Bir kez değdiğinde bile izini bırakacak kadar sıcak, hoyrat davranınca boynunu bükecek kadar hassas kızıl bir afet...
Hayallere sinen, gece rüyalarına giren, teninde eridiğin, dokunuşunda titrediğin, kahreden bir duyguyla dokunmak istediğin ama dokunamadığın kadının sarhoş eden yumuşaklığı…
Bir yandan ince, naif, zarif, bir o kadar da asi, hırçın, dik başlı…
Rüzgarda gezinirmişcesine esen bir gelinin zerafeti, tek başına koca bir boş tarlaya anlam katan kan şehveti…
Yeryüzünün en sade, en asi, en özgür çiçeği; ‘Gelincik’…
Eski Yunan’ın genç ve yakışıklı tanrısı Adonis, tuzağa düşürülerek boğaların saldırısına uğramış. Sevgilisi, güzellik tanrıçası Afrodit, yetişip onu kurtarmaya çalışsa da başarılı olamamış ve sevdiği adam, kanlar içinde can vermiş. Buna çok üzülüp kahrolan Afrodit’in gözyaşları, Adonis’ in kanları üzerine düştükçe her düşen damlayla birlikte gelincikler açmaya başlamış. İşte mitolojiye göre gelincik, hüzünle ve aşkla açar.
İnsanoğlunun ise çocukluk dönemi tanrısıdır, en azından benim için öyle. İnce, uzun, kan rengiyle tutkulu. Tek başına ve ulaşılmaz. Elinle tutabilecek kadar yakın, tuttuğunda kaybedeceğin kadar uzak. Zarar veremeyeceğin, denersen de kendini öldürecek kadar güçlü ve mağrur. Evrenin ölüm sessizliğinde güneşler patlarken, dünyaya saçılan kan rengi tozlarla çiçekler yeşertecek gönüllerde; Gelincik, çiçek tanrısııııı…
Malum baharın çocukları papatyalardır. Papatyalardan bembeyaz tepeleri kırmızıya boyar gelincik tarlaları. Dünyanın en güzel anlarından biridir o, hele de inceden bir rüzgar esiyor, gelinciklerin hepsi birden dalgalanıp dans ediyorsa. Nefesler tutulur yoksa nefesini keser bu eşsiz manzara. Sadece uzaktan bakmak yetmez, içine deliler gibi koşmak ister insan gelinciğe, tarlaya. Ve karışmak havaya, suya, toprağa…
Mayıs’ın asi kızı, tek mevsimlik çiçektir gelincik. Uzun boynunun üstünde, kırmızı çanağının dibinde siyah noktalar vardır. Kara gözlerine sürme çekmiş, al yazmasını örtmüş nazlı bir gelin gibidir gelincik. Küçük bir kızken merak ettiğim soru geldi aklıma birdenbire ; ‘Gelincikler, büyüyünce gelin olacaklar di mi anne ?’
Dokunmayı bilen bir adamın elleridir gelincik, gözlerini kapattığında içini titreten. Kıvrımlarında dolaşırken parmakları, istemsiz kasılan bedenidir kadının. O kahreden ateşten rengi ile uzaktan yakıcı ve güçlü, yakından ise kırılgan ve hassas. İncecik, zarif boynu, tülden yapraklarıyla tüm rüzgarlara karşı koysa da, dağlarda, kırlarda, beton binaların kenarlarında her zorluğa dayansa da kopardığınızda hemen ölüverir. Sanki bir rüzgarla uçup gidecekmiş gibi narin gözükmesine rağmen; koparıldığında diğer çiçekler gibi, yaşamına bir bardak suda sürdürmeye de tamah etmeyecek kadar mağrur ve güçlüdür o. İsyanın ve aşkın, sevginin ve özgürlüğün dışavurumu, siyahla kırmızının huzur bulduğu yerdir gelincik. Güneşin öldürdüğü, gölgelerin koynunda büyüttüğü büyüleyici güzelliktir. Çiçekçiden alınamayan, dalından koparılamayan, koparılsa da yaşamayan yalınlık ve sadeliktir.
Tarlalarındaki coşkunun, tarhlarındaki cazibenin aksine sessizliğin çiçeğidir o. Bir kaya dibinde, taş gölgesinde, kıyıda köşede, bazen tek başına biter gelincik çiçeği. Sessiz çığlıklarla, ayrılık şarkıları söylerler içli içli. Onlara kısa ömürler biçilmiştir. Kucaklamak, kollamak istersin, incinmesin. Ama ne tuhaf bir ironidir ki onu incitecek, yalnız sensin.
Sevgilidir, gelincik çiçeği, narindir, kırılgandır. Dalından koparılıp incinince kırılırlar, bükerler boyunlarını, sevgili gibi. Yağmura, fırtınalara dayanabilir, rüzgarlara göğüs gerebilirler. Katlanırlar şimşeklere, gök gürültülerine. Ama hoyrat bir kalp zarar verir bedenlerine. Kıymet verilmek, sevilmek isterler kendilerince, yoksa yok olup giderler, değer bilmeyen ellerde. O yüzden ya incitmemeyi bileceksin ya da dokunmadan sevmeyi öğreneceksin.
Japonlar, gelincik için şöyle der; ‘ Gelincik, insan ömrü gibidir. Dünü vardır, yaşamıştır. Bugünü vardır, yaşıyordur. Ama yarını belli değildir.’
Bazen sararmış bir defterin arasında çocukluk hikayesi, milyon kez nefes almamızı sağlayan anne yüzü, dalından koparılmışlığın hüznüdür. Kırmızı düşler arasında kızıl güneştir. Aşktır gelincik, masumiyet ve asalettir.
Bir gelinciktir, yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgi. Sevmeye bilene cennet bahçesi, bilmeyene de mahşer yeri…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan