Tam da haftasında, yeryüzünün en karışık, en saygı duyulan, korkulan ve de arkasından en çok konuşulan bir mesleği, hak, hukuk ve faziletin timsallerini, avukatları yazmak istedim bu hafta. Tamam, kendi mesleğim olduğu için biraz taraflı olabilirim ama avukat olmanın ne zor, avukat kalmanın çok daha zor olduğunu da iyi bilirim! Neden derseniz, söyleyeyim;
Doktora giderken kısacık bir muayene dahi olsa girişte sekreterine gerekli ücreti ödemekten bir an bile gocunmayan ancak iş avukata danışmaya gelince; ‘Aman canım ne var, taş attı da kolu mu yoruldu, iki kelime söyleyiverdi’ deyip pazarlıkta sınır tanımayan hatta doğrudan avukatla pazarlık yapan bir toplumun derdini yüklenip buna rağmen kimseyi memnun edemeyen kişilerdir Avukatlar!
Onlardır, üniversiteden iş hayatına geçişte en çok hayal kırıklığına uğrayanlar! Duruşmaların hiç de filmlerde olduğu gibi yapılmadığını, mübaşirden daha havalı olmadıklarını anlayanlar!
Ütopik bir film olsaydı hayat, şeytan rolü avukata verilirdi heyhat! İşte bu, biz avukatların makus kaderidir. Öte yandan işin kışkırtıcı, cazibeli, eğlenceli tarafı da bu değil midir?
Her olaya farklı pencereden bakmayı, görünmeyeni göstermeye, duyulmayanı duyurmaya, söylenmeyeni söylemeye çalışmak ve bunu yaparken “köyün deliliğine” ve onun “cesaretine” sığınmaktır avukatlık! Öyle ki ‘savunabilmek’ adına, doğruluğundan bazen kendimizin dahi yüzde yüz emin olamadığımız düşüncelerimizi, aykırı görüşlerimizi sırf tersinden sınamak ve gücünü test etmek pahasına yüksek sesle seslendirmektir! Müvekkilini ‘kurtarmak’ için çaresizlikten çare üretmek, ‘yok’ ve ‘olmaz’ ı literatüründen silmek, içinden inanmasan da ‘seni kurtaracağım’ ı dillendirmektir. Filme dönecek olursak, şeytanın isyankar ruhu ve anarşik duruşunu sergilemektir. Riski taşlanmak, bedeli cennetten gönderilmektir.
Günlük hayatta çok sık kullandığımız deyimlerde avukatların payı çoktur. İpten adam almak deyimi, kökü İngilizlere dayanan bir avukat hikayesine dayanır mesela. Şaşıracaksınız ama ‘Bize de mi lo lo lo’ bir avukat isyanıdır aslında :)
Memleketin birinde bir dolandırıcı varmış. O kadar malın gözüymüş ki adamın gözünden sürmeyi çeker alırmış da karşındakinin haberi bile olmazmış. Ama tabi hep böyle gidecek değil ya, bir gün fena enselenmiş. Mahkemeye çıkacakmış, kendisini kurtarması için de iyi bir avukat tutmuş. ‘Seni kurtarırım’ demiş avukat, ‘Ama çok da paranı alırım!’
Dolandırıcı yeter ki hapisten yırtsın, ne isterse vereceğini söylemiş avukata. ‘Tamam, öyleyse’ demiş avukat. ‘Mahkemeye çıktığında dilsiz taklidi yapacaksın. Hâkim ne sorarsa sorsun lo lo lo diye ağzında bir şeyler gevele, gerisini bana bırak!’ Dolandırıcı, avukatının sözünü tutmuş, mahkeme salonunda hâkim ne zaman kendisine söz verse; lo lo lo diye gevelemiş durmuş. Sonunda avukat almış sözü; ‘Görüyorsunuz ya hâkim bey’ demiş, ‘Müvekkilim dilsizdir. Bırakın başkasını dolandırmayı, kendi hakkını bile savunacak durumda değil zavallı!’
Hâkim davayı düşürmüş, dolandırıcı serbest kalmış. Aradan epey zaman geçmiş. Dolandırıcı bir türlü avukata uğrayıp söz verdiği parayı vermemiş. En sonunda avukat düşmüş dolandırıcının peşine. Bir köşede de yakalamış onu; ‘Birader, nerede bizim para? Kaç ay oldu, ne sesin çıkıyor, ne soluğun!’ demiş. Zaten parayı baştan beri vermeye niyeti olmayan dolandırıcı; ‘ lo lo lo’ diye bir şeyler gevelemiş ağzında. ‘Bu ne yahu!’ demiş avukat; ‘Hadi mahkemedekini anladım da bize de mi lo lo?’
Gördükleri geçirdikleri ile feleğinden çemberinden geçmiş insan sarrafı olabilecek meslek üyeleri! Hiç kimseye yaranamayan, hep suçlanan üstelik de yalancılıkla yaftalanan adalet neferleri! Bence dünyanın en stresli, en prestijli mesleği. O cübbeyle falan gayet de havalı değil mi! Hem başına bir şey geldiğinde, posta kutusunda bir tebligat, kapıda bir polis görüldüğünde ilk koşulacak kişi. Avukatlık kısaca, başkasının canını, malını ve de itibarını savunma mesleği!
Ama sorsanız neler derler neler! Mahalle bakkalı olsa bir tane ekmeği bedava vermeyecek adamlar, avukatlara paragöz diyor. Neymiş, avukat iki taş atmış da kolu mu yorulmuş, alt tarafı iki cümle söyleyivermiş. Bunun için para mı istenirmiş!
Valla bir şey diyeyim mi; Ucuz avukatlık hizmeti istemek, kargadan kılavuzluk etmesini istemektir. Kılavuzu karga olanın da burnunun hazin hikayesini de bilen bilir :)
Ah be cancağızım, avukat ekmek değil bilgi satar. Bilgisini satmayacaksa niye okur onca sene koca koca kitapları, mevzuatları. Senin derdini çözmek için konuya Roma Hukukundan başlıyor avukat, sınava girerken okulda, eski bir Romalı ile birebir latince geyik yapabilecek hale geliyor. Mezun olduğunda saçları seyrelmiş, ümidi başlamadan tükenmiş, enerjisi bitmiş oluyor. O dediğin iki cümle için ömrünü çürütüyor. Senin verdiğin üç kuruşun bedelini o çok önceden ödemiş oluyor. Avukatlık mesleğine laf söyleyenlerin de adalet kavramıyla da haşır neşir olmamış kişiler olduğu zaten belli oluyor. Çünkü bu ‘çok bilen’ kişiler, adaletin üç bacağı olduğunu, bunlardan birisinin de avukatlık olduğunu bilmiyor. Avukatlar olmadan adaletin tecelli etmeyeceğini anlayamayan, hayatında hukuk mantığı, felsefesi ve metodolojisi gibi kavramların varlığını duymamış ve dolayısıyla da avukatlığı kanun maddesi okumak zanneden, muhakeme yeteneğinden yoksun bu kişilerin küçükken avukat olmak isteyip de beceremediklerine yemin edebilirim ama ispat edemem. Dilerim adalete ihtiyaç duyduklarında internetten indirip doldurdukları dilekçeler işlerine yarar çünkü haklarında bu kadar atıp tuttuktan sonra bir avukatın kapısını çalmaya yüzleri olacağını düşünemem.
Müvekkilin derdinin avukatı gerdiği bir meslektir bu meslek!
Avukat, bazen sanatçıdır; Yaratan, bazen mucizedir; Yaşatan!
Elinde yasalar ve hukuk ışığı, yargı yollarının kılavuzudur, zorla değil isterse savunur!
Ve aslında;
Avukat olunmaz, avukat doğulur! …
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan