İÇİNDEN DENİZ GEÇEN TEK ŞEHİR: İSTANBUL
Asya ve Avrupa’yı birleştiren, Dünya medeniyetlerinin beşiği ve içinden deniz geçen tek şehir İstanbul’dan yabancılar o kadar çok etkilenirler ki İstanbul’u başkentimiz sanır. İstanbul aşığı ve İstanbul üzerine bir çok şiirler yazmış olan Yahya Kemal Beyatlı da bir sohbet sırasında “Ankara’nın nesini seviyorsunuz?” diye sorduklarında “İstanbul’a dönüşünü “ diyerek İstanbul tutkusunu belirtmiş.
İstanbul UNESCO tarafından 1985 yılında Kültür Mirasları listesine alındı ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçildi. Bir Fransız yazarı olan Lamartine İstanbul’u anlatırken “ Tanrı; insan gözünün tahayyül edebileceği en muhteşem yeri yarattı “ demişti.
İstanbul, 15,5 milyon nüfusuyla Ülkemizin en kalabalık, ekonomik, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan önemli bir şehridir. Şehir, iktisadi büyüklük açısından dünyada 34. nüfus açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da birinci, dünyada ise altıncı sırada yer almaktadır.
Dünyanın en büyük medeniyetlerine ev sahipliği yapmış, "Bütün yollar İstanbul'a çıkar" sözünü tarihe kazımış, uzunca bir dönem gerçekten de 'dünyanın merkezi' olmuş İstanbul'da gezilecek ve görülecek çok fazla yer, yapılacak çok fazla şey var. İstanbul'u keşfetmek öyle bir kaç güne, birkaç haftaya ya da aya sığdırılabilecek gibi değil. Kaldırdığınız her taşın altından, vurduğunuz her kazmadan başka bir tarihin, başka bir hikayenin gün yüzüne çıktığı İstanbul’u özetle anlatmaya çalışacağız.
Birbirine taban tabana zıt uygarlıkların kale bellediği ve daima yücelttiği bu şehri tanımak, onunla yaşayanların İstanbul'a bir borcu aslında. İstanbul; bazen mimozaların seyri bazen ise tarihi kalıntıların keşfi demektir.
İstanbul... Konstantinapolis, Dersaadet İslambol, Asitane, Şehirlerin Kraliçesi gibi bir çok ismi olan istanbul’u Araplar da “Gelin" olarak adlandırmışlardır.
İstanbul üç büyük imparatorluğa Roma,Bizans ve Osmanlı başkentlik yapmıştır.1600 yıllık başkentliği sırasında 120 imparator ve padişah hükümdarlık yapmıştır.1453-1922 tarihleri arasında ise Osmanlı imparatorluğunun başkenti olmuştur.
Çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapan İstanbul için
Osmanlı Devleti'nin resmi yazışmalarında hilafetin merkezi anlamında ''Darülhilafe'' ve Asitane kelimeleri kullanıldı. Dersaadet; Mutluluk kapısı" anlamına gelen eski İstanbul isimlerinden.
GİZEMLER DOLU İSTANBUL ŞEHRİ
Şair Nedim; “İstanbul” için şöyle demiş:
“Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır”
“Bu İstanbul şehri ki, paha biçilmez ona
Tüm İran mülkü feda olsun tek bir taşına”
Her noktasında görülecek Güzellikler saklı Gizemler dolu İstanbul şehri; Avrupa ve Asya kıtaları üzerine kurulu. Avrupa bölümü de Modern İstanbul ve Eski İstanbul diye ikiye ayrılır. Bu günkü Seyahatimiz Modern İstanbul’un Taksim Meydanından başlar.
TAKSİM MEYDANI
İstanbul’un en popüler meydanı olan Taksim hem kutlamalarda hem de toplumsal olaylarda ilk adres olarak ön plana çıkıyor. Taksim Cumhuriyet Anıtı 1928 yılında İtalyan Heykeltraş Pietro Canonica tarafından taş ve bronzdan yapılmıştır.
Anıtın bir yüzünde İstiklal Savaşı diğer yüzünde ise Atatürk yanında İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak sivil giysileri ile askerler ve halkla birlikte betimlenerek genç Türkiye’nin kuruluşu canlandırılmaktadır. Gene anıtın bu yüzünde Atatürk'ün ardında bulunan Sovyet general Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov’un heykeli Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye'ye yapılan Sovyet yardımına duyulan minnettarlığı simgeler.
İstiklal Caddesi
Beyoğlu’nun en renkli durağı, günün tek bir saatinde bile ışıkları sönmeyen İstiklal Caddesi olabilir.
Adına şarkılar bestelenen bu cadde; pasajlarla, yeme içme mekanlarıyla ve elbette mağazalarla dolu.
İstanbul'un en büyük ve cemaati en geniş St. Antuan Katolik Kilisesi; İstiklal Caddesi üzerinde Galatasaray'dan Tünel'e doğru giderken sol tarafta bulunur.
İSTANBUL’DA İLK YERALTI FÜNİKÜLERİ ‘TÜNEL’
Tünel İstanbul’un eski yerleşim yerlerinden Karaköy ve Beyoğlu’nu birbirine bağlayan, kısa, güvenli ve hızlı bir yoldur.
1863 yılında açılan Londra metrosundan sonra faaliyete geçen ikinci metrosudur. Dönemin padişahı Sultan Abdülhamit’in izni ve fermanıyla, Fransız mühendis Eugene-Henri Gavand tarafından yapılmıştır. Günümüzde halen hizmet vermekte olan Tünel, 1867 yılında turist olarak İstanbul'a gelen Gavand’ın, insanların Yüksekkaldırım bir yokuşunu tırmanmakta çektiği zorluğu gözlemlemesiyle hayata geçirilmiştir.
Günümüzde Beyoğlu ile tarihi yarımada arasında nostaljik ve keyifli bir yolculuk sunmaya devam etmektedir.
GALATA KULESİ
İstanbul’un Galata Semtinde yer alan Hazerfan Ahmet Çelebi’nin buradan Üsküdar’a uçmaya çalıştığı ihtişamlı bir eserdir. Altmış yedi metre uzunluğundaki kuleden İstanbul manzarasını bütün çıplaklığıyla izleyebilirsiniz.
GALATA KÖPRÜSÜ
Eski İstanbul’a ilk adım Karaköy semtinin başlangıcındaki Galata Köprüsüyle başlar.
Sultan Abdülmecit tarafından Haliç üzerine inşa ettirilen Galata Köprüsü, Eminönü ile Haliç’i birbirine bağlıyor.
Mısır Çarşısı
Galata Köprüsünü geçince karşımıza Eminönü Camii çıkıyor.Hemen yanı başındaki Çarşının Mısır adıyla anılmasının sebebi; tarih boyunca ağırlıklı olarak Mısır’dan gelen ürünlerin burada satılması. Baharatlar, aromalı bitki çayları ve elbette hediyelik Türk lokumları çarşının en çok satan ürünleri arasında.
SULTANAHMET MEYDANI
Meydan adını aynı isimdeki camiden alıyor. 1616 yılında yapımı tamamlanan tarihi Sultanahmet Camii dışında; Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarayı bulunuyor.
Gülhane Parkı gibi cazip lokasyonlar da meydanın yanı başında.
Sultanahmet Meydanı İstanbul`un en önemli meydanlarından biridir. Bizans devrinde Hipodrom olarak bilinirdi. Osmanlı döneminde buraya At Meydanı denirdi.
Roma İmparatorluğu ve sonradan Bizans İmparatorluğu devrinde hipodrom şehrin toplantı, eğlence, heyecan ve spor merkezi olarak 10 yüzyıla kadar önemini sürdürmüştü. Araba yarışları yanında, müzisyen toplulukları, dansözler, akrobatlar, vahşi hayvanlarla kavga gösterileri, toplantılar yapılırdı.
Yarışçılar yeşil-mavi-sarı-kırmızı gibi politik güçleri de olan takımlara ayrılmışlardı. Zaman, zaman yarışlara politika karışır, karşılıklı güçlerin mücadeleleri korkunç katliamlara dönüşebilirdi. Hipodrom günümüze zemini 4-5 metre yükselmiş ve kalabilmiş 3 abide ile gelmiştir:
- Mısır’dan getirilen Dikilitaş (Obelisk)’ın 4 cephesinde antik Mısır dilinde metinler yazılı
- Yılanlı Sütun Burmalı Sütun adıyla da anılan Yılanlı Sütun birbirine dolanmış halde yükselen üç yılandan meydana gelmiştir. Delfi’de bulunan Apollon Tapınağı önüne dikilen bu tunç anıt, 324 yılında I. Konstantin tarafından İstanbul’a getirilmiştir. Erkek güç ve güzelliğinin timsali olan Işık Tanrısı Apollon’a adanan bu heykelin yılanlardan oluşması anlamlıdır. Zira Apollon’un, Piton isimli kötülüğün timsali dev bir yılanı öldürdüğüne inanılırdı. Bu anıtı da yendikleri düşman askerlerinin eritilen silah ve kalkanlarından yapılmış.
- Örme Sütun Sütunun üstünü kaplayan pirinç levhalar ve tepesinde bulunan tunç küre 1204’te şehri işgal eden Latinler tarafından Hipodrom’daki pek çok heykel ve süslemeler gibi sökülerek madeni para yapımında kullanılmış.
- Alman Çeşmesi ;Sultan I. Ahmed Türbesinin karşısında yer alan çeşme. Alman İmparatoru II. Wilhelm'in Sultana ve İstanbul'a hediyesidir. Almanya'da yapılıp 1901'de İstanbul’daki yerine monte edilmiştir. Neo-Bizanten üslubunda bir çeşmedir; içeriden altın mozaikle süslüdür.
SULTAN AHMET CAMİİ
Sultanahmet Meydanı’na isim veren Sultanahmet Camii; 45 metre uzunluğundaki mimarisiyle 1617 yılından bu yana İstanbul’un merkezine imza atan bir yapı.
Renginden dolayı turistler buradan Blue Mosque (Mavi Cami) olarak da söz ediyor. I. Ahmet tarafından Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın üslubu dikkate alınarak yapılan Sultan Ahmet Camii Ayasofya’nın tam karşısında bulunmaktadır.
Ayasofya’nın karşısında bulunmasından dolayı onu görkemine uygun olarak yapılmıştır. Geniş bir avluya yapılan Sultan Ahmet Camisi 6 minareli olarak yapılmıştır. Caminin dört köşesinde bulunan 4 minare üç şerefeli avlusunda bulunan 2 minare ise iki şerefeli olarak yapılmıştır. Toplam 16 şerefesi vardır.
Camiler ve minareler şehri İstanbul’a Denize yoluyla geldiğimiz zaman dikkatimizi çeken 6 minaresiyle Sultan Ahmet camidir. Padişah Sultan Ahmet;mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya bana öyle bir camii yap ki minareleri altından olsun der.Mimar zamanın maliye bakanı olan vezire baş vurur.ancak hazinede yeterince altın bulunmadığını öğrenir.Padişahın emirlerine karşı gelemeyeceğinden altından minare yapamayacağını anlmadığı için padişaha “ Ben 6 minare anladım,efendim “ diyerek bir kelime oyunu yapıp padişahın gazabından kurtulur.
Sultanahmet Camii’nin hem avlusu hem içi hem de dış mimarisi incelemeye değer detaylarla dolu. Caminin içinde 20 binden fazla çini olduğu söyleniyor.
Aynı zamanda olan camiyi hakkıyla gezmek için bir saatten uzun zaman ayırmak şart. Özellikle cuma günlerinde ve dini bayramlarda cami çevresi daha da şenlikli bir hal alıyor.
AYASOFYA
İmparatoru Jüstinyanus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihi eski şehir merkezine inşa ettirilmiş olan Kilise 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra Fatih tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935 yılından beri müze olarak hizmet vermektedir. Ayasofya, adındaki "aya" sözcüğü "kutsal, azize", “sofya” sözcüğüyse Eski Yunancada “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.
Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup Ortodoks mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.
Yüzyılın ünlü bilim adamları Milet’li İsodoros ve Aydın’lı Anthemius’un yönettiği Ayasofya’nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçi çalışmıştır.
Jüstinyen, kilisenin açılışında, yeryüzündeki ilk tapınağı yapan Yahudilerin kralı Süleyman Peygamber’e şöyle seslemişti: “Görüyor musun ey Süleyman, seni geçtim.”
İmparator Jüstinyen; bu muhteşem yapıyı halkın arasından bulup, sevdiği sonra İmparatoriçe yaptığı kadına Teodora’ya adamıştır.Tutkuyla beslenen o muhteşem aşkı Ayasofya’yı gezerken, karşılaşacağınız o zarif sütunların başlıklarında Jüstinyen ile Teodora’nın baş harflerinden oluşan monogramlarda göreceksiniz.
1453’te Kilise, Camiiye çevrildikten sonra Fatih’in gösterdiği hoşgörüyle mozaik ve fresklerdeki insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir.
Dünyanın en eski Katedrali olan Ayasofya yapıldığı dönemden itibaren yaklaşık bin yıl boyunca (1520’de İspanya’daki Sevilla Katedrali inşaatı tamamlanana dek) dünyanın en büyük katedrali unvanına sahip olmuştur. Günümüzde yüz ölçümü bakımından dördüncü sırada gelmektedir.
Ayasofya’ya gelindiğinde mutlaka dikkat verilmesi gereken; farklı kültürlerin ahenk içindeki birlikteliği olmalı. Müzede vaaz kürsüleri ve Osmanlı tuğraları da var; Hz İsa ve Hz Meryem gibi Hristiyanlık için önemli figürleri simgeleyen mozaikler de…
Ayasofya minarelerinden ikisinin Mimar Sinan’a ait olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Sultan Abdülmecit üzerine 1847 ile 1849 yılları arasında Ayasofya’da çeşitli restorasyon çalışmaları yapan ve sultandan restorasyon sırasında keşfedilebilecek mozaikleri belgeleme iznini alan Fossati kardeşler,mozaiklerin sıvalarını kaldırıp desenlerini belgelerine kopyaladıktan sonra mozaikleri tekrar kapatmışlardır. Bu belgeler günümüzde kayıptır.
YEREBATAN SARNICI
Yerebatan Sarayı olarak da anılan tarihi sarnıç; Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’a bıraktığı ölümsüz hediyelerden biri. Bizans İmparatoru Justinyen tarafından 542 yılında yaptırılmıştır. Suyun içerisinden yükselen mermer sütunlar, turistlere de kelimenin tam anlamıyla bir görsel şölen sunuyor. 9800 metrekare üzerine kurulu olan sarnıç pek çok ulusal etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.
TOPKAPI SARAYI
Fatih Sultan Mehmed’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden sonra yaptırdığı Topkapı Sarayı 4 Avludan oluşuyor: Sarayın ilk avlusunda yer alan Aya İrini Kilisesinin önemli bir özelliği 1453 yılındaki fetihten sonra camiye çevrilmemiş olması.
Sarayın ikinci avlusu, devlet yönetiminin gerçekleştiği mekanların yer aldığı Divan Meydanı (Adalet Meydanı)’dır. Tarih boyunca pek çok törene sahne olan bu avluda divan toplantılarının yapıldığı Divan-ı Hümayun (Kubbealtı) ve yanında Divan-ı Hümayun Hazinesi yer alır.
Üçüncü Avlu, Enderun (iç saray)’da Padişahın devlet adamlarını ve yabancı elçileri kabul ettiği Arz Odası ve Enderun Hazinesi bulunur.
Hazine Dairesinin bulunduğu bölümde
Mücevher ve değerli taşlar var: altın şamdanlar, tombaklar, tahtlar, fincan zarfları, yazı takımları, beşik, mücevher kutuları, saatler, cam fildişi, inci ve değerli metallerin uyumlu birleşimiyle ortaya çıkarılmış eşyaları nefes almadan izliyorlar. Bu bölümün en vurucu, en dudak uçuklatan vitrini ise üç kalın cam arkasında hareketli bir platformda sergilenip güvenlik nedeniyle 24 saat kamera gözetimindeki ünlü Kaşıkçı Elması oluyor. Üzerine düşen ışığı bir sağa bir sola dönerek etrafa saçan 70x60 mm lik ve 86 karatlık elmasın önünde, bakmaya ve fotoğraf çekmeye doyamayan turistlerce uzun sıralar oluşuyor
Enderun Avlusu'ndan sonra, padişaha ait köşklerin ve asma bahçelerin bulunduğu Dördüncü Avlu'ya geçilir. Bu mekanda Osmanlı sanatının klasik köşk mimarisinin en seçkin örnekleri olan, Sünnet Odası, Bağdat ve Revan Köşkleri yer alıyor.Köşklerin ortasındaki fıskiyeli havuza dilek amaçlı para atanları görüyoruz.
Sarayın “Harem” kısmında
Karaağalar Bölümü, Kadınlar Bölümü, Padişah Bölümü olmak üzere üç ana bölümden oluşan Haremde yaklaşık 400 oda bulunuyor. Revaklarla çevrili taşlıklara açılan üniteler arasında hastane, mutfak, hamamlar yer alıyor.
KAPALIÇARŞI
Dizi ve filmlere de sıkça konu olan Kapalıçarşı ya da turistlerin bildiği adıyla Grand Bazaar; İstanbul’da alışverişin parmakla gösterilen adresi. Aynı zamanda dünyanın da en büyük üstü kapalı çarşılarından biri olan yer; neredeyse 4 bin dükkana sahip. Evliya Çelebi’nin de ünlü Seyahatnamesi’nde çarşıdan söz ettiği biliniyor.
Kapalıçarşı’da 64 Cadde ve Sokak, 16 Han var. 22 adet kapısı bulunuyor.
SÜLEYMANİYE CAMİİ
Adını Osmanlı İmparatorluğu’nun en ünlü padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dan alan 1551-1557 yılları arasında Mimar Sinan tarafından inşa edilen Süleymaniye Camii; sadelikle görkemin bir arada sunulduğu bir mimari harikası sayılabilir.
400 yılı aşkın süredir İstanbul siluetini süsleyen cami, hem şehir hem de ülke için bir güç simgesi.
Süleymaniye Camii; tam 15 ayrı bölümden oluşan bir külliyeye dahil. Dolayısıyla buraya kadar gelmişken mutlaka Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan ve Hürrem Sultan türbeleri de görülmeli.
GOLDEN HORN HALİÇ
Malûm Haliç’e Altın Boynuz da deniyor.
Bosphorus efsanesinde Zeus’un eşi kıskanç Hera; kocasının sevgilisi İo’yu boynuzlu bir ineğe çevirir. İşte Haliç Altın Boynuz – Golden Horn Efsanesi de bu mitoloji ile bağlantılıdır.Boynuzlu bir İneğe dönüşen İo kaçarken sinekten kurtulmak için başını bir sağa bir sola sollar. Boynuzunu oradan oraya vurur ve toprak parçalarını birbirinden ayırır, derin yarıklar oluşturur. Bunlardan birisi de Haliç’tir. Altın renkli boynuzu ile bu iç denizi oluşturduğu için İngilizce altın – altından anlamına gelen “golden” ve boynuz anlamına gelen “horn” kelimeleri ile bu şekilde adlandırılmıştır.
Aslında Haliç bir başka ifadeyle bu 8 kilometrelik körfez boynuz şeklindedir. Güneş vurunca altın gibi parıldadığı için “Altın Boynuz” adı verilmiş olduğunu sanıyorum.
DEMİR KİLİSE (Sveti Stefan Kilisesi)
Tamamen demirden oluşan ve kalan tek demir kilise olma özelliğini taşıyor Balat'taki Demir Kilise (Sveti Stefan Kilisesi).Dünyada Arjantin, Avusturya ve Türkiye’de bulunuyor demir kilise. Arjantin ve Avusturya'daki kiliseler yok olmuş sadece Balat'taki demir kilisenin ayakta kalmış. Komple demirden oluşan 500 ton ağırlığındaki küçük gemilerle buraya getirilen kilise, vidalarla denizin üzerinde monte edilmiş. Kilise, Brezilya'dan getirilen ve suyun içinde yaşayabilen ağaçların üzerine monte edilmiş
EYÜP SULTAN CAMİİ
Haliç kıyılarında yer alan 1458 yılında inşa edilen ilk camilerden Eyüp Sultan Camii; bir ibadet yeri olmanın da ötesinde. Yılın her günü binlerce insanın ziyaret ettiği mekana ve Eyüp Sultan Türbesi’ne şaşırmamak elde değil. Burada adaklar adanıyor, dualar topluca semaya yükseliyor. Bahçesindeki ağaçların bile ibadet ettiğine inanılan kutsal yerde bulunmak ve o manevi havayı solumak neredeyse bir ritüel.
Eyüp Sultan Camii’ye kadar gelmişken ziyaret etmeniz gereken yerler kısmet çeşmeleri, bahçedeki ulu çınar ve caddeye açılan avlu olarak sıralanabilir.
Eyüp Camii ve Türbesi’ni tarihi açıdan değerli kılan en büyük özelliği, padişahların kılıç kuşanma törenlerine ev sahipliği yapmış olması.Evlenecek eşler,nikah öncesi,sünnet olacak çocuklar da tören öncesi aileleriyle bu Camiiye gelip,dua ederler.
Pierre Loti Tepesi
Haliç manzarasının dayanılmaz güzelliğini ayaklar altına seren Pierre Loti tepesi adını, sık sık bu tepede konumlanan bir kıraathanede zaman geçiren Fransız yazar Pierre Loti’den almış.
Tepe, manzarasının yanı sıra aynı adı taşıyan tesisleriyle ve verilen kaliteli hizmetle pek çok kişinin uğrak noktası olmuş. Pierre Loti tepesinde konumlanan tesislerde kahvaltı, konaklama, yemek, nargile, sahur, iftar, çay, kahve gibi hizmetlerden yararlanabilirsiniz.
Miniatürk
Haliç Sütlüce’de Türkiye’nin en başarılı mimarilerinin minyatür ölçeklerde tasarlanmış hallerinin ziyaretçilere sunulduğu Miniatürk, 60 bin metrekarelik alan üzerinde kurulmuş olup, içerisinde havuz, küçük alışveriş merkezleri, amfi tiyatro, otopark ve oyun alanları
gibi pek çok aktivite sahası hizmet veriyor.
BOĞAZ BOSFOROS (İNEK GEÇİDİ)
İstanbul şehrini Avrupa Yakası ve Asya Yakası olmak üzere ikiye bölen İstanbul Boğazı(Bosphorus), aynı zamanda Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlar. Boğazın her iki yakasına yayılmış yerleşim bölgesine Boğaziçi adı verilir.
Aşkın, sevginin, yaşama sevincinin sembolü, baharın habercisi erguvanlar, İstanbul Boğazı'nın eşsiz manzarasına güzellik katar.
Boğaziçi’ni gezmeden önce Bosphorus efsanesini anlatalım:
Hera tapınağının rahibesi İo, Yunan mitolojisinde Tanrıların Kralı olarak geçen çapkın Zeus ile aşk yaşamaktadır. Zeus ve İo bir gün birlikteyken, Zeus’un eşi ve baş tanrıca Hera durumun farkına varır. Bunu üzerine İo’yu boynuzlu bir ineğe çevirir. Başına diktiği dev, kralın adamları tarafından öldürülünce Hera, İo’nun başına bu sefer bir sinek musallat eder.
İstanbul Boğazını Bosphorus olarak adlandıracak olan hikaye de tam burada başlar. Efsaneye göre İo sinekten kaçarken; derin bir vadinin kenarına gelir: İstanbul Boğazı. Tam vadiyi geçerken, alan suyla dolar ve İstanbul Boğazı oluşur.
Eski Yunanca inek geçidi anlamına gelen Bosphorus ismi böylece oluşur.
DOLMABAHÇE SARAYI
Dolmabahçe Sarayı; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu yer. 1842 yılından bu yana ayakta duran saray hem Osmanlı Devleti’ne hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına şahitlik etmiş bulunuyor.
Dolmabahçe Sarayı’nı ve hemen yanında yer alan Dolmabahçe Camii’ni; bugün Milli Saraylar Daire Başkanlığı himayesinde ziyaret edebilirsiniz.
Sarayın taht salonu, harem odaları ve 110 bin metrekare alana yayılan bahçesi görülmeye değer. Dolmabahçe Sarayı’nda ayrıca Atatürk’e ait eşyalar da sergileniyor.
Ulu önderimizin hayata gözlerini kapadığı bu görkemli saray, sadece yerli değil yabancı turistlerin de ilgisini çekmekte. Mimarisi ile göz kamaştıran saray, boğaza sıfır bir konumdadır. Atatürk’ün son anlarını geçirdiği o özel odayı görmek için bile görülmeye değecek eşsizlikte.
BOĞAZİÇİ’NE KÜÇÜK BİR GEZİNTİ
Boğazın uzunluğu 32,2 kilometredir. Boğazın genişliği ise, büyük değişiklikler gösterir. En geniş yeri Anadolu Feneri ile Rumeli Feneri arası 3600 m ve en dar yeri de, Rumeli Hisarı-Anadolu Hisarı arasında olup 698 metredir.
Boğaz’a gidiş Beşiktaş ile başlar.Daha sonra İstanbul’un eski semtlerinden biri olan Ortaköy gelir. Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi topluluklarının iç içe yaşayabildikleri, kendi kültürlerinden izler bıraktığı Ortaköy, sahili boyunca barındırdığı kafe ve restaurantlarla, kendine özgü pazarıyla yerli ve yabancı misafirlerinin ilgisini oldukça çekmektedir.
RUMELİ HİSARI
İstanbul’un gezilecek yerlerini öyle kolayca bitirmek mümkün değil. Bu kez Sarıyer ilçesinde 30 dönüm gibi geniş bir alana yayılan Rumeli Hisarı’ndayız.
1452 yılında İstanbul’un fethine hazırlık olarak inşa ettirilen bir yapı bu. Rumeli Hisarı, tarihi öneminin yanı sıra şahane manzarası ile de büyülüyor.
Hisarın ismine aynı zamanda ev sahipliği yaptığı konser dizisinden de aşina olabilirsiniz.
Rumeli Hisarı Aşiyan’da mezarı bulunan ünlü Şair Orhan Veli “İstanbul’u Dinliyorum” şiirinde İstanbul’u bakın ne güzel anlatıyor:
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.”
İSTANBUL’UN ASYA TARAFI
KIZ KULESİ
İstanbul siluetinin vazgeçilmezi olan kule, hem tarihe tanıklık ediyor hem de İstanbul aşıklarına simge görevi görüyor. Kız Kulesi; romantik aşıklar için vazgeçilmez bir İstanbul durağı. Hele bir de çıtır simit ve ince belli bardakta çay da eklendi mi yanına, bu manzaranın seyrinin tadı daha bir keyifli oluyor.
Kuleyi ziyaret etmek kadar; şehrin denize nazır bir durağında manzarasını izlemek de keyif verici.
Boğazın ortasında kendinize bir ziyafet çekerken; evlilik yıldönümü, evlilik teklifi ya da doğum günü gibi özel bir günü de bu tarihe denk getirebilirsiniz.
İstanbul’un Üsküdar ilçesine bağlı kule, Salacak açıklarında yer alıyor. Tarihi milattan önceye dayandırılan bu efsanevi yapı; dilden dile aktarılan çok sayıda farklı hikayeye sahip.Hikayeleri yerinde dinlemek için Salacak’tan sık sık kalkan botlarla müze bölümünü ziyaret edebilirsiniz.
Kız kulesinin hüzünlü bir efsanesi var.
“Deniz Hikayeleri” isimli Kitabımın Ön Sözünü şöyle yazmıştım:
“Birbirine aşık olan Hero ile Leandros adlı iki gencin dillere destan aşkını anlatır bu masal. Leandros’un gece kız kulesine gelmesi ile aşklarını yaşarlar. Kızkulesi her gece iki gencin aşkına tanıklık eder. Leandros’un yüzerek kuleye geldiği fırtınalı bir günde Hero’nun yaktığı sevda ateşinin feneri söner. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularına gömülür. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi’nden boğazın sularına bırakır. Bu kitabımı okurken kahramanların sevinçlerine,öfkelerine tanık olup, Kız Kulesinde Hero’nun sevgilisine yaktığı sevda ateşi fenerinin sizleri de çıkacağınız deniz yolculuklarında hiç sönmeden aydınlatmasını diliyorum”
ÇAMLICA TEPESİ
İstanbul Boğazı’nın büyüleyici manzarası ile şehrin panoramik görüntüsüne tanıklık etmek isteyenlerin mutlaka gitmesi gereken yerler arasında, üst sıralarda bulunan Çamlıca Tepesi’ni hem İstanbul’da yaşayanlar hem de turist olarak gelenler ziyaret edebilirler.
HAYDARPAŞA GARI
Kadıköy denilince akla ilk olarak hiç şüphesiz Kadıköy’ün simgesi olan Haydarpaşa Garı gelmektedir. Haydarpaşa Garı; Kadıköy’ün Haydarpaşa Semtinde bulunmaktadır .İsmini Haydar Paşadan alan Haydarpaşa Garı 1908 yılında yapılmıştır.
Tarihi Haydarpaşa Garı; II. Abdülhamit Döneminde Alman Mimar Otto Ritter tarafından Bağdat ve Hicaz demiryolu hatlarının başlangıç istasyonu olarak inşa edilmiştir. Deniz manzarası, görkemli yapısı ve tarihi görünümü ile görülmesi gereken yerlerdendir.
BAĞDAT CADDESİ
İstanbul’un Avrupa Yakası için İstiklal Caddesi neyse; Anadolu Bağdat Caddesi’nin o olduğunu söyleyebiliriz.
Tabii hatırı sayılır bir farkla: Kadıköy Belediyesi sınırları içinde yer alan bu cadde; sahip olduğu ünlü ve lüks markalar sayesinde daha çok Fransa’nın başkenti Paris’te yer alan Champs Elysées’e göz kırpıyor.
İSTANBUL OYUNCAK MÜZESİ
Oyuncak Müzesi; Kadıköy ilçesinin Göztepe semtinde bulunur. bu müze şair Sunay Akın tarafında 23 nisan 2005 yıllında hizmette açılmıştır. Bu müzede 1700’lü yılların başında bu yana oyuncak kültürün sergilendiği bir müzedir.
Müze çocuk ve yetişkinlerin uğrak yeri olmaktadır. burada çocuklardan çok yetişkinlerin dikkatini çekmektedir. Sebebi ise yetişkinlerin çocukluk dönemindeki oyuncakları bulmasıdır. Bu oyuncaklarla çocukluklarına dönmesidir.Müzenin kurucusu Sunay Akın, tasarımcısı ise Ayhan Doğan’dır.
Müze koleksiyonu 20 yıldır 40 farklı ülkeden satın aldıkları oyuncakları burada sergilenmektedir. Müzede toplam 4000 oyuncak bulunmaktadır.
Müzeyi dolaşırken küçük bir sınıfı, ilk Star Wars oyuncağını, aya gönderilen Türk Bayrağı’nı, UFO’ya örülen dantel örtüyü, bir öğretmenin küçük öğrencilerine yazdığı notları, Kızılderili figürlerini, motor ve araba modellerini görebilirsiniz.
ADALAR -BÜYÜKADA
İstanbul açıklarındaki adalardan en büyüğü olan Büyükada; şehrin hem çok yakınında hem de şehirden çok uzak bir hayal adası.
Geçtiğimiz yıllarda Adalar;atlı faytonlarla gerek Ada sakinleri gerekse ziyaretçilere keyifli dakikalar yaşattı. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi ,Ruam hastalığı nedeniyle faytonların İstanbul Valiliği tarafından yasaklanmasından sonra, Adalar’daki ulaşım taleplerinin karşılanması amacıyla çalışma başlatmıştı. Yapılan çalışmalar sonucunda artık Adalar’da elektrikli araçlar kullanılıyor.
Yaz döneminde adada denize girmek, bisiklet kiralayarak keşif turları yapmak ve nostaljik sokaklarda fotoğraf çektirmek en popüler aktiviteler olarak sıralanabilir.
Aya Yorgi Tepesi ise sunduğu manzara ile gönülleri fethediyor. Buradaki kayalıklarda kendinize bir yer edinerek, güneşin doğuşunu ya da batışını seyredebilirsiniz.
Burgazada
Burgaz Adası olarak da anılan bu ada 2 kilometreye yayılan bir başka cevher. Buraya yarım gün de olsa zaman ayırmak; bisikletle nostaljik turlar yapmak, denize girmek ve pencerelerden sarkan sardunyaları fotoğraflamak tavsiye edilesi.
Burgazada’ya diğer adalarla ortak seferler kullanarak ulaşılabiliyor. Madam Martha Koyu ve Sait Faik Müzesi adanın popüler ziyaret noktaları.
“İSTANBUL’U SATIYORUM”
Ferhan Şensoy’un 1988’de yazıp oynadığı Erol Günaydın ve Münir Özkul’un da rol aldığı “İstanbul’u Satıyorum” bu kadim şehrin 30 yılda değişen yüzünü ve de değişmeyen hırslı ve hırsızlarını anlatan oyununu hatırlayalım.
Bu oyunda Dünyanın gözdesi İstanbul şehri satılıyor ve Oyunlara bile konu olmuştur.
Mimar Sinan bir gün gelip ziyaret ettiğinde canım İstanbul'u yerinde bulamıyor. Yaptığı camiler evler arasında yok olmuş sitemlerini dile getiriyor ama nafile, dinleyenler hala İstanbul'u satıyorlar.
İSTANBUL’UN ANIMSATTIKLARI
- Sakura(Kiraz) ağacı Tokyo’nun , La Jakanda Lizbon’un Erguvan ise İstanbul’un simgesidir. İki kıtayı birbirine bağlayan Boğaz’a erguvan çok yakışıyor. Şehrin çiçeği laleyse Boğaz’ın ağacı kesinlikle erguvan.
- İstanbul ;kurtlar sofrası.
- İstanbul onca kalabalığa rağmen kayıp ve yalnız insanların başkenti.
- 1748-1755 yıllarında inşa edilmiş ilk barok özellikli cami; Kapalıçarşı girişindeki Nuruosmaniye Camii’dir.
- Camii,Kilise ve Sinagog’un yan yana olduğu üç dinin buluştuğu Kuzguncuk; Arnavut kaldırımlı sokakları ve cumbalı evleriyle bir çok diziye konu olmuş.
- Her dönem bir başka diziye ev sahipliği yapan Balat’ta Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Bulgar Ortodoks Kilisesi ( ) bulunuyor.
- Ayasofya;Dünyanın en uzun süreyle (15 yüzyıl) ibadet yeri olmuş yapılarından biridir.
- Dünyanın en hızlı (5 yılda) inşa edilmiş katedrali Ayasofya; dünya uygarlık mirasının da ilk sıralarında yer alır. Ondan yüzlerce yıl sonra yapılan Londra’daki St.Paul Katedrali, Roma’daki St. Pier Katedrali ve Milano’daki Duomo Katedrali bile Ayasofya’nın görkemine ulaşamamıştır.
- Da Vinci Şifresi’ kitabında olayların düğümünü Louvre Müzesi’nde çözen Dan Brown, son kitabı ‘Cehennem’de mekân olarak Ayasofya’yı anlatıyor.
- Cehennem filminin çekimlerinin Yerebatan Sarnıcı'nda yapılması planlanıyordu. Ama sarnıcın zarar görme olasılığı ortaya çıkınca Budapeşte'de plato kuruldu ve sarnıcın bir benzeri yapıldı. Özellikle aksiyon sahneleri de burada yapıldı.
- Sultanahmet Camiinde gün içinde vitraylı camlarından içeri vuran ışığın, kobalt mavisi çinilerden aksetmesiyle camii içinde bir hoş mavimsi atmosfer meydana geldiğine şahit olan batılı seyyahlar "mavi camii” diye adlandırdılar.
- Kanunî Sultan Süleyman ve Mimar Sinan gibi tarihi kişilerin Türbeleri
Süleymaniye Külliyesinde bulunuyor.
- İstanbul’a geldiğinizde Pera müzesini, İstanbul modern'i, Denizcilik müzesini ziyaret edin. Ortaköy’de kumpir , Galata köprüsü'nde balık ekmek yiyin. Galata kulesini görün, vapur'a binin, martılara simit atın.
- İstanbul;deniz suyu gibisin ne içiliyor ne vaz geçiliyorsun.
- 500T, İstanbul'un Avrupa Yakası'ndan başlayıp Anadolu Yakası'nın bir ucunda son bulan efsane otobüs hattı. 88 kilometrelik güzergah, 75 durak.
- Kuzguncuk; “Perihan Abla” dizisine doğal plato oldu.
- Çengelköy’de “Ekmek Teknesi” dizisinin çekildiği kahvehane var.
- ”Çukur” dizisi Balat’ta çekiliyor.
- Bir zamanlar Yahudilerin İstanbul’da en yaygın olarak oturduğu semtler Balat, Ortaköy, Galata ve Kuzguncuk idi.
- İstanbul musevileri yazın Büyükada’da kalır;Rum’lar Burgazada’yı Ermeniler ise Kınalıada’yı tercih eder.
- İstanbul dediğin Boğaz’dır, onun hası da Bebek’ten başlar Kireçburnu’na kadar gider. Toplu taşıma, metro,metrobüsten uzak bir hayat düşünüyorsanız İstanbul’un bu sahil kısmında yaşama imkanlarını araştırınız.