20 ocak katliamı yalnız Bakü`de yapılmadı...
Azerbaycan`ın Neftçala bölgesinde yapılmış soykırımı olayın tanıklarından Ali Ekber Talıbov anlatıyor
Birkaç gündür, şehrin sokaklarında tanklar dolaşıyor. Sovyet askerleri devriye geziyorlar. 25 Ocak'ta olan çatışmadan sonra durum bir hayli sakin.
... Ama o gün... Sokaktaki kargaşa, gürültü başladığından bu yana içeridekilerin huzursuzluğu bir hayli atmıştı. Kapının eşiğinde durmuş Ali Askerli durumu öğrenmek için koridora çıktı. Ikinci kapıya vardığında, korkunç bir manzarayla karşılaştı. Silahlı rus “soldatlar”ı önlerine gelen herşeye, herkese ateş ediyorlardı. Ali “soldatlar”ın dev gövdelerini görünce biranda duraksadı. Bunların özel ordudan olduğunu anladı. Kapıyı kapatmak istedi, ama geç kalmıştı artk. Kurşunlar üzerine yağmağa başladı. Ancak hepsi yanından geçti. Ali ikinci odaya doğru fırlayarak ordakıları uyarmak istedi, ama kapı yüzüne açıldı. İçerdekiler hızla koridora doğru koşarken o, insanların baskısına devam getiremeyip yere yığıldı. Kurşunlar odanın ahşap duvarlarını delip geçiyordu. Kapıdan biraz aralıda artık ilk yaralılar yere yığılmışlardı. Ebulfez Caferovu da, Nevruz'u da kapının eşiğinde vurdular. Ali Akber Talıbov da yaralanmıştı bu feci katliamda. Yarbay Raspopin`in ansızın rusça:
“-Yere yatın!” - emri olmasaydı odadakiler çoktan ölmüşlerdi bile. Bu emirden sonra herkes bir anda zeminin üzerine yığıldı. Sanki bu emri bekliyormuşcasına kurşunlar odanın kapısından, penceresinden dolu misali yağmağa başladı. Odanın kapısından içeriye dalan “soldatlar” insanları tekmeliyor, tüfeğin kundağıyla durmadan vuruyorlardı. Onlar yere yığılanların arasında askerleri gördükte:
“- Predateli(hayinler)!” - diyere onları da vurmağa başladılar. Raspopin bir iki kez kalkmak, birşeyler söylemek istedi, ama nafile. Ona olanak bile tanımıyorlardı.
Yarbay:
“-Siz ne yapıyorsunuz? O, sınır bölgesi birliklerinin komutanıdır,” – diyemedi bile. Tüfeğin kundağıyla öyle bir darbe yedi ki, olduğu yerde zemine çöktü ve bayıldı...
Cehennem banyosu
Tutuklanan insanları döverek arabalardan indiriyorlardı. Askerler Rusça ana avrad küfrediyor, yaralanların çığlıkları yeri göğü inletiyordu. Onları kesif ter ve nem kokan taş binaya doldurmuşlardı. Bu taş bina askeri birliklerin banyosu olarak kullanılıyordu. Yaralılardan akan kırmızı kan soğuk, kirli beton zeminde kırmızı lekeler oluşturmağa başladı. Banyoda insanı bunaltan kötü kokuya bir de kan kokusu da karışmıştı…
Doktor Ahmed Ağa tutukluları teker teker control ettikten sonra onlar ilaç verdi. Herkesin elleri, yüzü zemindeki kirden simsiyahtı.
“- Lütfen izin verin çocuklar yıkansınlar.”
İzin verdiler. Ayakta durmağa gücü olanların hepsi banyonun buz gibi soğuk musluklarda yıkandılar, su içtiler. Ayakta durmağa mecali olmayanlarıysa binbir güçlükle yıkadılar. Bundan sonra içeri uzunboylu, irice bir subay girdi. Elinde ulusal özgürlük hareketinin üyelerinin ismi olan bir liste vardı. Subay listeyi okudukça isimleri çıkanlar öteki tarafa geçtiler.
Nizami Necefov, Alekber Talıbov, Bahtiyar Eroğlu, Ramiz Hüseynov, İmamverdi Zeynalov…
Onları avluya çıkarıp duvar boyunca sıraya dizdiler. Geceden bir hayli geçmişti. Soğuk insanın dimağını donduruyordu. Giydikleri elbiseler yırtılmış, kan ve su içinde kalmışlardı. Demin listeyi okuyan subay emir verdi. Soldatlar silahlarını onlara taraf doğrulttular. Gecenin sessizliğinde taramalı silahların sesi yıldırım sesini andırıyordu. Ali Ekber yanında dikilen Nizami'nin koluna dokunarak:
“Sanırım, bizi öldürecekler” - dedi.
“- Görüyorum, sakin ol”
“- Kelimeyi – şehadetimizi söylemeliyiz artık.”
Az sonra herkesin dilinde kelimeyi – şehadet sesleniyordu. İşte tam bu sırada içeriden çıkan subay:
“-Ostavit!(Serbest bırakılsınlar) – emrini verdi.
Kundak Ali Ekber`in de sol kaşını yaralamıştı. Kan akıp gözüne doluyordu. Ellerini sardıkları için ne kanı temizleye, ne de durduramıyordu. Sıcak kan sakallı yüzüne akarak çenesinin altında toplanmıştı. Elbiseleri de kan içindeydi. Demin banyoda zemin üzerinde yatarken kaşını soğuk çimentoya bastırmıştı kanı dursun diye. Şimdi soğuğun altında o, gözünden akan kanın kuruduğunu hissed biliyordu. Kan kendiliğinden durmuştu, fakat göz kapağının üzerinde ağır bir yük vardı sanki. Gözünü açamıyordu birtürlü.
Abdullah hoca`nın günlüğünden
25.01.1990
.....
Koltuklu (Neftçala`nın köyü) Nevruz'un kolunu kurşun paramparça etmişti. Ali Ekber`in yüzü gözü mosmor olmuştu, bir kolu kırıktı ve kurşunlanmıştı. Abhüseyin`in dudağı paralanmış, kaburgası kırılmıştı.
Atılan ilk kurşunların ilk kurbanları
Nevruz'un anlattıklarından
Helikopeterde Ali Ekber Talıbov, Ramiz Hüseynov yanımda yatıyorlardı. Ebülfez`in cesedi de yanımızdaydı. Askerler "Hadi, bunu denize atalım" - derken Ali Ekber onun gömleğinden yakalayarak buna engel oldu. Asker bunu görüp pıçakla Ali Ekber`i vurmak istedi. Diğer askerin tepkisi yüzünden bu alçak hareketinden vazgeçmek zorunda kaldı.
İşte bu an gözlerim Ramiz`in gözlerine ilişti. Onun gözlerinden sanki bu sözler okunuyordu: "Kardeş, galiba bizi öldürecekler, acaba bizi nereye götürüyorlar?"
Neftçalanın Ocak şehitleri
Şemsettin Ebülhasan oğlu Orucov – 1950 yılında doğdu. Bakü'de kendi evinde annesinin ve ailesinin gözleri önünde soldatlar tarafından kurşunlandı.
Ebulfez Büyükağa oğlu Caferov - 1966 yılında doğdu. Banke kasabasında yaşıyordu. Nişanlıydı. Şehit ettiler.
Nurettin Aslan oğlu Ağahüseynov – 1951 yılında doğdu. Kendi arabasının içinde şehit ettiler.
Yaralılar
Ramiz Cafer oğlu Hüseynov
Nevruz Allahverdi oğlu Dadaşov
Ali Ekber Mehmed Ali oğlu Talıbov
Bahtiyar Ağahüseyn oğlu Ağayev
Muhammed Tazehan oğlu Ferziyev
Kanun Kamran oğlu Hüseynov
Oktay Ebülhasan oğlu Orucov
Ali Haydar Hanehad oğlu Memmedov
Abdullah Hanali oğlu Ağayev
İmamverdi Ağamuhammed oğlu Zeynalov
25-26 Ocak 1990 tarihli kanlı Ocak faciası sırasında Netçalada 30 kişi zarar görmüştür.
Oktay Hacımusali