündemdeki yerini koruyor.
Türkiye, genel af deneyimleriyle dolu bir geçmişe sahiptir. 1980 darbesinden sonra çıkarılan af, siyasi suçluların topluma yeniden kazandırılmasını hedeflemişti. Ancak, bu süreçte yalnızca siyasi suçlular değil, pek çok ağır suçlunun da serbest bırakıldığı gerçeği, toplumun adalet duygusunda derin yaralar açtı. Benzer şekilde, 2000 yılında çıkarılan Rahşan Affı, ekonomik suçlardan hüküm giymiş kişilerin serbest bırakılmasına odaklanırken, adaletin eşit dağıtılmadığı tartışmalarını beraberinde getirdi. Bu tarihsel örnekler, genel affın sınırlarının nasıl çizileceği ve hangi koşullarda uygulanabileceği sorusunu tekrar tekrar gündeme getiriyor.
Adalet, toplumların bir arada kalmasını sağlayan temel taşlardan biridir. Mahkemelerce verilen cezaların bir anda hükümsüz kalması, toplumun adalet duygusunu zedeleyebilir. Özellikle ağır suçlardan hüküm giymiş kişilerin affedilmesi, mağdurlar ve yakınları için travmatik bir deneyim yaratabilir. Suçlular için bir “kurtuluş”, mağdurlar içinse bir “adaletsizlik” olarak algılanan bu süreç, toplumsal huzuru artırmak yerine, derin çatlaklara yol açabilir.
Genel af savunucuları, bu uygulamanın topluma yeni bir başlangıç sunduğunu ve bireylerin geçmiş hatalarından sıyrılarak yeni bir hayat kurmalarına olanak tanıdığını savunur. Cezaevlerindeki doluluk oranları, rehabilitasyon süreçlerinin yetersizliği ve toplumsal barış gibi nedenler, genel affın gerekliliğini savunanların en önemli argümanlarıdır. Ancak bu süreçte, affedilen kişilerin yeniden suç işleme ihtimali göz ardı edilemez. Eğer rehabilitasyon mekanizmaları güçlendirilmeden af çıkarılırsa, bu adım yalnızca kısa vadeli bir çözüm olur ve topluma uzun vadede daha büyük sorunlar yükler.
Seçim dönemlerinde genel affın sıkça gündeme gelmesi, bu konunun toplumsal bir ihtiyaçtan çok siyasi bir araç olarak kullanıldığı algısını güçlendirir. Mahkûm ailelerinin geniş bir seçmen kitlesi oluşturması, bu algıyı daha da pekiştirir. Ancak, genel af yalnızca siyasi bir manevra olarak görülmemelidir. Bu kararın, toplumsal uzlaşmayı ve barışı sağlayacak şekilde hassasiyetle ele alınması gerekmektedir.
Dünya genelinde genel af uygulamaları, farklı sonuçlar doğurmuştur. Güney Afrika’da Apartheid rejimi sonrası uygulanan genel af, toplumsal barış ve uzlaşma için bir model olarak öne çıkarken, bazı Latin Amerika ülkelerinde affın suçluları cesaretlendirdiği ve toplumda kaosa yol açtığı görülmüştür. Türkiye’nin bu süreçte, geçmiş deneyimlerinden ders alarak toplumsal barış ile adalet arasında denge kurması gerekmektedir.
Genel af yerine, alternatif çözümler üretilmesi de mümkündür. Mahkûmiyet sürelerinde düzenleme yapmak, belirli suçlar için alternatif cezalar uygulamak veya suçluların topluma kazandırılması için eğitim ve iş olanakları sağlamak gibi yöntemler, affın risklerini minimize edebilir. Böylece toplumsal barış hedeflenirken adaletin zedelenmesinin de önüne geçilebilir.
Sonuç olarak, genel af bir toplumun adalet ve barış arasında kurduğu ince bir dengedir. Bu dengeyi korumak, yalnızca siyasi karar vericilerin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumluluğudur. Affetmek kolaydır; ancak unutmak, çok daha karmaşık bir süreçtir.
Türkiye’nin, geçmiş deneyimlerinden ders alarak, affetmek ile unutmak arasındaki bu ince çizgide, toplumsal huzuru ve adaleti aynı anda sağlayabilecek politikalar üretmesi gerekmektedir.