Belden Aşağı Vurmayın!
Bir serüvenin başlangıç noktasıdır, doğum. Hayatın santra noktası, yolculuğun start anı… Ruhun, yaşam boyu bir bedene hapsedilmesi, yaşamın ta kendisi.
Kadınla erkeğin ortaklaşa yazdığı bir hikayenin sonuç bölümüdür, doğmak.
Mucizelerin en büyüğü, belki de mucizenin öbür adıdır. Doğan, sadece bir canlı değildir çünkü; bir fikir, bir kriz, bir kaos, bir karakter doğar annenin karnından ve o, bir insan, bir aile, bir toplum, bir milletin de tohumudur.
Özdemir Asaf’ın ‘Yuvarlağın Köşeleri’ isimli şiirinde; ‘Sevgi doğumları, iyi çocuklar yaratır, aşk doğumları büyük insanlar yaratır’ diye bir cümle geçer. Zaman geçtikçe, büyüdükçe daha iyi anladığım, daha derin anlamlandırdığım bir cümledir bu. Sevmek zor iş, aşk ondan da zor zira doğacak çocuğun kaderi, daha burada belirleniyor. İşte tam da bu sırada, devlet zirvesinde patlayan bir bomba, toplumu derinden sarsıyor; Kürtaj yasaklanıyor!
Kürtaj, cinayetmiş, doğmamış bebeği katletmekmiş. Kürtaj, doğmamış bir insanın yaşam hakkına tecavüz etmekmiş. Nedense bu silsilede şu atasözü geldi aklıma; Deveye sormuşlar; Neden boynun eğri- deve cevap vermiş; Nerem doğru ki…
Kürtaj, gebeliğin ilk iki ayında yapılan bir tıbbi operasyondur.
İlk haftalarda bir kan pıhtısından ibaret olan ceninin, yirmi dört haftadan sonra nöron bağları oluşmaya başlar, yedinci aya kadar ciğerleri tam olarak gelişmemiştir. Hal böyleyken sadece bir kan pıhtısından ibaret olan, bebek sayılmayan, kazara ya da istenmeyen şekilde oluşan ceninin alınması nasıl bir cinayettir ki, biz bu konuyu tartışırken Yüksekova’da şehit düşen askerlerin ölümünden daha fazla ilgilendiriyor yüksek erkânı.
Bin bir emekle, göz nuruyla büyütülmüş gencecik delikanlıların şehit düşmesine- ölmesine seyirci kalırken, elimiz kolumuz bağlı ağıt yakarken, gücümüz henüz oluşmamış ceninlere, gelişmemiş embriyolara mı yetiyor yoksa...
Bir toplumun hayat damarlarından biri eğitim iken devletin asli görevi eğitim sistemini geliştirmek, düzeltmek iken, ortada cahil, cinsel eğitim verilmemiş, kulaktan doğma bilgilerle doğum kontrolü uygulamaya bir çalışan gençlik varken kürtajı etik olarak tartışmak ne derece doğrudur.
On üç yaşındaki N.Ç’ye tecavüz eden yirmi altı kişiye, N.Ç’nin bunu isteyerek yaptığı kanaatine varıp ceza indirimi yapan yargı teşkilatının, tecavüz sonucu doğan bebekleri bağrına basacağı iddiası, aslında şaşırtıcı olmamalıdır.
O zaman şu soru sorulmalıdır; Henüz oluşmamış bir ceninin aldırılmasını, annenin bebeğin yaşama hakkına tecavüz sayan devletin; o istek dışı olmuş bebeği zorla doğurtup bebeğin ve annenin bundan sonraki hayatına tecavüz etme hakkı var mıdır…
Bir dikkatsizliğin, hatanın yada yanlışın ceremesi, ömür boyu çekilmeli midir, yoksa imkan varken bunları kullanmayıp din adına, ahlak adına cinayet diyerek reddetmek, yaşamakta olan bir kadının, doğacak bir insanın hayatını baştan yok etmek değil midir…
Tüm dünyada muhafazakârların bir numaralı kozudur, kürtaj. Kadının bedeni üzerinde din adına, ahlak adına, insanlık adına veya herhangi bir şey adına, fikir babası, söz sahibi olabileceğini düşünen insanlar, kadına danışmadan onun tüm hayatını etkileyecek bu kararı kendilerinin verebileceğini iddia ederler. Oysa kürtaj, ancak tıbbın izin verdiği sınırlar içinde denetlenebilecek ve konunun öznesi olan kadın ve adamın dışında hiç kimseyi ilgilendirmeyecek şahsi bir sorundur. Bir insanın vücududur söz konusu olan, bir kişinin o andan sonraki hayatıdır.
İşin en ironik kısmı, bu kararı, hayatlarında hamile kalma şansı olmayan dolayısıyla da kürtaj durumu yaşama durumu olmayan kıllı, sakallı er kişiler tarafından veriliyor olması kanımca. Ey değerli memleketteki her sorunu çözmüş, ülkeyi muassır medeniyetler seviyesine yükseltmiş, açlık – işsizlik - namus cinayeti - töre cinayeti – cahillik - hastalık - şehitlik nedir bilmeyen millet haline getirmiş, ülkenin cari açığından çok, dış borçlarından önemli bir hale gelen kürtaj meselesini sakız etmiş yasakçı zihniyet! ...
Şunu unutmayınız ki, kürtaj zaten anne adayının zevkle, keyifle geçirdiği, üç ayda bir yaptırdığı operasyon değildir, olamaz. Sizler, genleriniz gereği anne olmanın ne demek olduğunu gerçekte hiçbir zaman anlayamayacağınız gibi, kürtajın ardından gelen hormonal bozuklukları ve kadının psikolojisinde yarattığı büyük çöküntüleri de anlamanız mümkün değildir.
Mevcut hadisenin faili meçhul olmayan baba adayı, durumu şüphesiz daha kolay atlatacak, "bizim hatun da çocuk aldırdı geçen gün" tarzı cümleleri kurabilecek ve olayın altından rahatça kalkabilecektir. Oysa, anne olma hakkından yoksun kalan, rahminden bir şeyler kazınan taraf, bu bebeğin annesidir, içi yanar, yüreği kan ağlar. Ondan başka herkes yalan ağlar.
Bitkisel hayattaki bir insanın fişinin çekilmesine karar vermek ne kadar cinayet ise ötenazi isteyen iyileşmesi mümkün olmayan acı çeken bir insana kolay ölüm sağlamak ne kadar cinayet ise, kürtaj da o kadar cinayettir. İstenmeden doğup cami avlularına bırakılacak sonra da onları topluma potansiyel katiller, sapıklar, teröristler olarak kazandıracak zihniyet, kürtajla yok olan o "pıhtı", ne olduğunu fark etmeyeceği bir raddedeyken bertaraf edildiği halde, hala ‘cinayettir bu’ diye çırpınıyorsa o halde buyurun, her ay giden yumurtalarımız, telef olan spermlerimiz için de hislenelim! …
Yaşasalardı ne güzel şuralarda koşar oynardı cıvıl cıvıl hepsi…
Sezeryan, kürtaj… Bunlar, kadının vücut bütünlüğü üzerindeki tasarruf haklarıdır.
Ana karnındaki bir yumurtaya takılıp olgun bir insanın hayatını karartmak, ne derece etik, ne kadar sosyal, ne kadar doğrudur.
Bunun cinayet olduğunu, günah olduğunu düşünenleri, kadınları acımasızca eleştirenleri seyredince, böyle insanların varlığını, yaşadığını görünce kürtajın ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha anlıyor insan…
Biz toplumca iyice samimileşip; sezeryandı, kürtajdı diye tartışıp duruyorken, hayat da devam etti, ne de olsa giden cenin olsa da ölenle ölünmüyor değil mi?
Biz geçen hafta bunu tartışırken; Üçüncü köprü ihalesi bir günde tamamlandı, kentsel dönüşüm projesi onaylandı, Aselsan’ın %51’i sessiz sedasız satıldı, Türk Hava Yolu işçilerinin grev hakkı kaldırıldı, üç yüz kişi bir günde işten çıkarıldı.
Biz hariçten gazel okurken, memleket için çok çalışıldı.
Kimi suçlayabiliriz ki atı alan Üsküdar’ı geçti diye…
Tek diyebileceğimiz; ‘Günaydın’, pardon ‘İyi uykular Türkiye’…