FAİLİ MEÇHUL KORKULAR!
Burnumu arabanın camına dayamış dalmışken, önünden geçtiğim lunaparkla irkildim ansızın.
Korkunun soğuk dokunuşu değdi göğsüme, bir el sıktı sanki boğazımı, bir yumru yerleşti yüreğime.
Yıllar öncesine gittim, üstümde kırmızı bir palto olan çocukluk günlerime.
Burnumu cama dayayarak gitmeyi beklediğim lunapark dönemlerine…
Heyecanlı bir bekleyişti lunapark, bir umut, özleyiş…
Heyecanlı bir bekleyişti lunapark, bir umut, özleyiş…
Elinden tutup babanın, heyecana doğru ilerleyiş…
Ama her seferinde içimi saran aynı korku, huzursuzluk.
İçeri girene kadar heyecanla beklenen, girdiğim anda da ayaklarım geri geri giden…
Korkutur beni lunaparklar; devasa kalabalıklar, boğuk çığlıklar, derin uğultular…
Çocuklarını gözden kaçırmak istemeyen annelerin endişeli gözleri, o heyecanı paylaşmayan çalışanların donuk gülüşleri, bitse de gitsinler diyen halleri.
Neon ışıkların ardında gizlenen metallerin sinsi duruşları, atlıkarıncaya feleğini şaşırtan çocuk haykırışları, çarpışan otomobillerden gelen kesif yanık kokusu…
O zaman anlamlandıramadığım, şimdi farkına vardığım ve Lunapark, hayatın ta kendisi aslında…
Bazen zirveye çıkan bazen dibe vuran, aşağıya inerken feryat figan dönme dolap mesela.
Bazen zirveye çıkan bazen dibe vuran, aşağıya inerken feryat figan dönme dolap mesela.
Yükseklerde süzülen insanların aşağıdakileri küçücük gördükleri halleri, tepeden hiç inmek istemeyen ifadeleri. İnsanı şişman-zayıf- büyük kafalı-küçük bedenli komik şekilli gösteren aynalar da hayatta ki duruşumuz değil de ne. Bazen dev gibi görür insan kendini, bazen böcek gibi. ‘Ayna ayna, ben kimim, söyle bana’ derken, hayat gösterir sana kim olduğunu, bazen acıtarak, bazen kanırtarak. Atlıkarınca, kendi etrafında, boş ve amaçsız dönenleri anlatır aslında. Huzurun güvenli rüzgârında, bazen bir atla, bazen renkli figürlü bir arabayla inip yükselerek dönen kendi çapında. Çevrenizde vardır böyleleri, iyi bakın görürsünüz mutlaka… Silahla atış yapılıp ödül kazanılan stantlar da vardır lunaparkta. Bazen oyuncak bir ayı, bazen bir kâğıt helva olsa da sonunda, doğru hedefe kitlenmeden başarıya ulaşamayacağının sembolik bir göstergesidir aslında; Büyük ödül, doğru atışın ardında…
Puslu rüyalarda çocukluğunla karşılaştığında sorar sana;
‘ Nerede mutluluğum, oysa bak jetonlarım burada…’
Bir jeton süresi kadar süren satın alınmış mutluluklarda, neden bu kadar erken bitti diye ilk kandırılış yaşanır çocuk ruhunda.
Anlık heyecanlarla paran kadar mutluluk öğretiliyor işte o yaşlarda.
Jetonun kadar değerli, o kadar sevinçli, mutluluğun parayla alabileceğinin ilk yanlış sinyali…
Siyah fötr şapka ve elinde bir baston.
Yüzü gölgeli, gözleri taşlaşmış birer beton.
Zihnin dehlizlerinden geçip de yüreğe yerleşen, sinirleri felç eden, bilinci yerinden eden, önünde secde ettikçe büyüyen, üzerine gittikçe küçülen o çaresiz, huzursuz, kısır duygu;
Korku…
İsimsiz korkular biriktiririz ömrümüz boyunca…
Yapay filizler ile üreyen ilişkilerden, arkasından geleni görmeyen, dikiz aynaları kararmış kişilerden, ailemizi kaybetmekten, sevgiliyi bir daha görememekten…
Faili meçhul acılar korkutur bizi, geleceğe kapatırız kendimizi.
Hayatımızı planlamaya çalışırken dikkatli dikkatli, ağlayarak seyrederiz, hayatı ellerinden alınmış insan trajedilerini.
Bir yağmur damlasındaki barut kokusu acıtır yüreğimizi, düşününce itilmişliği, sevgisizliği, kimsesizliği.
Çalar saat gibi kurduğumuz hayalleri, biz kurarız, korku çalar.
Hayaller kursak da, korku hep etrafta, böylece hayaller de kalır kursakta…
Yüzleşemediğimiz korkular, beyinle bedeni esir eder ahtapot kollarıyla.
Kaçtıkça korkulardan, korkular sürekli gelir peşi sıra…
Ne kadar çok şey sahiplenilirse, o kadar korku yerleşir yüreğe.
Yastık altı yaptığımız korkular, üşüşür beynimize.
Korkaklar ölmeden önce bin defa ölür, korkularıyla yüzleşenler ise bir defa…
Etrafta ne kadar çok korkan ve frenli yaşayan insan var;
Mutluluğumuzu paylaşmaktan korkuyoruz çünkü nazara gelmekten korkuyoruz.
Sevmekten korkuyoruz çünkü karşımızdakinin değişeceğinden korkuyoruz.
Karar vermekten korkuyoruz çünkü hata yapmaktan korkuyoruz.
Gerçeklerden korkuyoruz çünkü değişimden korkuyoruz.
İfade etmekten korkuyoruz çünkü onaylanmamaktan korkuyoruz.
Ülkede sakızdan çok bomba patlayan şu günlerde, elinize bulaşan kanda boğulun ey sebep olanlar!
Hayat hissettiğimizde güzel, biz bunu biliyoruz.
Hayatın tadı hissettiğinde çıkıyor ve ruhuna kulak verip hislerini özgürce hissedebildiğinde hayat senin oluyor.
Korkularımız biziz aslında, cesaret esaretten kurtulmak, korkulara meydana okumak, hür kalmaktır esasında.
İnsanlar, ayakta kalabilmek için savaşmak zorunda, içindeki kurtla yola çıkıp hayata asılmak durumunda.
Bunu da içindeki sarmaşık korkularla yapamaz.
Çünkü bir kurt sürüye baktığında sürünün kaç kişi olduğunu saymaz…
CANSEN ERDOĞAN
Çünkü bir kurt sürüye baktığında sürünün kaç kişi olduğunu saymaz…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan