Bir varmış, bir yokmuş… Soğuk bir kış günü bir kız çocuğu doğmuş. Çok beklenmiş, çok istenmiş çünkü o evin ilk çocuğu, ilk torunuymuş. Biraz yaramaz, biraz muzurmuş. Tabureleri ters çevirir, içine otururmuş. Oraya buraya saklanır, herkesi korkuturmuş. Arada zıvanadan çıksa da genelde usluymuş. Noel babadan korkarmış sebebi kocaman sakalıymış. Bir de gök gürültüsünden korkarmış, Allah baba kızıyor sanırmış. Annesine sarılır, yağmurla rahatlarmış. Sonra aileye bir kardeş katılmış, prenseslik tahtının yerini ablalık almış. Başta bozulmuş olsa da bu onun annelikle birlikte kazandığı en güzel ünvanmış. En iyi arkadaşı babasıymış, onunla oynar, onunla paylaşırmış. Sadece sussa bile babası gözlerinden anlarmış. Yıllar yılları kovalamış, küçük kız büyümeye başlamış. Okullu olmuş, sınıfları doldurmuş. Çok çalışmış, ailesini gururlandırmış. Baba mesleğini seçip izinden gitmiş. Ona destek olmak en büyük isteğiymiş. Diplomasını almış, ruhsatını asmış. Kendi ayakları üzerinde durmaya, işte böyle başlamış. O aynı zamanda çok şanslıymış, yanında hep çok güzel dostları varmış. Beraber ağlayarak, kahkahalar atarak, hayatı paylaşırlarmış. Onun dostları çok özelmiş, onlar da kendilerini bilirlermiş. Dedik ya şanslıymış, Tanrı ona özel bir hediye sunmuş. Bu hediye, dünya tatlısı bir çocukmuş. Ona duyguların en güzelini yaşatan, biricik oğlu olmuş. Artık dünyalar onunmuş çünkü onunla yeniden doğmuş. Doğar doğmaz popoya atılan bir şaplakla başlar, insanoğlunun acıyla ilk tanışması. Bazen sırta vuran bir hançer darbesiyle devam eder, bazen kalbi hedef olan sivri uçlu sözcük oklarıyla. İşte hayat her zaman pembe olmaz, griler de yaşanırmış en koyu tonlarında. O’nun da hüzünden bozma mutlulukları olmuş, derinden yaşadığı acıları. Sadece kendi olmak olmuş en büyük suçu ve vazgeçmemek kendi olmaktan. Zihnini temizleyen aşk dolu bir kalbi varmış ve de her şeye inanan saf bir yüreği. Uzun cümlelerin sonunu aşka bağlamış hep, inadına kırılsa da her seferinde kalbi. Bencil değil de sencil olmakmış onun sorunu ama hiç kaybetmemiş umudunu. Hayat, haylaz bir çocuk gibi kırıp dökse de önüne geleni, neye vurduğuna bakmadan, O, hayatı anlamaya çalışmaktan vazgeçmiş sadece, aşka inanmaktan değil. Ve o artık sevmekten vazgeçtiğinde ne kadar sevildiklerini anlamış, sevdikleri… Sonra yazmaya başlamış; Önce kendini, hayallerini, ümitlerini sonra çevresini, gördüklerini, hissettiklerini. Kelimelerle sımsıkı tutunmuş hayatın pervazlarına ve pervasızca meydana okumuş genel-geçer doğrulara, toplumun kurallarına. Hayat diye verileni değil de hayat olarak isteneni yaşayın diye bağırmış paragraflarında. Ve temize çekmiş tüm hayatını, yazarak çıktığı bu içsel yolculukta; Yanında olanlar ve yazdıklarını okuyanlarla… Güçlü olmak öğretilmiyormuş meğer kitaplarda, hayat öğretiyormuş yaşattıklarıyla. Büyümüş o küçük kız, artık yetişkin bir kadın olmuş ama o küçük kızı içinde hep korumuş. Uğruna canını vereceği insanların sırası değişmiş bir tek; Artık kıyamadıkları değil ona kıyamayanlar değerliymiş. Kör olmaktan vazgeçmiş sadece bazen kör gibi davranmayı seçmiş. Dilsiz değilmiş ama bazen susmayı tercih etmiş. Sağır değilmiş ama bazen kulakları duymak istememiş. Sihirbaz değilmiş ama bir dokunuşla kaybolacak dertler edinmiş, onları da sihirle kaybetmeyi öğrenmiş. Bazen boşa harcanmış zamanları, tek tük pişmanlıkları ve de yığınla yaşanmışlıkları olmuş. Unutmayı öğrenmiş ama kin tutmayı asla. Meleklere, ömrü bir günlük kelebeklere ve mucizelere inanmaktan hiç vazgeçmemiş. Affetmeyi öğrenmiş; önce kendini, sonra başkalarını. Biraz zaman alsa da affederek ruhunu özgür bırakmış. Vefa için uğraşmış, haksızlıklarla savaşmış. Ama en çok sevmeyi bilmiş. Kocaman yüreğiyle çok sevmiş, çok sevilmiş… O, şu anda oturuyor, pencerenin yanında. Ay birazcık yukarısında yıldızlar ise avucunda. Elinde hayatının albümü, çeviriyor sayfaları. Çocuk masumiyetinde saklı sevinçler sığdırılmış sayfalara. Sonra hüzünler, sevinçler. Kaybedilenlere gelmiş sıra, albümün hemen hemen ortasında; Yitirilenler, yarım yaşanmış hikayeler. Çevirdikçe sayfaları, başarılar başlamış ardarda, sonra koşturmalar, yoğunluklar. Yanağa bulaşmış tebessümler gelmiş bir sonraki sayfada ve yıkansa da izi çıkmayan gülüşler. Muhabbetler, sevgiler, delilikler fotoğraflanmış sonraki sayfalarda, bir de bakarak değil görerek, değerek değil hissederek yaşanacak gelecek. Önce albümü kapatmış, sonra gözlerini. Gülümsemiş. Birazdan gün başlayacak, güneş onun için doğacak. Çünkü onun doğum günü olacak… Bugün benim doğum günüm… Tüm yaşanmışlıklarım ve yaşayacaklarımla, yolun yarısına az zaman kala, sahip olduklarıma şükrettiğim ve kutlamaktan vazgeçmeyeceğim gün… İlk yarı ısınmaymış meğer; Ben hayata, hayat bana. Hayatın tadı, ikinci yarıda anlaşılırmış; Kavganın, başarının, sağlığın ve de tabi ki aşkın tadı. Şimdi ise devre arası, hayatı karşılama hazırlığı. Sonra da kutlama zamanı… Şimdi hayat, ister çiçeklerle gelsin, isterse vursun gitsin. Ben ikisine de hazırım; Toplayıp yüreğimin dağılan parçalarını, yıkılsam da yeniden başlarım… Sözün bittiği sevginin başladığı yerdeyim. Aldığım derslerle, bazen kırılsa da bitmeyen ümitlerimle, söz dinlemeyen kalbimle ve yanımda sevdiklerimle sevinçlerim, hüzünlerim, mutluluklarımla, küçücük yüreğime sığdırdığım kocaman ben ile iyi ki gelmişim bu hayata; Ve iyi ki doğmuşum…