Geri Sayım Başladı
Ev sessiz, sokak sessiz…
Karşımda kocaman bir çam ağacı, üzerinde bana gülümseyen melekler, yanıp sönen ışıklı süsler.
Ve şehrin ilk karı düşerken gökten, her bir kar tanesi başka başka tenlerde erirken sıra bir yeni yıl yazısındaydı, hazır vakti zamanı gelmişken…
En sevdiğim ay, Aralık benim; Umudun ay’laştırılmış, geleceğe ait planların muhasebeleştirilmiş hali.
Bir bitişin ardından gelen başlangıç, kavuşma, çarpışma, kazanma ve de yeniden ayağa kalkma dönemi.
Yapılan hataları, ertelenen planları, ıskalanan mutlulukları, bekleyen başarıları kulağından tutup olması gereken yere, yüreğimize getirme şekli.
Biten her yılın ardından yine yeniden ayağa kalkma, ertelenen düşleri, beklenen hayalleri yeniden inşa vakti…
Efsaneye göre; Yılbaşı akşamı yeryüzünde kutlamalar yapılırken tüm canlılar, bitkilerin hepsi Tanrıya hediyeler getirirmiş.
Zeytin ağacı zeytin, hurma ağacı hurma, elma ağacı elma, her ağaç kendi meyvesini Tanrı’ya hediye olarak getirirmiş ama küçük çam ağacının getirecek hiçbir hediyesi yokmuş ve büyük ağaçlar onu göze görünmeyecek şekilde, arkaya iterlermiş.
Yine böyle bir yılbaşı akşamı, bir melek çam ağacına acımış ve bir grup yıldıza gelip çam ağacının dallarına konmaları için emir vermiş.
Tanrı, ağaçlar arasında, bu küçük, hoş görünümlü çam ağacını görünce çok beğenmiş, gülmüş ve her yılbaşında, çam ağaçlarının süslenerek çocukları memnun etmesi için ışıklarla donanmasını istemiş.
Böylece süslü çam ağaçları, yeni yılın müjdecileri, dilek elçileri olmuşlar.
Şimdi nerede süslü bir çam ağacı görsem, hala beş yaşındaki bir kız çocuğu gibi karşısında kalakalır, üzerindeki rengârenk toplara, küçük meleklere, renkli süslere bakar, dalar giderim; Dudaklarımla tebessümüm, avuçlarımda düşlerim…
Arkandan konuşmak istemezdim 2011 ama sende bu sene haddini aştın.
Önce Japonya depremiyle dünyayı sarstın sonra Van depremiyle yüreğimizi dağladın.
Kan kokan namlunla tüm milleti, şehitlerine ağlattın.
Meşin yuvarlağa şike, üniversite sınavına hile kattın.
En büyük eğlencemiz televizyona bile reyting kisvesiyle bulaştın.
Sayende Silivri Cezaevi oldu sana Orduevi, yegane konumuz ise Cübbeli Ahmet Hoca’nın seks kasetleri.
Usame bin ladin öldürüldü gitti, Amerika Irak’tan çekildi, yorgan gitti kavga bitti.
Milli takım elendi, Euro2012 hayalleri çöpe gitti.
Teniste Nadal efsanesi sonaerdi.
Prens William evlendi, tüm dünya vuslata erdi.
İboyu vurdular, IMF başkanını bastılar.
Twitter’a yaslanıp teşhire başladılar.
Velhasıl 2011, tadından yenmedi dersem, hem bana inanmazlar, hem de arkandan saydırırlar.
Elin de boş gelmedi bu arada;
İçimizde gizli Hürrem’leri çıkardın ortaya.
Kuzey ve Güney’ e gittik, Öyle bir geçer ki zaman’ da.
‘Adını Feriha koydun’, cebi delik sevdalara umut oldun.
Fatmagül’ün suçu bulundu, bu kez de İffet başımıza dert oldu.
Uzaklaştık sayende, hayatın peşimizdeki gölgesinden, biz izledik hayatı ekranın gerisinden, zamanın ötesinden…
Ve işte bir yıl daha bitti, yenisi kapıya dayandı bile.
Bilânçomuzda şükrettiğimiz demirbaşlarımız, şüpheli alacaklar hanesine attığımız umutlarımız.
Cebimizde bir yıla sığdırmayı başardıklarımız ve tabi ki başarısızlıklarımız.
Ağacın üzerinde asılı gümüş renkli bir süsten yansıyan umutlarımız, korkularımız, arzularımız.
Fark ettim ki Noel Babaya inanmayı bırakmamız, en büyük hatamız.
Çünkü ona inanmayı bıraktığımız gün, içimizdeki çocuğu da geçmişte bırakmışız.
Ben artık yeniden inanmaya başladım, kapıya yine kırmızı çoraplar astım, ağacın altını boşaltıp hediyeler için yer açtım.
İstediğim şeyler için noel babaya mektup yazdım ve tekrar inanmaya başladığımdan beri hiç yaramazlık yapmadım.
Hadi bakalım 2012, geleceğin varsa göreceğin de var.
Zaten sormadan kafana göre geliyorsun, efendi gibi gel, efendi gibi git.
Madem misafirsin 365 gün, haddini bil, adabınla bit.
Elin de boş gelmesin, aşk getir, sevgi getir.
Huzur getir, başarı getir, mutluluk getir.
Sağlığı unutma, biraz da seyahat koy yanına.
Aşkı da öyle getirip koyma yanımıza.
‘Damsız girilmez’ de ki, beyin de eşlik etsin kalbin yanına.
Öyle bir aşk getir ki onsuz olmaz dedirt yaşayanlara, o’nsuz uyutma, o’nsuz bırakma.
Gök gürlediğinde sarılacağımız birini getir yanımıza, sesini duymadan yapamayacağımız, görmeden yaşayamayacağımız.
Biz uyumadan uyuyamayan, sevdiğini söylemeden duramayan.
Öyle bir aşk getir ki, aşkı hakkıyla yaşayan, layıkıyla yaşatan.
Başarıyı da elinin ucuyla getirmeye kalkma, öyle bir getir ki gümbürdesin etrafta.
İz bıraksın hayatlara, dokunsun patronlara, yol, su, zam olarak eklensin maaşlara.
Biliyorum yapabilirsin 2012, sen de o potansiyel var nasılsa…
Bu dünyada görünür olan her şey, aslında görünmeyen dünyanın ifadesidir, yüreklerimizde yer alan şeylerin bir izdüşümü…
—Ve hatıralardan arınmak, bazen yeni hatıralar için yüreklerimizde yer açmak anlamına gelir. Yüreklerde yer açılınca da evren orayı yeni hatıralarla doldurur.
İşte yeni bir yıla girerken bırakın eski anıları, hatıraları, bırakın gitsinler.
Azat edin onları. Gitsinler ki, yenilerine yer açılsın.
Bu yıl, sizi diliyorum sizin için.
Eskiden olduğunuz kişi olmayı bırakıp şimdi olduğunuz kişi olmanızı diliyorum.
Siz de sizi kendinize hediye edin, olması gereken kişi değil olduğunuz kişi olmayı deneyin.
Ve bu sene yeni yıldan bir şey beklemeyin.
Bu kez de yeni yılın sizden beklediklerine kulak verin.
Almadan vermek Allah’a mahsus canım, bu sene de Noel Babayı biraz dinlendirin.
Eeeee! Noel baba, sen de bu jesti karşılıksız bırakma. Elini korkak alıştırma.
Biz elimizden geleni yapacağız anlaşıldı da ama sen de artık biraz kıpırda…
Cansen ERDOĞAN