Bir uzantıdır işte, umutla insan arası...
Her boğumunda küçük ipuçları, bakınca çizgilerinde kaybolan sırlar saklı.
Tüm çağların ilk hesap makinesi ve yaşamın gerçek kanıtları…
‘Yar ellerin, ille de yar’ der Yıldız Tilbe…
‘Unutmak istedim esmer ellerini’ der Sezen Aksu,
‘Hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktu’ der MFÖ.
Şarkılar yazılır onlara, şiirler derlenir. Varlığın infazıdır eller, hayatınızı belgeler. Hem ayırandır, hem kavuşturan; Bir sallarsın ‘merhaba’ olur, bir sallarsın ‘elveda…
Her yana uzanmak, dokunmak isteyişle insanın ta kendisidir el. Bazen elindir, bazen el gibi uzak olan. Dokunarak tanır dünyayı, elleyerek. Doğduğunda annenin parmağını kavrayarak önce, sokakta babanın elini tutarak; Güven duyarak. Silahın tetiğinde, ibadette, niyazda, meşk ile çalınan sazda dolaşır eller. Emektir, toprak bulaşan, hasat kaldıran. Eğitimdir, kalem tutan, sevinçtir alkış yapan, acıdır yas tutan. İçbükey hüzünlerden örülmüş hüzünlerle mezar kazan, tabut taşıyan. Korkudur, eldivenlere sarılan, kendini saklayan. En gerçek mutluluğu ise, başka bir eli hissetmektir üzerinde. Yokluğunda üşümektir. Dokunmaktır dudaklarına, saçlarına, bazen gözyaşlarına. Belki de en çok özlemektir aşkın kayıp ilanlarında, yüreği kanatan cam kırıklarında...
Ne çok kullanırız elleri ve ne çok fark etmeyiz önemini. Birden fazla duyuyu ve mahareti üzerinde toplamış bir elçidir el;
Beynin elçisi. Duyar, görür, hisseder, konuşur. Açıkken davetkardır, tokalaşıp okşayandır. Kapalıyken yumruktur, serttir, mücadeledir.
Önce ellere bakarmış insanlar, elmiş insanı ele veren…
Estetik müdahalelerle, cerrahi işlemlerle düzelmeyen, üzerindeki kırışıklıkların, başka deyişle alınan yaş kalıntılarının düzeltilemediği tek organmış eller. O sebepten yaş, elden anlaşılırmış, yüzden değil…
Hararetli hararetli bir şeyler anlatan eller, martıları anımsatır bana, telaşlı ve ürkek. Gökyüzünde süzülen, fırtınada çırpınan, konacak yer arayan ürkek martılar... Üstünde biraz düşündükçe duyguların ifadesinde eller, en ön cephede. Dilsiz alfabesinde, konuşamayanların dili eller… Tanrıyla iletişimde ona doğru açılan, dua eden, takdirde, beğenide birbirine sertçe çarparak alkış tutan, bazen öfkeyi dışa vuran, protesto eden eller.
Sanattır eller…
Enstrümanların üzerinde maharetle gezinirler. Piyanonun tuşlarında, gitarın akortlarında çığırından çıkmış bir delinin hezeyanlarını çizerler. Eller vardır, pamuk değil nasır tutan eller. Her yolda kalmışın kolundan tutup kaldırdığı, her dermanı tükenmişe derman kattığı için. Öpülesi ellerdir o eller. Taşın altına girmeyen eller vardır; Korkak, aciz eller. Taşın altına sokmaya gelince toz olan bu eller, yakaya sarılmaya gelince Aslan Pençesi kesilir. Vefa kırıkları kanatır yürekleri. Kırılası ellerdir, o eller. Dünyanın aşkla birlikte sekiz harikasını yaratan da tüm güzelliklere imza koyan da ellerdir işte. Neşter olup şifa sunan, dert arıtan da yanlış yapıp tatlı cana kıyan da onlardır. İdam fermanını imzalayan kalemi kıran, icatlar yapan, yapılanı bozan da eller. İnşaatlar yapan, şehirler kuran da, mezar kazan da eller. Paralar kazanan da kasalar soyan da onlar…
Bir gün bir çift el görür insan, o eli gözlerine sürer ve herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda ‘aşk’ doğar ansızın. Kalpten kalbe yolun boğaz köprüsüdür o eller. Dilin çaresiz, lisanların hudutsuz kaldığı zamanlarda eller yetişir imdada. Parmak uçlarıyla keşfedilir, sevilenin çehresi, parmak uçlarında can bulur sevgilinin bedeni. Sevgili parmaklarla kelepçelenir, ellerle sevilir. Ürkek bir martıyı besler gibi, ellerle beslenir sevgi. Erkeğin eline hapsolmuş küçücük el ya da birbirine kilitlenmiş ellerdeki aşk ele verir her şeyi aslında. O birinin sizi ne kadar sevdiğini elinizi tutuşundan anlarsınız;
Ucundan, her an bırakacak gibi tutmasından veya hiç gitmeyecek gibi sımsıkı kavramasından…
Yolda yürürken ansızın tutuverir elinizi, sözler anlamını yitirmiştir o anda. İçiniz titrer, elden ayaktan çekiliverirsiniz. O eller, kalbinizin ve bedeninizin en kuytularında gezinirken, sizin dahi ulaşamadığınız derinliklerini keşfederken ele avuca sığmaz olur ruhunuz, uçuverir martıların ardından.
Sonra bir gün usulca çekilir elleri ellerinizden;
El olur size. Belki hiçbir zaman sizin olmamıştır ama aslında hep size aittir, o bunu hiç bilemese de. Siz onu herkesten, ellerden de çok sevmişsinizdir, o bunu hiç göremese de. Anlarsınız ki önemli olana ellerin değil kalbin nasır bağlamaması. Ellerin sert ve kaba olması mühim değil de arasında sakladığı kalbin pamuktan, buluttan olması. Ve ne zaman üşür o eller, yok olup giderler, biter ümitler, uyanır düşler…
Hayata tutunmayla başlar hikaye, bir parmağı tutmayla…
Karşıdan karşıya geçerken tutulan el, elele tutuşmayla devam eder sevgiliyle. Tutulacak el olmak kadar tutacak el olmak lazım belki de, tutup da bırakmayacak, bırakmaya kıyamayacak.
Velhasıl eller hayatın ta kendisidir, ama tutmaya değene ve de dokunmayı bilene…
Cansen ERDOĞAN