Ateşböceği
Sevilmez gece nedense. Koyuluğun adıdır gece, koyu siyah, koyu gri, koyu mavi…
Kâbuslar, gece uyanır uykunun gözbebeklerinde, nöbetler gece gelir, hastalığın en kör illetlerinde.
İlle de koridorun ışığı açık bırakılır yâda bir gece lambası yakılır.
Göz alışsa da bir zaman sonra, ruh alışmaz bir türlü karanlığa.
Korkutur karanlık, ürpertir keskin rengiyle en çok da sessizliğiyle.
Gece güne kavuşmak ister, beşer aydınlığa.
Tenhalar gündüz gözüyle kavuşmak ister kendi kalabalığına, karanlık ise kendi sabahına.
Böyle akşamlarda, çarşaf dertop olur, yastıkla yorganın vuslatında.
En güzel anılar düşünülür o zamanlarda, en güneşli hatıralar.
Dolu dolu yaşanmışlıklar, yarım kalan yaşanmamışlıklar, pişmanlıklar derken gece daha bir karanlık, karanlık daha bir gece olur, korkarsın. İşte tam o sırada bir ışıkla aydınlanır camın. Cama akseden önce bir ışık, sonra bir ışık daha ve ardından onlarca ışık doluşur odana.
Sesler gelir kulağına, cır cır şarkı söyleyen, sana inat, geceye inat şarkı söyleyen sesler.
Peter Pan hikâyesindeki sihir tozu yutmuş küçük periler gibi görünürler sana.
Oysa onlar ne hayaldirler ne de peri. Onlar gecenin elle tutulan yıldızları, umut ışıkları, kendilerini geceden bile saklamayan cesur yürekleri; Ateşböcekleri…
Sönmeyen şehir ışıklarıyla aydınlanmış betonların arasında görülmesi pek kolay olmasa da, oradadır ateşböcekleri.
Belki göremezsiniz ama duyarsınız seslerini.
Çalılıkların ardında, gece kuşlarının telaşlı kanat çırpışları ile ağustos böceklerinin tiz nağmeleri arasında, bir oraya bir buraya dans ederler, salına salına.
Denizin kıyıyı okşarken çıkardığı sesle düet yapar ateşböcekleri.
Işığa âşıktır onlar, gündüz gözüyle göremedikleri güneşe, mum alevine, bazen de bir el fenerine.
Sürüklenirler ışığa ve bazen hep orada duran ama hiçbir zaman kavuşamayacaklarını bildikleri varlığa aşık olurlar; Bir sokak lambasına…
Oysaki sokak lambası ne ateşböceğinin ne de aşkın farkındadır.
Onun gördüğü sadece birkaç ışıktır, en fazla gökyüzü yere indi sanır.
Gece ne kadar karanlık olsa da, bir aydınlık mutlaka vardır.
Bu bazen aydır, bazen yıldızlar, bazen de yıldızların konuşkan ve de hareketli hali, ateşböcekleri…
Öyle zamanlar gelir ki, kapkaranlık olur dünya, ne yapsan boştur, yapayalnız hissedersin kendini hayatta.
Ne en sevdiğin parça neşelendirir seni, ne de sadık yârin çikolata.
Fatura fazla gelmiş, dünya ödeyememiştir, Tanrı dünyanın elektriğini kesmiştir.
Tam o sırada, biri gelir aklına, gülümsersin.
Biri arar seni, sevinirsin.
Biri kapını çalar, elinde en sevdiğin pasta.
Koskocaman bir buketle en sevdiğin uzun saplı kırmızı güller yerleşir, gözlerinin önüne ve biri, duymak istediklerini söyler, sarmalar yüreğini.
Evet, tanıdınız o biri’ ni; Hayatınızın ateşböceğini…
Bazen eski bir dosttur ateşböceği, bazen hâlihazırdaki.
Bazen eştir, bazen de annedir, babadır, kardeştir.
Kalbinin karanlık caddelerini, ruhunun çıkmaz dehlizlerini aydınlatan arkadaştır, yoldaştır.
En çok da yârdir; Işığıyla sardığı, yüreğinizdeki sokak lambasıdır.
Ateşböcekleri olmalı insanın; Gecesini aydınlatan, gününe gün katan.
Sesini duyduğunda içi huzurla dolan, adı geçtiğinde dudağına tebessüm koyan.
Korkulu düşlerini kovan, varlığı mutluluk sebebi olan.
Karanlığın en kuytusunda, acının doruğunda vazgeçmişken kendinden; ‘Neyse ki o var’ dedirten.
Bir sözüyle güldüren, gülüşüyle karları eriten.
‘Sana ihtiyacım var’ dediğinde; ‘Neden’ demeyen, hemencecik yanında biten.
Gecenin bir vakti arayabildiğin, aramaktan çekinmediğin.
Kollarından sımsıkı tutup, düştüğün o kör kuyulardan çeken, hatalarını bile en az doğruların kadar seven.
Varlığını varlığına armağan eden, hoyrat karanlıklara kafa tutan, küçük ama cesur yürekleriyle ateşböcekleri…
Bazen birlikte yaşadığınız, bazen yaşamadığınızdır ateşböcekleri.
Her gün, aynı saatte önünden geçtiğiniz simitçi, göz göze geldiğinizde nasırlı parmaklarıyla size karanfil uzatan çiçekçi, ummadık bir zamanda patlattığı kahkahayla yüreğinizi yıkayan can dost, içinizi yakıp kavuran sözcükleriyle sevilen, şanslıysanız aynı anda seven.
Ateşböcekleri, karanlığınızı aydınlatandır, sizinle ağlayandır.
Kiminle güldüğünüzü unutabilirsiniz ama kiminle ağladığınızı asla.
Hani hayat bizi, dört işlemle sınar ya; ‘Gerçeklerle çarpıp, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda da topla kendini’ der, işte o topla kendini diyen hatta yetinmeyip sizi toplayandır ateşböceği.
Herkesin hayatında ateşböceği var mıdır bilmem ama bence herkesin içinde bir ateşböceği saklı.
Cır cır aşkla öten, ışığa kanat çırpan.
Işığı görmek yeter, ne de olsa yaşamak, ışığa kanat çırpmak demek.
Işığı görünce susmak demek...
Bazen her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme, işte orası gidişatın değişeceği yerdir.
İhtiyacın olan ise bir ateşböceğinin küçücük yüreğidir…
Peki, siz hiç ateşböceği gördünüz mü? …
Cansen ERDOĞAN