Uzun bir bayram molasının ardından dingin bir ruh hali ile başlıyorum haftaya. Aile, dinlenme, uyku, şeker, çikolata yanında da sakinlik iyi geldi valla. Günlerin koşturması, işlerin yoğunluğu, hayatın kaosunda, bir durmak iyi geliyormuş arada. Ruh bedene yetişemeyince, sıkıntı işte orada. Tam da bu ruh haliyle rastladım bu hikayeye;
Halkı tarafından çok sevilen bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır. Günlerce çalışırlar, birbirinden güzel resimler yaparlar, eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir. Resimlerden birisinde bir göl vardır. Göl, tıpkı bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir. Resim, bakanlara mükemmel bir huzur hissi verecek kadar güzeldir. Diğer resimde de dağlar vardır ama engebeli ve çıplak dağlar. Dağların üstündeki öfkeli gökyüzünden boşanan yağmurlar ve çakan şimşek ise resmi daha da sıkıntılı bir hale sokmaktadır. Dağın eteklerindeki şelale insana gürültüyü, yorgunluğu hatırlatacak kadar hırçın resmedilmiştir. Kısaca resim, pek de öyle huzur verecek türden değildir.
Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki, çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık görür. Çalılığın üstünde ise bir anne kuşun örttüğü bir kuş yuvası göze çarpmaktadır. Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuşun kurduğu yuva izleyenlere harika bir huzur ve sakinlik örneği sunmaktadır.
Ödülü kim kazandı dersiniz?
Tabi ki ikinci resim!
Kral bunun nedenini şöyle açıklar;
"Huzur, hiçbir gürültünün, sıkıntının ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile yüreğimizin dinginlik bulabilmesi, mutlu olabilmesidir!”
Allah’a dua ederken; Sağlık, huzur, mutluluk diye başlamamız tesadüf değil elbet. En çok ihtiyacımız olan şey huzur bence, yanında ağız tadıyla değmesin keyfimize. Malum şarkıdaki gibi tatlısını Kalamış’tan aldığımız huzur, herkese göre farklı, adı kişide saklı. Çiftlikte, ağaçların arasında yürürken düşündüğümde huzur, doğanın sessiz yanı benim için misal. Horoz sesiyle uyanmak, hamakta uyuyakalmak, hayvanların arasında kaybolmak!
Çiftçi için inekleri, anne için çocuklarının gülümsemesi, çocuk için oyuncak arabaları, bebekleri, aşık için ise sevdiğinin onun için atan kalbi!
Elle tutulamayan sadece hissedilen en derin, en soyut, en önemli ve en güvenli duygu belki de huzur!
Dinlerin peşinde aranan duygu, tapınak duvarlarına, kutsal mabetlere, canhıraş ağıtlara sebepti huzuru bulmak ve onu korumak!
İşten, güçten, trafikten, kalabalıktan uzakta, kalınca kendimle bir başıma, huzur eşlik etti bana, bu kısacık zamanda.
Huzuru bulmak, korumak tamam da ya biriktirebilmek!
Var mı cevabınız peki buna?
Benim var!
İnsan huzuru biriktirebilir avuçlarında. Ana-babasının nasırlaşmış, evladının pamuk ellerini saklayabilir parmak uçlarında. Aşkı, sevgiyi, tutkuyu kazıyabilir yüreğine. Uzun aile sofralarını, bayram kutlamalarını, vuslatları sığdırabilir gözlerine. Büyülü dokunuşların tüyler ürpertici masallarını dolayabilir diline. Mutluluk gibi kısa, sevinç gibi anlık değildir huzur, mutluluğun sürekli oluşudur!
Tüm kalp çarpıntılarının, iç fırtınalarının, isyan çığlıklarının, coşkularının yanında uçuk bir duygudur. Tüm hücrelerini kaplayarak yüzüne, dudaklarına, parmak uçlarına yayılan ve seni çocukluğunda hiçbir şey hissetmeden yalnızca o çocuksu mutluluğa sahip olduğun anlara götüren duygu, yalnızca huzurdur.
Huzur İslam’da mı, inanmakta mı, teslim olmakta mı bilmem de en ironik kısmı, varlığını yokluğuyla kanıtlayan his olması!
Yani varken pek hissedilmez de yokken yakar canınızı. Para kapıdan girdiğinde olay mahallini koşarak terk eden duygudur huzur. Ama aynı zamanda para arkasına bakmadan çıktığında da kapıdan, sizi terk eden duygudur. Aşk, bir göktaşı gibi düştüğünde hayatınızın tam ortasına, huzur da savrulur o hızla, oraya buraya. Ama aynı zamanda sevdiğinizin göğsüne yasladığınızda hissettiğiniz, huzurun tanımıdır basbaya!
Şefkat, sevgi, yumuşak-pastel tonlar içeren bir zamanı özlemek. Koşmak zorunda kalmadan aheste yürümek. Yetişmemek, incinmemek, üzülmemek! Kelimelerde değil huzur, kelimeler arasındaki sessizliklerde!
Çölde, müzikte, kadında, erkekte, Tanrı’da, resimde, yazıda, aşkta, yatakta bazen kendinde bazen dışarıda, yakında, uzakta ama hep hayatında!
Son zamanlarda huzur, banka hesabında biriken mevduat, azıcık aşın-kaygısız başın, henüz dökülmemiş saçın da olsa, başkalarını olduğu gibi kabul edebilmek, olan biteni kabullenip Yaradan’a koşulsuz teslim olabilmek, benim için hala!
Kaf Dağının ardındaki değil, kalbinin köşesindeki!
An itibariyle ayaklarımın altında çatırdayan yaprak sesleri, parmaklarıma bulaşan çiçek izleri ve yüzüme değen yağmur damlalarıyla annemin yemeğe çağıran sesi, huzurun tarifini kolayca yaptırabiliyor bana.
Velhasıl azizim;
Evinde huzurun varsa gir oyna çık oyna!
Evinde huzurun yoksa gir ağla çık ağla !
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan