ÇARŞI Başımın Tacı…
Küçücüktüm…
Saçlarım iki yandan toplanmış, babamın omzunda ilk kez maça gitmiştim.
Boyumu aşan kocaman bir kalabalıkla ilk kez tribünlerde karşılaşmış, biraz ürkmüş, şaşırmıştım. Yanılmıyorsam bir bahar günüydü ama hava bulutlu biraz da karanlıktı.
Karşı tribünde davullar çalıyor, marşlar söyleniyor, stat yıkılıyordu.
Ve o yağmur damlası tam da burnumun üstüne düştüğünde o karşı tribün şu marşla inliyordu;
‘Yağmurlu bir günde görmüştüm seni
Üstünde çubuklu formalar vardı
Bir anda tutuldum aşık oldum ben
Hayatın anlamı Siyah Beyaz'dı…’
Ağzım açık, hayran hayran bakakalmıştım, aynı anda bu marşı söyleyen karşı tribündeki taraftar grubuna. Ve geri kalan zamanda, oynanmakta olan maçı değil, adeta show yapan, sonradan adının ‘Çarşı’ olduğunu öğrendiğim o grubu seyretmiştim keyifle, zevkle…
Neydi sahi ‘Çarşı’?
Beşiktaş’ın her şeye karşı olan orijinal taraftar grubu.
Tescil edilmiş yüksek desibelli sesleriyle, boğazın her iki tarafına bakan yerlerinde, seslerine asla kayıtsız kalınamayacak, güncel konularda açtıkları pankartlar ve yaptıkları tezahüratlarla futbolun asla yalnızca futbol olmadığını gösteren insanlar. Herhangi bir gün ya da zaman da zalimin zulmüne başkaldıracak güce ve dirence sahip, o cesaret ve kararlılıkla mazlumun yanında kayıtsız şartsız duracak insan topluluğudur çarşı. Nasıl mı?
Ne idüğü belirsiz üç-beş kişi tarafından zamanın Beşiktaş teknik direktörü Rıza Çalımbay’ı sahasında aşağılayan pankarta karşı; ‘Halkın takımıyız, hepimiz kapıcıyız’ yazan pankart açan, Amerika’nın Irak’ı işgalinde; ‘Beşiktaşlıyız, Savaşa Karşıyız’ diye bağıran isyankar ve duyarlı halktır o. ‘Bizim taraftarımız daha fazla’ diye böbürlenenlere; ‘En fazla sinek de dışkının üzerinde olur’ cevabını yapıştıran mizah, ceza gereği boş kalmış tribünlere; ‘Ruhumuz Yeter’ yazan yürek, futbolcusuna kızdığında; ‘Sevdamız size değil, renklere’ diyecek kadar aşkla dolu taraftardır. Ve bugün adını Fethiye’ deki halk pazarının asfaltından New York Metrosunun duvarına kadar yazdırabilmiş bir sevda, bir felsefe, bir ruhtur Çarşı…
Yıllar geçti, zaman değişti, büyüdüm. Gitmeye devam ettim maçlara.
Rakipler değişti, puanlar, fikstürler değişti. Değişmeyen tek şey, oynanan derbiler ve bu derbiler öncesi-sonrası ortaya çıkan çirkin görüntüler, yaralanmalar hatta ölümlerdi.
Savaşa dönüşen maçlarda birbirine hınç duyan, kinle beslenen bir taraftar haline gelmişti fenerliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar. Değil yan yana gelmek, birbirini görünce diklenen, ağız dalaşına giren, adeta terör estiren insan grupları olmuşlardı.
Derbilerdeki galibiyet sevinci, ‘Acaba kaç kişi yaralanacak, hırpalanacak’ endişesiyle gölgelendi. Sonra bir gün, ansızın, hiç beklenmedik bir şey oldu; Yıllardır susan, içine atan, bastırılan gençlik, okuma-sevişme-dizi izlemesine müdahale edilip sindirilen gençlik, parklarının alışveriş merkezi olma fikrine dayanamadı, mevcut iktidara patladı.
Sessizce direnişine başladı. Ama sessiz direnişe bile tahammül edemeyen, aman olay büyümesin paniğiyle ürken hükümet, saldı polisi, gencin, direnenin üzerine.
Ortalık karıştı, etraf gazla kaplandı. Coplar konuştu, kıyamet koptu.
Taksim’den Beşiktaş’a doğru akan şiddetin ortasında gazla kaplı bir buğunun arasında ‘Şövalye Ruhlu Semt Çocukları’ göründü. Polisin attığı kapsüllerden kaçan grubun aksine önlerine düşen kapsülü polise geri fırlatarak, tereddütsüz yürüdüler gazların üzerine.
Yere düşen bir Galatasaray taraftarını sırtlayıp taşıdılar, coplanan genç bir fenerlinin üstüne kapanıp polisten korudular. Tinerci, ayyaş, eli satırlı bilinen Çarşı Grubu, ‘atanmamış kuvay-i milliye’ sıfatıyla direnişin, kardeşliğin, birleşmiş renklerin simgesi oldu.
Fanatik bir taraftara; ‘Fenerliyim ama yükselenim Çarşı’ dedirtecek, Köyiçi’ndeki kartal heykeline gaz maskesi takabilecek, Polisin; ‘Durmazsanız müdahale etmek zorunda kalacağız’ ihtarına; ‘Biz de öyle’ diye cevap verecek ve yine polisin; ‘Direnişinize son vermek için bir dakikanız kaldı’ uyarısına da; ‘Sizin ise yirmi saniyeniz kaldı’ diyecek kadar yürekli ve esprili bir duruş sergiledi.
Cumhuriyet tarihinin en büyük halk ayaklanmasında, polisin halka tazyikli su sıkmak için kullandığı tomalardan birini ele geçirerek adını tarihe altın harfler, gırgır kelimelerle yazdırdı;
Tomalı bir günde görmüştüm seni
Yüzünde gözlükle gaz masken vardı
Bir anda tutuldum, aşık oldum ben
Hayatın anlamı özgür insandı J
Tabir-i caiz ise cehennemden kombine almış, mizah, delilik ve cesareti çok estetik şekilde birleştirmiş bu taraftar grubu, cumartesi günü saat 19:03’ de Taksim’e yürümüş ve saat 19:07’de Fenerbahçeli taraftarla buluşmuş, yanlarında Galatasaraylı taraftarla birlikte dostluğu, kardeşliği, birlik ve beraberliği tüm dünyaya duyurmuştur.
Diğer takımlar kadar çok şampiyonluğu, öyle aman aman da kupası yok belki Beşiktaş’ın ama onun gurur duyduğu Baba Hakkı’sı, Süleyman Seba’sı, Metin-Ali-Feyyaz’ı ve ‘Beşiktaş, sen bizim her şeyimizsin’ i diliyle değil yüreğiyle söyleyen Çarşı ‘sı var.
Ve günlerdir gündemin esas konusu olan büyük direnişte; Beşiktaş için gözü kapalı ölüme gidecek holigan bir tribün grubundan çok daha fazlası, haksızlığa, riyakârlığa dur demek isteyen herkesin parçası olduğu bir sivil toplum örgütü olduğunu kanıtlamıştır.
Yıllarca ‘Hadi hisset, bu hissettiklerimi’ diye marş söyleyen Çarşı, ne hissettiğini gayet net hissettirmiştir. Kim bilir belki de asıl şampiyonluk budur.
Velhasıl devletin tomasını zapt eden, polis telsizini ele geçirip ‘siyah’tan sonra polise ‘beyaaaz’ dedirten ve ‘arkadaşlar, aranızda helikopter kullanmasını bilen var mı’ diyerek her şeyi yapabilecek kudrette olduğunu gösteren bu çılgın Türkler, yarın; ‘Aranızda başbakanlık yapmayı bilen var mı’ diyebilecek ve bir ayran (!) sofrasında memleketi kurtarabilecek niteliktedir J
Ve direniş bitip lige dönüldüğünde, rakipler tribünlerde boy gösterdiğinde, bu zor günlerdeki sahiplenmeyi, dostluğu ve kardeşliği kimse unutmayacaktır.
‘Çarşı, haksızlığa karşı’ olacak, üzerine sıkılan biber gazlarını, sırtında kırılan copları hep hatırlayacaktır.
Nitekim marşında da dediği gibi;
Bu sevda bitmez, hasret bitmez
İsteyen gider hiç fark etmez.
Bu âlemde çarşı herkese karşı
Allah affeder, ÇARŞI affetmez…
Cansen ERDOĞAN
@cansenerdogan