GÜVEN…
Gecenin bir vakti…
El ayak çekilmiş, sessizlik cirit atıyor etrafta…
Balkonda oturmuşken, karşımda yükselen minaredeki kandillere takılıp kaldı gözlerim.
Sessizliğin sesini dinlerken gözlerimde kandillerin ışıltısıyla, derin bir huzur, uçup konuverdi yüreğime.
Kapadım gözlerimi, güvenle açtım sonrasında...
Ansızın buldum bu huzurun menşeini; Güven’di bunu hissettiren. ‘Aynaya baktığımda gördüğümle yukarıya baktığımda göremediğime’ hissettiğim sonsuz güven…
“Çocukluk arkadaşı”dır güven, anne kokusuyla başlayan. Yeni yeni yürümeye başlayan çocuğun düşmemek için uzattığı minik el, baba, çocuğunu havaya fırlattığında, çocuğun attığı kahkahadır, babasının onu tutacağını bilmesinden…
Pamuklara yada kundaklara sarılıp sarmalanmış bir güvenle başlıyor bu dünyayla işimiz. ‘Güven bana’ diyor önce annemiz. Yalancı çoban’la tanışıyoruz, önce masallarla. Büyüdükçe,’babana bile güvenmeyeceksin’ diyor çevremiz. Bir melekle çarpışan kelebeğin kanadından dökülen toz gibi un ufak oluyor hayallerimiz. Sahi biz kime güveneceğiz?
Kendi yarattığımız bir hayalin ucunda, sıkı sıkı tutunduğumuz bir kapı koludur yaşam. Bir de, az buçuk gözyaşı, biraz hayal kırıklığı, bazen umut ışığı, birkaç da dönüm noktası… Bu kapıyı açan çok dişli bir maymuncuktan ibarettir güven, tökezlemeden yürüten, ileriye götüren. Geçmişini ve geleceğini bırakmaktır ellerine, en güvendiğinin, pamuk ipliğiyle bağlanmak ona ve hep orada olacağını bilmektir, hissetmektir en derinden. En yavaş oluşan, en hızlı kopandır sizden. Tek sıkımlık kurşun, tek kullanımlık duygudur, harcandı mı yerine asla yenisi gelmeyen. Güven, bir yüreğe dokunmaktır ve sizinkine dokunulmasını sağlayan, bazen de yarı yolda bırakan. Ama yine de asla vazgeçilmeyendir, çünkü varlığı aptallık olsa da yokluğu mutsuzluktur.
"Karanlık diye bir şey yok, karanlık ışığın yokluğudur", o zaman, "güven diye bir şey yok, güven şüphenin yokluğudur” mu acaba? Belki de varlığı, kim bilir…
Bir insana güvenmek, önce kendine güvenmekle başlar. Çünkü kişi, karşındakini kendi gibi bilir. Başarının anahtarı da kendine güvendir, umutsuzluğun ilacı da. Kendine güvenle kazanılır, en büyük başarılar, ancak o zaman yaşanır, en büyük sevdalar…
“Bir zamanlar, New York’ta bir işadamı büyük borç içindeydi ve hiç bir çıkış yolu görmüyordu. Kredi verenler onu sıkıştırıyorlar, mal sağlayanlar ödeme bekliyorlardı. Bir gün parkta bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı, firmasını iflastan kurtaracak bir yol var mı acaba, diye düşündü. Birden, yaşlı bir adam önünde belirdi. "Bir şeyin seni rahatsız ettiğini görüyorum" dedi yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra, ona "sana yardım edebileceğime inanıyorum" dedi. Adam, işadamının adını sordu, bir çek yazdı ve eline verirken "bu parayı al ve tam bir sene sonra benimle burada buluş, o zaman borcunu ödersin." Dedi ve geldiği gibi hızla gözden kayboldu. İşadamı çeke baktı. Çekte beşyüzbin dolar yazıyordu. İmza ise John D. Rockefeller'a aitti, yani o zamanın en zengin adamına…
"Tüm parasal sorunlarımı bir hamlede temizleyebilirim!" diye fark etti adam. Ama bunun yerine bu bozulmamış çeki, kasasına sakladı. Sadece onun orada olduğunu bilmenin, işini kurtarmak için bir yol bulmasında kendisine yardımcı olabileceğini düşündü. Yepyeni bir iyimserlikle daha iyi işler almaya ve daha uzun vadeli ödemelerle işlerini götürmeye başladı. Büyük işler aldı. Birkaç ay içinde borçlarından
kurtuldu ve tekrar para kazanmaya başladı.
Tam bir sene sonra, elinde bozulmamış çekle parka gitti. Kararlaştırılmış saatte, yaşlı adam belirdi. İşadamı, tam ona çeki verip başarı hikâyesini paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve yaşlı adamı yakaladı.
Hemşire "onu yakaladığıma çok sevindim" diye bağırdı. "Umarım sizi rahatsız etmiyordu. Huzurevinden sürekli kaçıyor ve insanlara kendisinin John D. Rockfeller olduğunu söylüyordu". Ve hemşire adamın koluna girip onu uzaklaştırdı.
Şaşkın işadamı orada öyle durdu, sanki donmuştu. Tüm sene boyunca işler almış, işler kapatmış, almış, satmıştı; arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak.
Birden, hayal veya gerçek fark etmez, hayatını değiştirenin para olmadığını anladı. Hayatını değiştiren, peşinden gittiği her şeyi başarmasını sağlayan kendine güveniydi. Kendine güvenerek, o güvenle yola çıkarak başarmıştı, gerisi teferruattı, kasadaki çek ise olmayan bir hayal…
Hayatta en zor kazanılandır güven ve kaybedildiğinde asla geri kazanılmayan. Yıllar alır güvenilmek, dakikayla yıkılır. İhanetin kör bıçağıdır, kalbin koyu karanlığı. Ayrıca insanoğlunun bilinmeyen en büyük ihtiyacı…
Ve ben, her şeye rağmen, kaybedeceksem eğer, insanlara güven duyduğum için kaybetmeyi tercih ederim.
Bazen güvendiğiniz dağlara karlar yağar. Dağın eteklerinde çiçekler yetiştirmişsinizdir; özene bezene. Fakat kar yağınca darmadağın olur her şey. Karlar erise bile sel olur, her şeyi önüne katar götürür. İşte öyle zamanlarda dağla karı baş başa bırakmak gerekir. Bir gün karlar eriyip dağ görününce de başka bir dağdan ona el sallama vaktidir…
Siz beni anladınız…
Cansen Erdoğan