Yaşamaktan, insan olmaktan utandığım bir zamanda, yazmaktan da utandığım bir yazı yazıyorum. Parmaklarım kasılıyor yazarken, kalbim acıyor, isyan ediyor.
‘Sevgililer Günü’nün hemen ardından gelen yazım, böyle mi olmalıydı?
Sevgiye dair kelimeleri kırmızıya batırıp büyük harflerle haykırmak varken en büyük sevgisizliği yazıyorum şimdi. Böyle bir dünyada yaşıyor olmakla insanlığımdan utanmak arasındayım, araftayım.
Temizliğin, saflık ve masumiyetin simgesi çocukların bile muaf olamadığı bir bataklık içindeyiz. O henüz hiçbir şeyden haberi olmayan çocukları acıtan, yaralayan, kanatan karanlık bir bataklık içinde…
Üç yaşındaki çocuğa tecavüz edebiliyorlar, henüz bebek sayılan. Dört buçuk yaşındaki kendi öz kızına tecavüz eden babalar var. On yedi yaşında, zorluklarla kanseri yenmiş bir genç kıza tecavüz edip cesedini gömen babalar da. Aklım almıyor, bu nasıl bir sapıklık!
Ey insanlık neredesin, saklandığın yerden çık artık!
“Sözün bittiği, kelimelerin tükendiği noktadayız da biz hangi ara bu kadar kötü olduk ya…
Yıllarca filmlerde izlediğimiz, korkudan titreyip nefret ettiğimiz Tecavüzcü Coşkun bile;“Biz yıllarca tecavüzün kötü olduğunu anlatmaya çalıştık, şimdi geldiğimiz noktaya bakın” diyor, acıyla. Nişanlısına, karısına, tanımadığı kadınlara hatta hayvanlara tecavüz edeni gördü bu dünya da, bebeklere, küçücük çocuklara tecavüz etmek hangi zevkin, hangi nefsin sonucu olabilir, biri bir anlatsa, açıklasa ya…
Hiç mi vicdanınız yok sizin, kızın, bacınız yok, insanlığınızı bıraktığınız vestiyer de mi yanmış, çevrenizdekiler size nasıl inanmış?
Düşünüyorum taşınıyorum, soruyorum, sorduruyorum geçerli bir sebep bulmaya çalışıyorum olmuyor. Rızası varmış diye beraat ettiren hakimler, çocuğum yanlış anlamış diyen ebeveynler, öz babası, amcası, ağabeyi, dedesi tarafından yapılan ve hasır altı edilen tacizlerle nereye gidiyor bu gelecek? Tecavüz kurbanı, ruhları yaralı anneler tarafından yetiştirilen neslin sağlığından nasıl şüphe edilmeyecek.
Bahar utandı, su utandı, toprak utandı gömmekten çocukları, insan utanmadı. Gaziantep’te altı aylık bebeğe tecavüz edip bağırsaklarını delerek öldüren kişi serbest mi kalacak şimdi? Otuz kişinin tecavüz ettiği on iki yaşındaki kıza;“Ama sen bunlara karşı koymamışsın” diyerek kızanlar mı sağlayacak can, mal, namus güvenliğimizi?
Dedim ya başka şeyler yazmak istiyordum aslında, zamanı avucumda sımsıkı tutup sevgiyle üfleyerek. Hayata, umuda, huzura dair bir şeyler söyleyerek. Ama olmadı, olamadı, kapkara bir korku, dehşetle harmanlanıp yerleşti kalemime. İki dilim baklava çalan çocuğa beş yıl hapis cezası veriliyor da o çocuklara tecavüz edip onların hayatlarını çalanlara yasa çıkarılmıyor, ceza verilemiyor. Beynim, mantığım bunu hazmedemiyor.
Adaletin simgesini bilirsiniz;Elinde terazi tutan, gözleri kapalı bir kadın figürü.Birkaç gündür bakıp bakıp duruyorum ona acıyla;Gözleri adil olsun diye bağlı, namussuzluğa göz yumsun diye değil.Ne uyum yasaları ne başkaları, en önce çıkması gereken, çocuk istismarcıları kanunları.Bunu bir hukukçu, bir avukat olarak değil bir anne olarak söylüyorum. Bu suçu işleyenler, en ağır şekilde cezalandırılsınlar, mümkünse hadım edilsinler istiyorum.
NASA açıklamış; Mars’a gitmek yetmiş gün olabilir!
İsviçreli bilim adamları, kanserin ilacının bulunduğunu, deneme süresinin tamamlandığını, dünyaya tanıtmak için zamanlama aşamasında olduğunu belirtmiş.
Peki, bizden ne haber?
Ne haber olacak, topluma pedofilinin sapıklık, tecavüzün suç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz hala. Bunun yanında bir de ortalık eşeğe, kediye, köpeğe tecavüz eden manyak dolu.
Birine tecavüz edildiğinde, onun ne giymiş olduğu, saatin kaç olduğu, nerede olduğunu irdeliyorsak, adına çocuk deyip kaç yaşında evlendirilebileceğini hesaplıyorsak, buna ilişkin yasa yok deyip yapanı serbest bırakıyorsak bizim de vicdanımıza tecavüz edilmiş, insanlığa tecavüz edilmiştir. Kıyamet denen şey, çoktan gelmiştir.
Bulutlar ağlasın ama çocuklar ağlamasın. Tertemiz duyguları, masum ruhları kirlenmesin. Bedenleri, fikirleri, güvenleri incinmesin. O saf yüreklere, körpecik bedenlere dokunanların Allah cezasını versin. İki cihanda huzur vermesin inşallah!
Ve diyor ya;
Aynı dünyada yaşamamalı cellatlar ve çocuklar.
Ya ölmeli cellatlar ya da hiç doğmamalı çocuklar…
Sabrın taştığı noktadayız artık. Olanı yok saymayacağız, bu barbarlığa seyirci kalmayacağız. Bu pisliklere, insanlık dışı vahşete dur demek için, acılı anaların, masum çocukların yaralarına bir nebze merhem sürebilmek için, toplum vicdanını korumak, insanlığımızdan utanmamak için ilgili yasalar derhal çıkarılmalıdır. Torbadan çıkacak ilk yasa, bu olmak zorundadır. Aksi takdirde, ne umutlanmak mümkün olacaktır gelecek için ne de huzurla yaşamak…
Şirazi’nin dediği gibi;
İnsan ruhunu iki şey karartır;
Susulacak yerde konuşmak, konuşulacak yerde susmak!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan