AŞK VE HÜZÜN ŞEHRİ PARİS
Aşk ve hüzün şehri Paris’i onaltı yaşımdayken tanıdım. Muş Lisesinde okurken “Pen Pal “tabir edilen Fransız bir kalem Arkadaşım vardı.
Paris’e 150 km mesafede Tekstilin başkenti sayılan Troyes diye bir şehirde yaşardı.
Onaltı yaşımda 4000 km yol katederek otostopla Muş’tan önce Troyes’e sonra Paris’e geldim. Otostop ile Avrupa seyahat anılarım o zamanki tirajı yüksek gazetelerinden birinde “Dünyayı dolandıran Esat Selçuk ile Avrupa’yı Otostop ile dolanan Türk; Pekcan Türkeş biraraya geldi” isimli Röportajım yayınlandı. Beş yıl sonra da Fransa’da öğrenip ilerlettiğim Fransızcam ile Yeni Levent Lisesinde Fransızca öğretmenliği yaptım.
TRUVA’LI PARİS’İN GÜZEL HELEN’İ KAÇIRIŞI
Troyes (Truva) şehrinin ismi bu günkü Çanakkale’de yer alan antik Truva’dan gelmektedir. Paris ismi de Truva kralı Priamos’un oğlu Paris’den dolayı verilmiştir .Yunan mitolojisinde, Truva Savaşı ;Truva'lı Paris'in Sparta Kralı Menelaus'un karısı Güzel Helen'i kaçırması sonucunda meydana gelmiştir.
İLGİLİ FOTOĞRAF GALERİSİ
HALUK ŞAHİN’İN MİTOLOJİK TRUVA’NIN SIRLARINI ANLATAN ROMANI “ADA”
Truya Antik Kenti'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine Kabulü'nün 20.yılı sebebiyle 2018 yılı tüm dünyada ''Troya Yılı'' ilan edildi. Bu arada “Avukat Sizsiniz” ve “ Bir Rehber Gözüyle İstanbul “Kitaplarımın önsözünü yazan ve 2018 yılı Homeros Ödülü sahibi Haluk Şahin;Troya yılının kutlandığı bu günlerde yazdığı Ada Romanında Bozcaada- Troya ekseninde Troya’nın gizlerini araştıran bir arkeolog vasıtasıyla mitolojinin karanlık köşelerine ve Troya'ya uzanıyor.
AŞK VE HÜZÜN ŞEHRİ PARİS; AŞIKLAR İÇİN BİR MIKNATIS
Aşk ve hüzün şehri Paris;aşıklar için bir mıknatıs; .Dünyanın sanat ve kültür uzmanları için sarsılmaz bir doğal cazibe merkezi:Lüksün ve Modanın dünya başkenti.Filmlere, romanlara, aşklara konu olan Paris; diğer adı ile “La Ville Lumiere” yani "Işık Şehir." Tüm dünyada anıtları, modası, kültür-sanat yaşamı ile bilinen Paris, dünya tarihinde de önemli bir şehir.
Fransa Paris değildir ama Paris Fransa'dır. Bu nedenle Paris hakkındaki gözlemler, Fransa hakkındaymış gibi okunabilir. Fransa’yı başka hiçbir şehri bu derece yansıtamaz.
Paris, her zaman herkesin ilk gitmek istediği, sonrasında vazgeçemediği bir şehirdir. Geçmişinin çok versiyonlu hikâyesi onu çekici kılıyor olsa gerek.
JAPONLARIN KUYRUK YAPTIĞI EYFEL KULESİ
Dünyanın şöhretler listesinde yer alan ve Paris’i Paris yapan simgelerden bir tanesi de Eyfel Kulesi… Asla Paris Eyfel Kulesinden ayrı düşünülemez. Genç yaşlı herkesin mutlaka görmek istediği yerler arasında ilk sırada geliyor…
Eyfel kulesinin önünde uzun kuyrukların oluşuyor. Şu Japonlara hayranım dünyanın her yerini dolaşıyorlar. Kuyruğun yarısı onların...Japonlar;kuyruk oluşturmada Dünyada birinci gelir Hawaii ve Rothenburg da( Ortaçağ eski şehri olmakla birlikte, dünyanın her yerinden gelen turistler için bilinen bir yer) Ramen Çorbası kuyruklarında görürüz onları.Ramen, Çin kökenli erişte çorbasının Japon Mutfağı'ndaki adıdır. Et suyu ile yapılan bu yemeğin içinde dilimlenmiş et, kurutulmuş deniz yosunu, Kamaboko(balık ezmesi) , yeşil soğan ve mısır ile servis edilir.
Paris Şehir armasındaki gemi; Ortaçağ'da şehri yöneten güçlü “gemiciler" ya da "su tüccarları"nın kurduğu birliği sembolize ediyor.
Filmlere, resimlere, şarkılara, şiirlere konu olmuş,şampanya ve rüyalarla beslenen hiç uyumayan Paris şehir merkezi yirmi bölgeye ayrılmıştır. Gezilere genellikle birinci bölgedeki Paris’in en önemli sembolü olan Eyfel Kulesi ile başlanır. Kimilerine göre kule, kimilerine göre yere düşmüş dondurma külahı olsa da, Eyfel Kulesi’nin dünyanın en ikonik yapılarından biri olduğu inkar edilemez bir gerçektir.
Eyfel Kulesi 1887 ile 1889 yılları arasında Mühendis Gustave Eiffel tarafından, Fransız Devrimi'nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde düzenlenen Expo 1889 Paris fuarının giriş kapısı olarak inşa edilmiştir.
10 tonun üzerinde ağırlığa sahip dökme demir kule, 1931 yılında Empire State Building yapılana kadar 320 metre yüksekliğiyle dünyanın en büyük yapısı unvanına sahipmiş.
Eiffel Kulesine çıktığınızda göreceğiniz Paris manzarası muhteşem:
Sen Nehri, Zafer Takı hatta çok uzaklarda Montmarte ve Sacre Coeur Kilisesi’nin bulunduğu Paris’in tek tepesini bile görebilirsiniz.
Bu arada Eyfel Kulesi’ni en azından bir kere gece de görmelisiniz. Harikulade bir ışıklandırmaya sahip kulede her saat başında yaklaşık beş dakikalık ışık şovları yapılıyor.Zaten bu özelliği nedeniyle turistler akın ediyor. Ayrıca Paris’in muhteşem manzarasında 2.Kattaki Jules Verne (Bilim kurgunun babası Balonla Beş Hafta -Dünyanın Merkezine Yolculuk ve Aya Yolculuk kitaplarının yazarı) Restaurant’ta nefis bir yemek için kuyrukta beklemeye hazır olun.
NOTRE DAME’IN KAMBURU QUASİMODO VE ÇİNGENE AŞKI GÜZEL ESMERALDA
Paris’te bir çok kilise var. Romanlara da konu olmuş en ünlülerinden bir tanesi Seine Nehrinin kıyısında bulunan ünlü Notre Dame Katedralinin yapımına 1015 yılında Werner de Habsbourg tarafından konulan ilk taşla başlanmış, 1439 yılında ancak tamamlanabilmiş. Dünya ülkelerinden turist yoğunluğu yaşayan bu Katedral,Meryem Ana’ya ithafen isimlendirilmiş. Kendine has taş rengi ve heybetiyle bin yıldır ayakta duran Katedralin, bin yıldır da çalışan bir taş atölyesi bulunuyor. Gerçekten de görülmeye değer bir yapı…
Katedrali gezerken Victor Hugo’nun o unutulmaz romanındaki kahramanlarının; sayfalar arasından bir bir kopup gelecek ve bize tekrar o aşk trajedisini yaşatacakmış hissi uyandı. Sinemada Antony Quin ve Gina Lollobrigida’nın başrollerini oynadığı “Notre Dame’in Kamburu” sürükleyici bir romandır. Bu eserin unutulmaz kahramanlarından kilisede çan çalan Zangoç kambur Quasimodo’nun delice aşık olduğu fakat aşkına karşılık bulamadığı Paris’li çok güzel bir çingene kızı olan Esmeralda’nın hazin öyküsü anlatılır.
12 CADDENİN KESİŞTİĞİ CADDEDEKİ ZAFER TAKI VE 320 ÇEŞİT PEYNİR ÜRETEN FRANSA
Notre Dame Katedralinin kahramanlarına veda edip, bu romanın yazarı Victor Hugo’nun ismiyle anılan Victor Hugo Caddesi boyunca ilerleyip Charles de Gaulle Meydanı’nın ortasında bulunan Zafer Takı’na ( Arc de triomphe de l'Étoile) ulaşıyoruz. 1806 yılında Napolyon tarafından inşa ettirilen 49 metre yüksekliğindeki bu anıt, 12. caddenin kesiştiği bir kavşağın tam ortasında bulunmakta. Napolyon Bonapart, Austerlitz savaşında galip gelen Fransız askerlerine seslenerek, “Evinize zafer taklarının altından geçerek döneceksiniz,” demiştir. 1923 yılından beri sönmeden yanmaya devam eden ateş, I. Dünya Savaşında ölen Fransız askerlerinin bulunduğu Meçhul Asker Mezarı (Tombe Du Soldat Inconnu) ve anıt üzerindeki “Gidiş, Direniş, Zafer, Barış” anlamına gelen dört büyük heykel turistlerin odak noktası.
Napolyon öldüğünde cenazesi Zafer Takı'nın altından geçmiştir. Etoile Zafer Takının, sağ tarafında "De Gaulle au pouvoir" (De Gaulle Iktidarda ) ve sol tarafında ise "Vive De Gaulle" (Yaşasın De Gaulle) yazılıdır. Fransız Asker kökenli Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün (1890-1970) ismi Dünyadaki birçok Fransız okullarına verilmiştir. Gaulle; Fransızca’da “sırık “ demektir. Ünlü Tiyatrocu Ferhan Şensoy’un anılarında ismiyle müsemma De Gaulle’ün 1968 yılında İstanbul’a geldiğinde kalacağı yerdeki yatağın boyuna göre uzatıldığını anlatır.
Bu arada De Gaulle'ün Fransa ile ilgili şu sözünü de hatırlayalım:
“Üç yüz yirmi çeşit peynir üreten bir ülkeyi yönetebilmek kolay değil.”
Türkiye'de ise dokuzu tescilli 193 peynir çeşidi olduğunu da belirtelim.
ŞANZELİZE Champ Elysees ve LİDO SHOW
Zafer Takı’nı gördükten sonra yolun karşı tarafına geçip dünyanın en ünlü caddelerinden biri sayılan Şanzelize’ye yöneliyoruz. İki kilometrelik Champ Elysees, geniş kaldırımları, şık mağaza ve restoranlarıyla göz alıcı. Seçkin moda ve mücevher mağazalarından alışverişinizi burada rahatlıkla yapabilirsiniz . Alışveriş ateşinizi söndürdüğünüzde kuruyemişli
Marie-Antoinette’i utandıracak lezzetteki muhteşem makaronlar (kurabiye) ile kendinizi şımartabilirsiniz. Hatırlayacaksınız Fransa Kraliçesi 16. Louis’in eşi Marie Antoinette;Fransa’da yapılan un zamları sonucunda ekmek kıtlığı oluşup, Fransız kadınlar Kral ve Kraliçe’nin ikamet ettiği Versay sarayına yürüdüklerinde ne olup bittiğini sorar. “Ekmek istiyorlar” yanıtıyla durumu öğrendiğinde ise ünlü vecizeyi aktarır:
“Ekmek bulamazlarsa, pasta yesinler”
Sizler de ülkemize döndüğünüzde Edirne ve İstanbul Bebek nefis badem ezmesini tatmayı ihmal etmeyin!
Şanzelize;Paris’in en güzel caddesi olarak gösteriliyor. Kozmetik ,kitap ve mücevher sevenlerin uğrak yeri. Otomobil galerileri de bu cadde üzerinde. Şanzelize eskiden büyük bir tarlaymış. Fransızca'da Şan(Champs ) tarla,Elize de Saray'ın ismi.
Şanzelize Caddesi üzerinde, Lido Show gösteri merkezi dünyanın en eğlenceli kabarelerini sunuyor.
Sırası gelmişken hatırlatalım:gösteri sırasında fotoğraf ve kamera çekimi yasak.
CONCORDE MEYDANINDA SULTAN AHMET’DEKİ DİKİLİTAŞIN BENZERİ DİKİLİTAŞ VE DÖNME DOLAP
Şanzelize Caddesi’nin başında olan Concorde Meydanı Fransa’nın ikinci en büyük meydanıdır. İtalyan yazar, gazeteci ve diplomat olan Curzio Malaparte, "Concorde Meydanı ;meydan değil, aydınlıktır" demiştir. 1763 yılında açılışı gerçekleştirilen meydanın ortasında, 23 metre uzunluğunda, 280 ton ağırlığında, İstanbul Sultanahmet Meydanı’ndaki dikilitaşın bir benzeri yer almaktadır. Bu dikilitaş 19. yüzyılda Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından Fransa’ya hediye edilmiş ve ardından Mısır Obeliksi olarak da anılmaya başlanmış. Üzerinde, II. Ramses’in hükümdarlığını anlatan çeşitli hiyeroglifler yer almaktadır.Şehrin pek çok yerinden görülebilen La Grande Roue ;Dikilitaşın arkasındadır. La Grande Roue, 1900 senesinde inşa edilmiş olan 100 metre yüksekliğinde bir dönme dolaptır. 1980'lere kadar dünyanın en büyük dönme dolabı unvanını korumuştur.Meydanda iki tarihi çeşme bulunmaktadır. Üzerlerinde yer alan figürler oldukça dikkat çekici.
MADELEİNE KİLİSESİ VE MADLEN ÇİKOLATASI
Eglise de la Madeleine yani Madeleine Kilisesi, 1806'da Pierre-Alexandre Vignon tarafından tasarlanmıştır. Roma tapınağı biçimindeki yapı, Antik Çağ mimarlığıyla sanatına yönelen neo-klasik akımın bir örneğidir.
La Madeleine deyince Madlen çikolatası akla gelir. Hikayesi şöyle: Eskiden bu meydanda bir şekerci varmış. Kolay tüketilebilecek bir çikolata yapmak için hazırladığı kalıpları dünyaca kabul görünce bu çikolata türüne “Madlen” denmiş. Şu an meydanda o şekerci yok ama Madlen çikolatası dünyanın her yanında hükmünü sürüyor.
PRENSES DİANA SON AKŞAM YEMEĞİNİ VENDOME MEYDANINDAKİ RİTZ OTELİNDE YEDİ
La Madeleine’den az ilerisinde Lady Diana'nın Paris ziyaretlerinde kaldığı Ritz Oteli’nin bulunduğu Vendome Meydanı’na varıyoruz. Prenses Diana ile Dodi son akşam yemeğini bu otelde yemiş. O güne dönersek: Galler Prensesi Diana, Dodi ile birlikte kaldığı otelde, 30 Ağustos 1997 günü saçını yaptırır, birkaç yere telefon açar, aşağıda bekleyen gazetecileri göndermek için uğraşır. Akşam yemeğini yedikten sonra Leydi Di ve Dodi otelden çıkarlar, ancak gazetecilerin takip ettiklerini fark ederek kaçmaya başlarlar. Maalesef elim bir trafik kazasında hayatlarını kaybederler.
OPERA GARNİER
Barok mimarisiyle muhteşem bir görüntü sunan bu efsanevi tiyatro binası; Gaston Leroux’in dünyaca ünlü romanı “The Phantom of the Opera”“Operadaki Hayalet” için de ilham kaynağı olmuş. 1874 yılında Charles Garnier tarafından inşa edilen bina yaklaşık ikibin kişi kapasiteli.
Molière’e göre, insanın duyduğu gürültüler içinde en pahalısı "Opera".
AVRUPA’DA EN BÜYÜK AVM GALERİ LAFAYET
Operanın hemen arkasında lüks mağazalarla dolu Galeries Lafayette alışveriş merkezini görüyoruz.
Biraz dikiş becerisi ve biraz emek küçük bir kumaş parçasını bir yorgana dönüştürebilir. 1893’te, iki kuzenin kendi küçük tuhafiyecilerini büyüterek Avrupa’nın günümüzdeki en büyük mağazasına dönüştürdüğü bu Alış Veriş Merkezinde moda koleksiyonları 3 binayı ve 70000 metrekarelik satış alanını kapsıyor.
LOUVRE MÜZESİ MONA LİSA VE VENÜS
Her gün binlerce insanın ziyaret ettiği Luvr Müzesi, 1793 yılında açılmış ilk devlet müzesidir. 60 bin metrekare alan üzerine kurulu bu devasa büyüklükteki müze-sarayda, tarih öncesi dönemlerden 19. yüzyıla kadarki devri kapsayan yaklaşık 380 bin eser sergilenmektedir.
II. Dünya Savaşı sırasında, Louvre’un hazineleri Fransa’nın en ücra köşelerinde saklanmış.
Kurşun geçirmez camın ardından Leonardo da Vinci’nin meşhur Tablosu Mona Lisa’nın gözlerine bakıp, gizemli Venus de Milo’yu selamlayarak bu muhteşem Müzenin keyfini çıkarabilirsiniz. Unutmayın her sanat eserine 30 saniye ayırırsanız ömrünüzün 100 yılını buraya adamanız gerekir.
RESSAMLAR TEPESİ MONTMARTRE VE ZARİF BİR KUĞUYU ANDIRAN SACRE COEUR BAZİLİKASI
Paris'in birçok ressamın eserlerini yaptığı, sergilediği ve satışa sunduğu Ressamlar Tepesi diye adlandırılan Montmartre'de bulunan Sacre Coeur Bazilikası, şehirdeki en önemli tarihi ve dini yapılardan biri. Bu kilise hem mimari yapısı hem de bembeyaz rengiyle zarif bir kuğuyu andırıyor. Kilisenin ve ressamların yanı sıra lokantaların, kafelerin ve hediyelik eşya dükkanlarının da fazlaca bulunduğu bu tepede turistler için her şey düşünülmüş. Ayrıca Paris’in muhteşem manzarası bu yüksek tepeden görülmeye değer…
Montmartre’ın merdivenlerinden veya Fünikilerle yukarı çıktığımızda Sacre Coeur Kilisesi bizi karşılıyor.
Paris’in en yüksek tepesi olan Şehitler Tepesi’nde inşa edilmiş olan bu Bazilikanın adı “Kutsal Kalp” anlamına gelmektedir. Notre Dame Katedralinden sonra turistler tarafından en çok ziyaret edilen ikinci anıt-kilisedir. 1874-1914 yılları arasında yapımı tamamlanmıştır.İki dünya savaşını da neredeyse hiç zarar görmeden atlatan bu Kilisenin tavanındaki muhteşem İsa mozaikleri görülmeye değer. Paris’in tepeden görünümü muhteşem.Dünyanın pek çok noktasından gelen ressamların bulunduğu “Ressamlar Tepesi” de bazilikanın arka tarafında bulunuyor.
DALİDA'NIN YAŞADIĞI EV
Montmartre’dan yokuş aşağı inerken pek çok hediyelik eşya dükkânı göreceksiniz. Biraz aşağıda Kahire doğumlu İtalyan asıllı şarkıcı, sinema oyuncusu Dalida’nın yaşadığı Evi görüyoruz. Montmartre Mezarlığında Mezarı olan Dalida; Kariyerini vatandaşlığına geçtiği Fransa'da yaptı. 55 altın plak alan 1987 yılında 54 yaşında kaybettiğimiz aynı zamanda "elmas plak" verilen ilk şarkıcı olan Dalida Montmartre Rue d'Orchampt 11 Numaralı evde yaşamış.
PİGALLE MOULİNE ROUGE VE KALDIRIM SERÇESİ EDİTH PİAF
Ünlü gece kulübü Mouline Rouge (Kırmızı Değirmen)'un bulunduğu İstanbul'un Beyoğlusu sayılan Pigalle'de; bir zamanlar acılarla yoğrulmuş küçük ve yorgun bedeniyle, bu kaldırımları inleten olağanüstü büyük bir sese sahip “Kaldırım Serçesi” Edith Piaf'ın hayat hikayesini anımsadım. Sesi kendinden büyük olan ve hayatlarımıza dokunan bu sanatçıyı yıllar önce radyoda hayat hikayesinin anlatıldığı arkası yarın oyununda tanımıştım. O zamandan dokunmuştu bana hikayesiyle...Duayen Tiyatro Sanatçısı Gülriz Sururi, Edith Piaf'ın hayatını anlatan “Kaldırım Serçesi” adlı müzik oyunundaki Edith Piaf yorumuyla Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü almıştır.
Pigalle'nin kaldırımlarında Edith Piaf'ın sevdiğim “La Vie en Rose “ (Pembe Hayat) ve "Non je ne regrette rien"(Hiç pişman değilim) şarkılarını çok uzaklardan benim için söylediğini duyar gibiyim...
Kaldırım Serçesi Edit Piaf'ın bir zamanlar arşınladığı kaldırımları 1966 yılında ben de çiğneyip, Deneme yazarı Marcel Proust'un Pansiyonunda kalmıştım.
AŞKIN KİLİDİ VAR MI?
Seine Nehri ; Paris’i yaklaşık olarak ortasından ikiye ayırıyor. Genel hatlarıyla kuzey-güney doğrultusunda olduğunu söyleyebileceğimiz bu ayrımı Fransızlar, nehrin akış yönüne göre sol taraftaki bölüme Rive Gauche ,sağ taraftaki bölüme de Rive Droite adını veriyorlar. Şimdi Sağ taraftan sola gitmek için bir Köprüye varıyoruz:
Seine Nehri üzerindeki “Pont Des Arts” (Sanatlar Köprüsü), Paris’teki aşıkların en yeni adresi. Köprünün korkuluklarında irili ufaklı yüzlerce kilit asılı. Aşkın kilidi var mı? Âşıklar adlarının baş harflerinin yazılı olduğu asma kilitleri asıp, anahtarlarını nehre atarak aşklarını ölümsüzleştiriyor.
İstanbul Yerebatan Saray’ındaki sarnıça turistler, aşklarıyla ilgili dilek tutarak para atıyor. Yerebatan Saray’ı denince Sean Connery’nin James Bond’u canlandırdığı 1963 yapımı ‘To Russia with Love’ ve James Bond”Skyfall” filminin bazı sahnelerinin Yerebatan Sarnıcı’nda çekildiğini hatırladım. Ayrıca Dan Brown'un aynı adlı romanından uyarlanan ve başrolünü Tom Hanks'in üstlendiği "Cehennem/Inferno", Filminin Yerebatan Sarnıcı'nda geçen bölümleri ise sarnıcın Budapeşte'deki film platosunda birebir yapılan kopyasında çekildi.
Bir salgın gibi dünyaya yayılan ‘bitmeyecek aşkı’ sembolize eden Aşk Kilitlerinin bulunduğu Şehirleri şöyle sıralayabiliriz:
- Brooklyn Bridge Köprüsü New York
- Kasaplar Köprüsü Lyubliyana Slovenya
- Köln
- Seoul Tower Kulesi Seoul Kore
- Vodootvodny Kanalı Moskova
- Salzburg Avusturya
- Aşk Köprüsü Bosna Hersek Banja Luka Şehri Sırbistan
- Prag
- Ponte Milvio Köprüsü Roma
LA CLOSERİE DES LİLAS LEYLAKLAR ÇİFTLİĞİ
Seine Nehrinin sol tarafında Montparnasse Bulvarı'nda Yahya Kemal'in sıklıkla gittiği bu La Closerie des Lilas Cafe'si “Leylaklar Çiftliği” 1847 den beri hizmet vermektedir. Müdavimleri arasında Emile Zola, Paul Cézanne, Aragon, Picasso, Sartre, André Gide, Oscar Wilde, Beckett, Hemingway gibi bir çok ünlü bulunuyor. Lilas, 2007 den beri her yıl "Le Prix Lilas" adıyla bir edebiyat ödülü de veriyor.
İstanbul’da Edebiyatçıların birzamanlar müdavimi olduğu mekanlar vardı:
- Beyoğlu’nda Ayhan Işık Sokağı’nın girişindeki Garanti Bankası’nın yerinde bulunan Nisuaz, 1930-1950’ler boyunca edebiyatçıların uğrak yeriydi.
1967’deki yangından sonra yıkılan pastanenin müdavimleri Sabahattin Kudret Aksal, Abidin Dino,Sabahattin Ali , Orhon Murat Arıburnu
- Sirkeci’de Ankara ve Ebusuut Messeret caddelerinin köşesindeki kahveye Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sait Faik, Melih Cevdet Anday, Necip Fazıl gibi edebiyatçılar gelirmiş.
- Küllük;Beyazıt Cami’sinin ana yola bakan tarafındaki bu bahçeli kıraathane, 1950’lerde adeta bir ilim irfan yuvasıymış.Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi isimler burayı sıkça ziyaret etmiş.
LES DEUX MAGOTS CAFE
Les Deux Magots “İki Çinli” Cafesi ismini sütunlardan birindeki iki Çinli tüccar heykelinden alıyor.
Paris’teki bohem ve entellektüel hayatın en canlı olduğu bölge Saint Germain bulunan Hemingway’in gençliğinde takıldığı bu Cafe'deki Çinli(?) Heykellerin arasında fotoğrafta yer alırken kendimi film setinde gibi hissettim.
SEFİLLER ROMANIN MEKANI JARDİN DU LUXEMBOURG BAHÇELERİ
Montparnasse Bulvar’ından kuzeydoğu tarafına yürüdüğünüzde Lüksemburg Bahçesi’ne ulaşırsınız. Jardin du Luxembourg, Paris'in 6. bölgesinde bulunan, ikinci büyük parkıdır. Victor Hugo’nun başyapıtlarından Sefiller’de adı sıkça geçen bahçe içerisinde birbirinden özgün pek çok heykel, anıt, çeşme ve büyükçe bir havuzu barındırır. Turistlerin gezi güzergâhlarında yer aldığı gibi Parislilerin tercih ettikleri bir buluşma mekânıdır.
1969 yılınnda Hayat Resimli Roman’da daha sonra Anemon Yayınlarından çıkan Dünyanın En Güzel Aşk Hikayeleri kitabımda 2012 yılında yayınlanan “PARİS’DE BİR YABANCI “ Hikayesinde Paris şöyle anlatılır:
"... Çöllerin çocuğu Ömer Sani nihayet hayalinde yaşattığı Paris'e gelebilmişti. Eyfel kulesi,Sen nehri Lüksemburg parkı O'nu Rüyalarının ötesinde etkileyip başka alemlere götürmüştü.Enrico Macias'ın bir şarkısı çalıyordu : Adieu Mon Pays "elveda memleketim "Şarkıyı gözleri dolu dolu dinledikten sonra dışarı çıktı sonra yakındaki Lüksemburg parkına girdi."
İLGİLİ FOTOĞRAF GALERİSİ