Geçenlerde kalabalık bir ortamda sohbet ederken oradakilerden biri; ‘İslam’ın şartı kaçtır?’ diye sordu. Cevap belliydi, herkes de aynı anda cevap verdi; ‘Tabi ki beştir!’. ‘Doğru’ dedi, soruyu soran kişi ve devam etti; ‘Peki altı olsaydı şartı, sizce ne olurdu altıncısı?’
Mırıltılar yükseldi, herkes kendi fikrini söyledi, birinin dediğini öbürü beğenmedi. Farklı düşünceler, görüşler belirtildi ama cevap netleşmedi. Grubun içindekilerden biri, soruyu sorana dönerek; ‘Ne olmalı peki sence?’ dedi. ‘Çok basit’ diye cevap verdi karşısındaki; ‘İslam’ın şartı altı olsaydı, o altıncı had bilmek olurdu!’
Sessizlik oldu! Zannımca herkes etrafındaki had bilmezleri düşünüyordu. Düşündüm de ne kadar doğruydu, sadece İslam’ın değil birlikte yamanın olmazsa olmazı bence had bilmek! Hele de etrafta bu kadar arsız, değil çevresine kendine bile faydasız, sınır bilmez, muhatap olmaya değmez kişi görünce!
Hep derim, ilkokullarda iki ders zorunlu okutulmalı. Bunlardan biri hayat bilgisi dersi yerine ‘hayal bilgisi’ diğeri de had bilme öğretisi. Bunu küçükken öğrenmiyorsan büyüyünce uygulayamıyorsun çünkü!
Had dediğin şey sınırdır, huduttur. Sınır işte, duracağın yer, ne zaman konuşacağını ne zaman susacağını bilmektir. Erdemdir lakin herkese nasip olmayan bir erdemdir. Sizi bilmem de ben o kadar çok muhatap oluyorum ki kendileriyle söylediklerinin nereye gittiğini bilmeden saçmalayan, sırf konuşmak için ya da lafın altında kalmamak için konuşanlara da en kısa zamanda öğretilmesi gerekir. Çünkü hadsize haddini bildirmek, öksüze kaftan giydirmektir.
Haddini bilmek iki türlü, hem alt haddini hem üst haddini bileceksin. Ne olduğundan az ne olduğundan fazla görüneceksin. Yani eğer ceylansan, aslana kafa tutmayacaksın. Aslansan da fareyle uğraşmayacaksın! ‘Benim içim dışım bir, lafımı esirgemem. Kasmam kendimi konuşurken, ne düşünüyorsam onu söylerim’ mantığı, samimiyetten değil densizlikten! Mevzunun kaynağı çok derinlerde, Orta Asya’dan gelen dedelerimizde. Başkasına saygı duymayı, susmayı ezilmek olarak gören bir toplumun torunları olarak had, hudut tanımadan sosyolojik eziklikle önümüze geleni ezmeye çalışıyoruz. Sıkıntı genlerde, ailede, eğitimde!
İslam'ın şartı beş, altıncısı olsa haddini bilmek olurdu demiştim ya başta, arttırıyorum ve yedincisi de haddini bilmeyene haddini bildirmek diyorum. İki kelimeyi yan yana getiremeyen kişi, yazarları, şairleri eleştiriyor. Ayağına top değmemiş adam, televizyon başında yayıla yayıla oturup maçtaki futbolcuya ana-avrat küfrediyor. Hiç evlenmemiş kadın, boşanmakla ilgili ahkam kesiyor. Yumurta pişirmeyi bilmeyen, Michelin yıldızlı şefi beğenmiyor. Bence had dediğimiz şey edep, çoğu kişi de edep bilmiyor! Had bilmek bir duruş, insanın insana olan manevi sınırının en somut hali. Bir şey bilecekse kişi, önce haddini bilmeli!
Mevzu derinleşti madem kafanızı karıştırayım hadi! ‘Ya ne güzel okuyorduk işte şurada, haddi- huduttu zaten ortalık karışık, niye karıştırıyorsun şimdi?’ dediğinizi duydum sanki!
Ya beni tanımadınız mı hiç? Bilinenin ötesinde bilinmeyenin peşinde, gerçeğin berisinde, görülmeyenin derdinde olduğumu bilmezmişsiniz gibi! Hazırsanız daldırıyorum kaşığı, karıştırıyorum ortalığı;
Kulağa kötü gelse de haddini bilmek, pozitif şeylerin bütünüdür aslında. Yapabileceklerimizin ya da yapamayacaklarımızın sınırıdır. Salaklık ya da aptallıkla yaftalanan kişilerin sorunu salak ya da aptal olmaları değil hadleri bilmeme durumudur. Kapasitelerini aşan davranışlar, ukala tavırlar, altta kalmama, lafa sokma amaçlı anlamsız konuşmalar, kişiyi aptal gösterir. Oysa sorun had bilmemeleridir. Şöyle diyeyim; Zekaları mevcuttur, kullanma kılavuzları yoktur.
Had bilmemek, her zaman kötü değildir. Dedim ya sınırdır had diye, bazen de sınırları aşarak yükselmesine engel olur. İnsanlık tarihine damgasını vuranların hiçbiri, bilmemiştir haddini.
Değil kendi sınırlarını, evrenin sınırlarını zorlamışlar, buluşlar, icatlar yapmışlardır. Yani diyorum ki; Haddimizle sadece yürümeyelim. Kanadımız yok diye uçmaktan vazgeçmeyelim!
Ünlü Yunanlı ozan Homeros’u bilirsiniz hani İlyada ve Odysseia destanlarının yazarı. Bu destanların konusu, haddini aşan insanlar ve Tanrılar. Hayat budur işte; Haddini aşanlar belirler nehrin akışını ve haddini aşanlara haddini bildirenler koyar son noktaları!
Birilerine akıl verirken bulurdum kendimi çok kez, niyetim iyi, kalbi temizdi. Onları anladığımı, hislerini paylaştığımı düşünüp tecrübelerimden faydalansınlar istiyordum. Fark ettim ki burnu büyük sanılıyorum, çokbilmiş gibi algılanıyorum. İstemedikten sonra kimseye bir şey veremezmişsin, sevgi bile. Talep edilmeden verilen fikir, edilen yardım sadaka gibi oluyor karşındaki de bunu kaldıramıyor. O yüzden susmayı öğrendim, had bunu gerektiriyor!
Bazen öyle konuşacaksın ki karşındaki cevap veremeyecek. Bazen de öyle bir susacaksın ki karşındaki konuşmaya cesaret edemeyecek. Unutmayın ki akıl, ilahi bir lütuftur. Haddini bildiği zaman ise nurdur.
Sözüm meclisten dışarı da haddiniz hariç her şeyi biliyorsunuz arada onu da biliniz!
Ne kadar bilirseniz de bilin, bilmediğiniz haddiniz ise bence hiçsiniz!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan