Cesur musun?
“Herkesin bir hikâyesi vardır; Kimi kâğıda kazır hikâyesini, kimi etine… Kâğıt yanınca, et gömülünce biter hikâye…”
İncir Reçeli filminde geçen bu replik, son zamanlarda en beğendiğim ve etkilendiğim cümlelerden biri. Ne kadar doğru, herkesin bir hikâyesinin olduğu; Başrolünde cismani olarak varolduğu. Masalları bilirsiniz, mutlu sonla biten, iyilerin hep sevindiği, kötülerin yok olup gittiği. Masal der geçeriz işte, olmazdır böyle şeyler normalde. Niye hep mutlu olsun ki, masalın kahramanları, niye kazansınlar ki her seferinde. Aman sende deyip bakarız işimize gücümüze. Ama masalın kahramanları, hep bir mücadele içindedir, hep birileriyle savaşma, evini, milletini, iyi kalpli prensesi bazen de evreni kurtarma peşindedir. Yoksul delikanlı, sıradan olmaktan vazgeçmiş, kırk haramilere meydan okumuş, Keloğlan tipine aldırmamış, padişahın kızına talip olmuştur. Külkedisi, kötü kalpli anne ve kız kardeşlerine rağmen hayata küsmemiş, pamuk prenses yedi cücelere karşı ego derdine düşmemiştir. Kıssadan hisse, masalların sonu mutlu biter çünkü kahramanları bunun için emek sarf eder.
Sizin masalınız nasıl? Beş yaşındayken prenses olma hayaliniz yok muydu, ya da süper-man olup dünyayı kurtarmayı planlamıyor muydunuz? Sevgi, başarı ve cesaret üzerine kurgulanmış hayallerinize ne oldu? Sanki bir yumru boğazınıza, bir ağırlık da göğsünüze mi oturdu? Kendi hayatınız için korkmadan, ürkmeden ve de çekinmeden farklı ne yaptınız yakınlarda? Yapmak zorunda olup da sırf canınız istemediği için caydığınız bir şey oldu mu mesela?
Dünya, biz sonunu ve ucunu görmeyelim diye yuvarlak yaratılmış bence. Merak edelim, gidelim, görelim, keşfedelim diye. Sonu mutlu biten kendi masalımızın kahramanı olalım diye. Masal boyunca karşılaşacağımız kötü kalpli insanlar, içini zift bağlamış canavarlar, hain düşmanlar olacaktır elbette. Ama sonunda bir peri padişahına, belki altın kalpli Keloğlan’a yâda sultanın kızına kavuşmak mümkün olacak belki de. Çok çalışınca başarılı olmak, başarılı olunca zengin olmak kaçınılmazsa, kazanılacak para da yanında caba.
Uçmak için önce dallardan vazgeçmek gerek, alışkanlıklardan, keyif vermeyen sorumluluklardan, hayatınızdaki misyonunuzu tamamlamış insanlardan. Tutsaklığın sonu, özgürlüğün hayali ile başlar, kalpte filizlenen kanatlardan. Cesaret ile başlar her şey, uçmak için vazgeçmek gerekir kollardan, yükselmek için atlamak gerekir belki de uçurumlardan…
Oyuncak bebeğinden, kurşun kaleminden, kurşun askerinden vazgeçmektir çocukken cesaret. Gizlice araba kaçırmak, okuldan kaçmak, sevgilinle buluşmak için evden çıkmaktır biraz büyüyünce. Sonra evlenmek, evet evlenmek ve çocuk sahibi olmaktır. Hayatı iki kişilik yaşamak, ömrünü ömrüne adamaktır. Bu da cesaretin mecaz anlamıdır.
Sonra tıkanır hikâye, masal tam da durur işte o yerde; Hayat oturmuş, düzen kurulmuştur, bu kurguyu bozmak kimin haddine. Mutsuz muşsun, hayallerin varmış, uzak yerlere gitmek istiyor, yeteneklerini geliştirmek istiyormuşsun boş versene. Yazmış toplum yapacaklarını, vermiş eline daha ne. Yaşa gitsin işte!
Daha uzun bir ömür var önünde, çalışır çabalar, gerçekleştirirsin tüm düşlerini der babam hep. Nerede o kadar zaman baba, derim ben de; Yolun yarısını geçtim bile.
“Hayat, sonunu gördüğün yere kadardır, göremiyorsan sonunu, yoksa ucu bucağı, vardır o halde hala zamanı. Devam et, düş düşlerinin peşine. Durma, durursan düşersin. Düşersen de kal ayağa, silkelen güzelce ve devam et, yakala hayallerini, gerçekleştir hepsini…”
Hayatta yapılanlar, sonsuzlukta yankılanır. Her seçim, bir vazgeçiştir aslında ve her vazgeçiş de bir geçiştir yeniye, farklıya belki de doğruya. Büyük riskler alınmadan kahraman olunmaz der, ünlü bir Türk düşünürü. Cesur olmak, tam da bu demek galiba…
Hazır bahar gelmiş, güneş açmış, doğa uyanmışken siz de durup bir düşünün kendi masalınız hakkında ve yürekli olun birazcık da.
Hem unutmayın; Cesaret, seçtikleriniz değil vazgeçtiklerinizdir aslında!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan