Yaradanın yaratırken vesile kıldığı adam, ‘y’ kromozomlarının en yücesi, en şefkatlisi.
En sevgili, en kıymetli, en haşmetli.
Göbeğin en çok yakıştığı, hayat masalının güçlü kahramanı, sessiz anlaşmalar adamı.
Ve anaların ayakları altındaki cennetin mimarı;
Baba…
Sözlük anlamı;
‘Çocuğun dünyaya gelmesinde etken olan erkek’.
Gerçek anlamı; ‘Hayatı omuzlarında taşıyan çocuk hamalı’.
Kız çocuklarının ilk aşkı, yeşil kurdeleye sarılmış en masum sevdası.
Büyüdükçe meyveler veren üzerindeki kuşlara yuva bahşeden, gölgesinde huzurla dinlenilen ulu çınar ağacı.
Bir ‘ba’ ile başlar bütün hikaye...
Açarsın gözlerini hayata, bakınırsın etrafa.
Kucağında huzurla oturduğun, annendir tamam da, peki ya etrafta kasılarak gezinen, seni gururla etrafına gösteren, gözgöze geldiğinizde sana keyifle gülümseyen tok sesli, kocaman adam da kim?
Doğunca kucağında ağlamadığınız iki kişiden biri, henüz anne karnında sesine en çok aşina olduğunuz kişidir o.
Sonra ikinci ‘ba’ dönemi başlar;
Yaslanıp ayakta durduğun sağlam bir duvar, dünyaya tutunduğun sıkı bir halattır artık o.
Kocaman kanatlarıyla öyle sıkı sarılır ki korkutamaz artık sizi hiçbir şey, dokunamaz teninize hiçbir rüzgar.
Dün, bugün, yarındır ba-ba, varoluşun ta kendisidir.
Babalık, bir mucizeden çok daha farklı belki daha özeldir. Çünkü baba doğulmaz, baba olunur. Baba ile bebek arasında en baştan beri anne ile olan fiziksel bağ eksiktir. Baba-çocuk ilişkisi, gerçek anlamda bebek dünyaya geldikten sonra başlar. Anneyle ilişki, içgüdüsel olarak çokça besleme, uyutma, sürekli kucak kucağa olmayla doğal ve engellenemez bir şekilde gelişirken babayla bebeğin ilişkisi daha çok emek ister. Anne, büyürken yanında olması gereken varlık iken babanın gölgesi dahi yeter. Baba dayanmaktır, baba orada olduğunu bildiğin, gölgesinde dinlediğin ağaçtır. Hep yanında olacağına inandığın güçtür. Baba olmak emektir, baba olmak sanattır ve emek verilen herseyin çok değerli olması gibi herkes de sanatçı olamaz.
Bir çocuk doğar, bir anne doğar.
Ve bir cocuk büyür, bir baba büyür...
‘Nasıl hep gülümseyebiliyorsun’ diye soruyorlar bana;
Hayatın çok da ciddiye alınmaması gereken en ciddi iş olduğunu anlatmaya çalışıyorum onlara.
‘Güçlü olmak, zor iştir’ diyorlar;
Güçlüklerle savaşmanın hazzını duymayı, fırtınalarda ayakta kalmayı, korktuğumu kendime itiraf edebilecek kadar cesur olmayı öğrettiğini bilmiyorlar ki baba. Şerefli bir mağlubiyette mağrur ve dik kalmayı, zaferleri sakinlik ve mütevazilikle karşılamayı senden öğrendiğimi anlatıyorum gururla.
‘Hangi mesleği yaparsan yap, önce iyi bir tamirci ol kızım’ dediğini hatırlatıyorum arada;
‘Çabuk onar kırdığın kalpleri ve duyarsız kalma kendi kırık kalbine. Sevgine layık biriyse tut ellerinden, değilse gitmesine izin ver yüreğinden.
Unutma ki kaybettim sandıkların, kurtulduklarındır belki;
Kimi geldiği yeri mutlu eder, kimi terk ettiği yeri.'
Yüreğimin en kuytusu, acıtan yaralarımın sihirli doktoru;
Dediğin gibi yapıyorum, ömrümle iyi geçinmeye bakıyorum. Kin büyütmüyorum kalbimde, herkesi sevmeye çalışıyorum. Aksi için ne kadar zorlasalar da gerçek aşka hala inanıyorum. Hayata parmak uçlarımla değil sımsıkı tutunuyorum. İşime gücüme, dostluğa, sevgiye önem veriyorum. Paranın amaç değil araç olduğunu bilecek kadar akıllı, insanlar için bir şeyler yapabilecek kadar şanslı olmak istiyorum. Yüreğimin sesini dinliyorum, onun pesinden gidiyorum. Öğrettigin gibi once kendimi mutlu etmeye calışıyorum ki etrafımı mutlu edebileyim. Yüzümdeki gülümsemeyi korumaya calışıp öfkenin ve derdin esiri olmuyorum. Veee ne kadar kızsan da diş macununu hala ortadan sıkıyorum, karpuz sevmiyorum, öfkelenince gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. Olsun, sen yanımdasın ya, ben yine de bir çaresini buluyorum...
İnanmayı öğrendim senden;
'Gözünün tek bir yaşı için dünyayı yakarim' diyen, bunda da inandırıcı olan tek insansın.
Benim gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken seninkiler yüreğine akar.
Öyle uzun cümleler, süslü kelimelere gerek yok bizim lügatımızda, sadece gözgöze gelmemiz yeterli oldu hep.
Büyüdüğümün farkında olup buna inanmayan tek kişi oldun ve ben de içimde hiç büyümeyen küçük kız çocuğunu koruyabildim sayende.
Kırmızının enerjisi, ateşi ve sıcaklığı ile büyürken sen, gece mavimdin benim.
Küçükken düşüp dizlerim kanadığında, büyüyünce kalbim acıdığında, yüklenmiş olduğun en anlamlı sıfatı haykırarak sana koştuğumda kollarını acmış bekleyendin hep, kimsenin kucak açmadığı zamanlarda...
Çok özlediğimsin, buruk zamanlarımda, sığındığım limansın ufacık korkularımda.
İnce esprilerin faili belli mucidi, gökgürültüsünden korktuğumda kulağımı kapatan ellerin sahibisin.
Saçlarına yağan karlarla yüce dağların zirvesi, nasırlı mutluluklarınla şefkatim, tüm kötüleri yenen kahramanımsın.
Sinesine sarıldığım, rakı bardağında aradığımsın.
Ve iyiki, iyi varsın, babamsın...
İste bir babalar günü daha gelmiş çatmış.
Ne mutlu ki bana ki babam hep kralmış, yanımdaymış.
Valla işin aslı;
Korkmadan sevilecek tek bir adam varmış, onu da annem kapmış... :)
Cansen ERDOĞAN