Deniz..
Beyaz bir yelkenlinin tam ucunda, yüzüm güneşe dönük,
Yüreğimde deniz yanıkları…
Karşımda erguvan sahilleri, avuçlarımda yakamoz demetleri...
Kulağımda dalga seslerinin hüzünlü senfonisi,
Tenimde ılık imbat rüzgarının ürperten hissi,
Deniz ayna olmuş, yansıtıyor göğün rengini, denizle paylaşmış gökyüzü mavisini, besbelli…
Sırdaştır deniz; yolunu kaybedince, suya hapsedersin kendini ve de seyyah olmaktan yorgun düşmüş yüreğini.
Anlatırsın sessizce denize, içinden gelen her şeyi,
Bazen açık seçik görünenleri, bazen bilip de söyleyemediklerini…
Özlem buğusu yükselir denizden, hasret melodileri
Aşk uçurumlarından yuvarlanmış dikenli sevinçleri, geçmişe hayıflanan anıların hüzünlü nağmeleri…
Ve bir masal perisi gelsin diye beklersin rüyalarına, ya da dalgalara dokunsun, sihirli asasıyla,
Denizi katık etsin umutlarına, umutlarını gerçek eylesin dalgalı ummanlarda, maviye boyasın gerçeklerini, çılgın çırpınışlarla…
İki damla gözyaşı düşer yanaklarından, denizin tuzlu şafaklarına,
Bir sırların, bir de yaşların karışır dalgalara…
Nereden çıktığı bilinmez bir balık gelir; dinler seni, sırlarını, hayallerini,
Sonra da alıp gider hepsini, hayallerini yiyip de büyüyecekmiş gibi…
Tutkulu bir sevgilidir deniz, kıvrılır bedeni sahile...
Üzerinde eteği sıyrılmış mavi fistolu, beyaz kireçten elbisesiyle.
Gerdanında yosun kokusu, teninde köpük dokusu…
Yanar gözleri kıvılcımla alev alev, buz mavisi rengine inat…
Cam kırıkları değil can kırıkları acıtır kalbini,
Tuzlu akar kanı, istiridye kesikleriyle
Bulutlu göğsüne taktığı inci bir süs iğnesiyle…
Bazen coşar, taşar. Girdaplar döner yorgun bedeninde
Fırtınalar kopar yüreğinde, eser gürler, yareni rüzgarla birlikte
Dalgalarında soylu öfke ile,
Sağlam tokadını yer, kumsallar da, sahiller de…
Yeşile sevdalı, dudaklarında tuz tadı
Rüzgarla sevişirken çıkardığı ses, zevkin ve gizemin öbür adı…
Genci, devrimcisi, atkısı, parkasıyla
Direnişin adıdır ‘deniz’…
Hüseyin’i, Yusuf’u, Mahir’iyle
Tarihe sürülmüş kan tadıdır ‘deniz’
Bir devirde ‘gezmiş’ ve hala ‘gezmeye edendir içimizde…
Uçsuz bucaksız denizi, aydınlatandır fener…
Gecenin koyuluğunda, yol gösteren.
Şimdilerde o kadar da masum gözükmeyen, bir davaya adını veren
‘İyilik yap denize at’ diyenlere; ‘Balıklar göremedi, bari Halik bilsin’ dedirten…
Sarı sıcaklar sever denizi, usulca okşar çehresini,
Yanında ekürisi mehtap, dolaşırlar her gece, bir Büyükada, bir Heybeli
Bir ay çekemez, dengesiz bulur onu, biraz da deli,
O’dur; Yürekte hiç bitmeyen med-cezirlerin nedeni,
Ona dair şarkıların ayrılık ve terk sorgularında,
Susma hakkını kullanır, sebebi yaşanmışlığından belli, acılarından gayri…
Kendi içine sığmayan bir denizdir insan,
Her seferinde kaya otursa da yüreğine, durmaz, vurur kendini yine sahillere
Burnunda kesif bir umut kokusu, karıştırır geçmişle geleceği birbirine
Sonra da kızar dalgalara; ‘Yeter, vurmayın çocukluğumu yüzüme’ diye…
Olsun hayat;
Sessizliğini koru, kalmasın düşlerde çamur olmuş kumların izi,
Fırtınalarla yorup üzme bizi.
Biz sevip benzeyelim ama
Sen lütfen örnek alma denizi…
En azından batmasın kalbimize, kabukların, mercanların, yıldızların sivri gölgeleri…
Cansen Erdoğan