Hızla ilerleyen tıp mı desem, gelişen estetik operasyonlar mı ya da kimsenin artık yaşlı ve geçkin görünmek istememe sevdası mı bilmem ama herkesin derdi aynı son zamanlarda;
Genç görünmek!
Estetik merkezleri önünde kuyruk var, botoks yaptırma yaşı onbeş’lere inmiş durumda. En büyük iltifat; ‘Ne kadar gençleşmişsin!’, ‘Yıllara meydan okuyorsun, Benjamin Button’un canlı halisin!’
İnsanın hayattaki gelişimi, üç şekilde gerçekleşiyor;
Dört ayaklı olduğu dönem, iki ayaklı olduğu ve en nihayet üçayaklı olduğu dönem…
Dört ayaklı olduğu dönem, bebeklik dönemine tekabül ediyor, hani o elleri ve ayaklarıyla emeklediği döneme. İki ayaklı dönemi, büyüyerek ulaştığı çocukluk dönemi ve yaşlanınca bacaklarının yanına bir de bastonun eşlik ettiği üç ayaklı dönem!
İşte bunlarına arasında kalmış, kimliğini bulamamış en zor, en karmaşık, en heyecanlı dönem ise ‘Gençlik Dönemi’…
Genç olmak!
İnsan hayatının en karmaşık, en zor, en kolay, en kıymet bilinmez ve en geri gelmez dönemi. Hastalıkla savaşla, kazayla bir şekilde çok erken göçmemişse bu dünyadan, gelmiş geçmiş her faninin yaşadığı fiziksel-zihinsel bir gelişim düzeyidir kendisi. Benim de başıma bir defa gelmişti(!)
Ne kadar uzun yaşanırsa yaşansın, ilk yirmi yıl ömrün en uzun yarısı gerçekten. İlkbahar mevsimi gibidir gençlik. Bir bakarsınız her taraf çiçeklerle bezenir, yakıcı güneşin ışıkları vurur yüzlere; bir bakarsınız yağmur yağar, fırtına kopar, şimşekler çakar gökyüzünde. Hem çok güzeldir genç olmak hem de çok zor. Hiçbir şey bilmezken aslında her şeyi biliyorsunuz gibidir. Çocuk değilsinizdir ama yetişkin de değilsinizdir henüz. Bir bağımsızlık savaşı verilir kıyasıya; Birey olma kaygısıyla varlıklarını savunan gençler ve bir zamanla genç olduklarını unutanlar arasında!
Genç görünme telaşına düşenler hatırlar mı bilmem gençlik denen şey, hayalkırıklıklarının en yoğun olduğu, metrekareye yaklaşık yüz litre hayal kırıklığı düştüğü bir dönem. Tuhaf bir ironidir ki insan en çok gençliğinde yaptığı şeylerden pişman olur. Yaşlılığında ise gençliğinde pişman olacak bir şey yapmamış olmaktan!
En güzel yanıdır gençliğin, ‘Bana bir şey olmaz’ diyebilmek! Her şeyin, eninde sonunda iyi olacağına inanılır. Güneşe uzanabileceğine inanmaktır, genç olmak, hatta biraz zorlasa tutabileceğine de. Güneşe dokunmak, güneşi yakalamak, güneşi geceye satmaktır. Yüreğinde dünyayı değiştirme cesareti vardır gençliğin, düzene meydan okumak, kurallara kafa tutmak. Yetişkinler ise yorgundur. Hayatları, ihanetlerle, hayal kırıklıklarıyla, umutsuzlukla örselenmiştir. Kanatları kırık, düşleri yıkıktır. Dünyanın değişebileceğine inanmazlar, ‘bunlar hayal’ derler. Oysa her şey hayalle başlamaz mı? İşte bunu hatırlamazlar!
Eşanlamlısına ne diyelim gençliğin deseler, gider ‘ironi’yi yapıştırırım pat diye. Düşünün elinizde değerli bir maden var ama onu işleyecek araç gereçten yoksunsunuz. Üstelik sınırlı süre için verilmiş bu değerli maden eriyordur ama sizde o değeri işleyecek hayat birikimi yoktur. Aklındakilere, cesaretinize dünyanın sınırı yetmez. Uzay, parmaklarınızın ucunda, cennet iki gözünüzün arkasındadır ama ayaklarınız görünmez zincirlerle toprağa bağlıdır. Gençlikte dünyayı yaşlılıkta gençliği düzeltmeye çalışırız, bu da yeterince tuhaftır. Yine gençlikte günler kısa yıllar uzun, yaşlılıkta günler uzun, yıllar kısadır. İşte bu uzun günlerde, iki-üç tane yaşı ilerlemiş büyük, bir araya gelince, en favori konudur gençler; ‘Ne olacak bu gençlerin hali, aah aah bizim zamanımız da gençlik böyle miydi?’
Gençlik nasıldı bilmem de bence bizimki gibi coğrafyalarda, kazasız belasız atlatılması gereken süreçtir. Acıyla beslenir gençlik, isyanla yücelir. Ruhu anarşiktir gençlerin biraz, inat ve başkaldırma, büyümeye giden eşiktir. Bir yerde okumuştum; ‘Aklın demir ayaklarından uzak ve sırf kanat olunan, bütün düşmelerin uçmak olduğu yıllar’ diyordu gençlik için. Ben; ‘Hayallerin, tecrübelerden daha fazla olduğu yıllar’ diyorum ya da öyle olduğunu sanıyorum, bilmiyorum.
Çocukken yıldızlara bakıp hayaller kurardım. Biraz büyüyünce, yıldızlarımın üzerine gelen bulutlara üfleyip yolumu aydınlatacağımı düşünmeye başladım. Bir zamanlar, havada buluttan buluta koşardım. Şimdilerde ayağım tökezlemeden yürümeye çalışıyorum!
Gençler, hayalleriyle, yaşlılar anılarıyla yaşarlarmış. Zaman, ardından kovalayan varmışçasına hızla geçip gidiyor. Ve ben de kurduğum hayalleri, anıya dönüştürmeye çalışıyorum artık!
Biliyorum ki zaman geçiyor, vakit daralıyor!
Gençlik, an be an ellerinden giden sevgili, hayatın hata payı!
İnsan, kendine olan güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı,
Cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı,
Umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır!
Ve insan, yaşadıkça yaşlandığını sanır halbuki yaşamadıkça yaşlanır!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan