Güneş ufuktan şimdi doğar...
İnsanın hayattaki gelişimi, üç şekilde gerçekleşiyor; Dört ayaklı olduğu dönem, iki ayaklı olduğu ve en nihayet üçayaklı olduğu dönem…
Dört ayaklı olduğu dönem, bebeklik dönemine tekabül ediyor, hani o elleri ve ayaklarıyla emeklediği döneme. İki ayaklı dönemi, büyüyerek ulaştığı çocukluk dönemi ve yaşlanınca bacaklarının yanına bir de bastonun eşlik ettiği üç ayaklı dönem…
İşte bunlarına arasında kalmış, kimliğini bulamamış en zor, en karmaşık, en heyecanlı dönem ise ‘Gençlik Dönemi’…
‘Genç olmak’… İnsan hayatının en karmaşık, en zor, en kolay, en kıymet bilinmez ve en geri gelmez dönemi… ‘Ne kadar uzun yaşanırsa yaşansın; ilk yirmi yıl ömrün en uzun yarısı’ gerçekten… İlkbahar mevsimi gibidir gençlik. Bir bakarsınız her taraf çiçeklerle bezenir, yakıcı güneşin ışıkları vurur yüzlere; bir bakarsınız yağmur yağar, fırtına kopar, şimşekler çakar gökyüzünde… Hem çok güzeldir genç olmak hem de çok zor. Hayata yönelik hazırlıkların sürdüğü; ama henüz tamamlanmadığı, çok özel bir dönemdir; Hiçbir şey bilmezken aslında, her şeyi biliyorsunuz gibidir. Çocuk değildir artık genç, yetişkin de değildir henüz. Bir bağımsızlık savaşı verilmektedir aslında kıyasıya; birey olma kaygısıyla varlıklarını savunan gençler ve bir zamanla genç olduklarını unutanlar arasında…
Sabahlamak gibidir genç olmak; Uyuyakalırsınız, bir bakmışsınız gün doğmuş…
Hayal kırıklıklarının en yoğun olduğu, metrekareye yaklaşık yüz litre hayal kırıklığı düştüğü bir dönemdir. Tuhaf bir ironidir ki, insan en çok gençliğinde yaptığı şeylerden pişman olur. Yaşlılığında ise, gençliğinde pişman olacak bir şey yapmamış olmaktan…
‘Bana bir şey olmaz’ demektir genç olmak… Her şeyin, eninde sonunda iyi olacağına inanılır. O bitmek bilmez umududur onu yaşatan ve tüm nefesiyle içine çekerek solutan dünyayı. Güneşe uzanabileceğine inanmaktır, genç olmak, hatta biraz zorlasa tutabileceğine de. Güneşe dokunmak, güneşi yakalamak, güneşi geceye satmaktır. Yüreğinde dünyayı değiştirme cesareti vardır gençliğin, düzene meydan okuma, kurallara kafa tutma. Yetişkinler ise yorgundur. Hayatları, ihanetlerle, hayal kırıklıklarıyla, umutsuzlukla örselenmiştir. Kanatları kırık, düşleri yıkıktır. Dünyanın değişebileceğine inanmazlar, gülümseyerek; ‘bunlar hayal’ derler. Oysa ki her şey hayalle başlamaz mı ?
Coşkudur gençlik… ‘deli kan’ denmesi bundandır işte. Sevdi mi yürekten sever… Sevgisini, denize yazabilir dalgalarla, üstelik buna da inanır tüm kalbiyle. Kızdı mı, dağları yıkar, siler, geçer bir kalemde. Beş dakika görmek için beş saatlik yolları aşar karda, kışta, kıyamette. Beş saat vakit geçirmek doğaldır genç için, aynanın önünde, on saat durmak da telefon nöbetinde. Elini ilk tuttuğunda sevdiğinin, dünya dönmeyi bırakır onun için, bir süreliğine ve o öpüştür ki saklandığı dudak kıvrımlarının arasında, kendini hatırlatır her gülümseyişte, yıllar sonra bile…
İki üç tane yaşı ilerlemiş büyük, bir araya gelince, en favori konudur gençler;
‘Ne olacak bu gençlerin hali, aah bizim zamanımız da gençlik böyle miydi?’…
Valla teyzeler, amcalar; Sizin zamanınızda gençlik, daha terbiyeli, daha ahlaklı, daha çalışkan olmuş olabilir. Ailelerinin dizinin dibinde, yap denileni yapan, yapma denileni yapmayan, kurallardan ve yasaklardan korkan, kontrollü yaşayan düz bir gençlik bahsettiğiniz… Doğru söylüyorsunuz, o gençlik yok artık; bir şeyler üreten, düşünen, yaratan bir gençlik yaşanıyor günümüzde. Suçları genç olmak mı, yoksa genç olmak suç mu bilmiyorum ama yasakları sorgulayan, araştıran ve yaşadığı düzeni değiştirmeye çalışan bir gençlik var. Bu uyanışta, biraz edepsizlik, biraz delilik varsın olsun, gülümseyin gitsin…
Çocukken yıldızlara bakıp hayaller kurardım. Biraz büyüyünce, yıldızlarımın üzerine gelen bulutlara üfleyip yolumu aydınlatacağımı düşünmeye başladım. Bir zamanlar, havada buluttan buluta koşardım. Şimdi ayağım tökezlemeden yürümeye çalışıyorum…
Gençler, hayalleriyle, yaşlılar anılarıyla yaşarlarmış. Zaman, ardından kovalayan varmışçasına hızla geçip gidiyor. Ve ben de kurduğum hayalleri, anıya dönüştürmeye çalışıyorum artık. Biliyorum ki zaman geçiyor, biliyorum vakit daralıyor…
Ey Türk Gençliği; Silkelen ve kendine gel. Kontrolü ele al, zamanın bilincine var.
Hayatı tüm yönleriyle kabul et, gençliğinin tadını çıkar. Bu yolda yalnız değilsin;
Güneş ufuktan şimdi doğar; Yürüyelim arkadaşlar…!
CANSEN ERDOĞAN