Her seferinde bir tuhaf oluyor içim bu yazıyı yazarken; Final yazısını…
En yakın arkadaşını uzun süre göremeyecek olmanın huzursuzluğu gibi.
Hani her şeyimi paylaştığım, içimi döktüğüm dostumla bir süre için vedalaşmanın o iç sıkıntısı gibi. Okulun son günü, yaz tatiline girerken, herkes dört bir yana dağılırken, arkadaşlarınla eylüle kadar görüşemeyecek olmanın kekremsi, ekşi bir tadı vardır ya, işte onu hissediyorum ben de tam şu anda…
Sonbahardan beri tam kırk iki hafta olmuş bugüne dek. Dopdolu bir sezon, sıcacık anlar ve paylaştıkça çoğalan değişik duygular. Farklı farklı konular ve hepsinin paydasında buluşan kocaman gönüllü okuyucular. Çok güzel insanlar tanıdım bu sene ben, kalbime dokundular. Beni, kelimelerimi sahiplenip sus olan kalbimle pus olan zihnimi açtılar. Sessiz çığlıklarımı sesli harflerle anlatmaya çalışırken, söyleyemediklerimi firar ettirdiler gönlümden.
Geriye dönüp bakınca on bir yıldır hiç değişmeyen bir mutluluk olduğunu görüyorum benim için, burada yazmanın. Her pazar gecesi, kalbimden dökülenleri sığdırmaya çalıştığım klavyenin tuşlarıyla fırtınalı bir aşktı yaşadığım. Sarmaş dolaş cümlelerle deli dolu ünlemler, bazen hasretle bazen öfkeyle kavuştu birbirine. Dümdüz duygularımı anlamaya çalıştım dolaylı tümleçlerle. Ve ben, gizli öznesiyken aslında her yazımın, yüklemiydiniz siz de, faili meçhul duygularımın.
Ve pazartesi sabahları…
Bazen güneşle yağmurla nadiren karla ama hep sonsuz bir heyecanla uyandığım pazartesi sabahları. Yazımın girişinden itibaren; ‘Acaba okunacak mı, beğenilecek mi ya, kimlerden, nasıl yorumlar gelecek acaba’ diye düşündüğüm, sabırsızla beklediğim, beğenilerle sevindiğim, gelen yorumlarla beslendiğim ozamanlar. Bana bir hece ile gelen tüm okuyuculara satır olmaya çalıştım hep. Ocak ayında geçirdiğim bir enfeksiyon yüzünden kolumda serumla sessiz bir hastane odasında yatarken, ertesi gün pazartesi, belki bekleyenler olur diyerek, ateşli halde, tek elle bile yazdım. Her yazının bir anısı, bir sızısı, yarası var parmaklarımda. Verdiğiniz kıymet, verdiğiniz değer pansuman oldu onlara. Size en kalpten teşekkürüm, bu yüzden onlar adına.
Şimdi veda vakti…
Sahilime vuran mavileri toplayıp güneşe koşacağım yalınayak. Uzun uzun yürüyeceğim, kendimle yüzleşeceğim. Aldığım onlarca kitabı okumak istiyorum, yeni karakterler, yeni hikayeler keşfetmek. Dizidir, filmdir hepsini bırakmak kenarda, yerine sadece müzik dinlemek. Ruhuma yosun kokusu sürmek ve saatlerce yüzmek...
Dondurma yiyeceğim mesela külah külah, mis kokulu domatesler olacak kahvaltıda, her sabah. Uzun masalarda anason kokulu sohbetler yapacağım dostlarla. Mangallar yakılacak, güneşler batırılacak. Yaşadığım her şeye şöyle biraz uzaktan bakacağım. Bir otobüsün, arabanın, uçağın camına yaslayıp başımı, bir yerlere ama önce kendi içimde bir yolculuğa çıkacağım. Sıkan, bunaltan her şeyi yüzüstü bırakıp saçlarımı savurarak uzaklaşacağım. Kendimi bulup ona koşacağım.
Yaz…
Sonbahara vurgun olsam da tüm yüreğimle, kıyamıyorum ben bu mevsime nedense…
Koca kışın gri ve siyah rengini salkım saçak pembeleriyle bize unutturmaya çalışan erguvanlardan hemen sonra geldiği için mi acaba. Yok yok, asıl sebep tatil galiba. Sürgün edilen coşkuların, tembel tembel yatmaların, aylak aylak dolaşmaların tahliye vakti ya…
“Yürüdüğün yollar hep aynı yere çıkıyorsa yeni bir yol bulma zamanın gelmiştir” demişti bir arkadaş, yıllar önce. Gerçekten de öyle. Bazen kendine gelmen için başkalarından gitmek gerek. Yaşadıklarını, mutsuzluklarını en çok da umutsuzluklarını bırakıp usulca yola koyulmalı. Hayattan kaçmak için değil, hayatı kaçırmamak için yola çıkılmalı…
Bu yaz belki Ege’de teslim olacağım zamansızlığa, belki denizin ortasında bir teknede. Yeni diktim sardunyaları, evin balkonuna. Belki oradan selamlayacağım tatili, huzuru, sessizliği. Uzanacağım kızgın kumlara, şairi kıskandırırcasına. Gece olunca ayaklarımı mehtaba uzatacağım, sırtımda incecik bir şalla şarap içeceğim iskelede, kıyıda…
Derinlere dalıp düşüneceğim. Bazen hatırlayıp bazen de unutmaya çalışacağım. Bir hayale yaslanıp yaralansam da sevgilere tutunup ayağa kalkacağım.
Yeni insanlar tanımak, kendimle kalmak, değişik anılar biriktirmek için bir yaz molası veriyorum burada da. Dedim ya, tuhaf bir burukluk da var içimde, yeniden kavuşacak olmanın heyecanı da. Daha güzel yazılar, farklı konular bulabilmek, sizinle paylaşabilmek için bir süre olmayacağım buralarda. O zaman kadar iyi bakın kendinize. Dinlenin güzelce, beni de özleyin.Yerime başka yazarlar koyup da üstüme kuma getirmeyin. Beni üzmeyin.
En mavisinden, bol dinlenmeli, eğlenceli keyifli bir yaz diliyorum size,
Tadını çıkaracağınız, anı yaşayacağınız günler…
Yeni sezonda, sonbaharda görüşmek üzere,
Şimdilik bana müsaade…!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan