GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ ÇOCUKLAR!
Yeni normalden merhabaaaa…
Hayatımızın tam da orta yerine bomba gibi düşen ‘Corona’ hadisesinden sonra, artık bizi anlatan cümleyle selamlıyorum sizleri.
Minicik bir virüs, nasıl da esir aldı bizi, hapsetti evlere, muhtaç etti hastanelere…
‘Kelebek etkisi’ deniyormuş buna; Dünyanın bir ucunda bir kelebeğin kanat çırpmasından bile diğer ucunda bir şeylerin değişebilmesi felsefesi. Öyle de oldu ki; Taaa Çin’in bir şehrindeki yarasa yiyen adamdan bulaşan virüs, kıtaları, dağları, okyanusları aştı, yeryüzüne bulaştı. Hayatımızı altüst etti, rutinimizi değiştirdi. Neyse ki peşimizi artık bırakmaya meyilli. Haftalardır yazıp çizdiğim, söylemekten hiç vazgeçmediğim o şarkıdaki gibi; “Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz gibi sanki.
O zaman kelebek çırpsın kanadını, gelsin hikaye;
1827’de Almanya da Karl Detroit adında bir çocuk dünyaya gelir. Babası müzik öğretmenidir. Karl, aile içi anlaşmazlıklar ve kavgalar şiddetini arttırınca akrabaları tarafından yetimhaneye bırakılır. Yetimhane şartlarında daha da mutsuz olan Karl, bir gece pencereden kaçar ve gizlice Hamburg Limanından kalkan bir gemiye atlayarak İstanbul’a doğru yola koyulur. Daha henüz 12 yaşındadır. Gemi İstanbul’a vardığında boğaza atlayarak yüzmeye başlar. Ama akıntı onu kıyıya değil, Kız Kulesi yönüne sürükler. Kuleden onu kurtaran bekçiye bir daha gemiye dönmek istemediğini söyler.
Bu olay, Almanya ve Osmanlı arasında küçük de olsa bir diplomatik soruna yol açar. Meseleyi çözmek de Sadrazam Ali Paşa’ya düşer. Onun himayesine giren Karl Detroit, Mehmet Ali adını alarak Harbiye’de öğrenim görmeye başlar. Mezun olduktan sonra da Kırım Seferi’ne, Bosna, Karadağ savaşlarına katılır. Öyle ki II. Abdülhamid döneminde “Paşa” unvanı alan Mehmet Ali, 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’nda Osmanlı’yı temsil eden üç kişiden biri olur
Hikayenin enteresan bir yanı şu: Mehmet Ali Paşa’nın dört kızı dünyaya geliyor. Bunlardan Leyla Hanım’ın da Celile adında bir kızı oluyor. Celile Hanım kim derseniz, hatırlatayım;
Türk şiirinin en büyük isimlerinden Nazım Hikmet’in annesi…
Henüz küçücük bir çocukken bindiği Alman gemisinden kaçıp Boğaz’ın serin sularına atlayan Karl Detroit, büyük şairimiz Nazım Hikmet’in büyük dedesi. Demek ki cesaret, insana atalarından miras kalan şeylerden biri. 12 yaşında kaçtığı yetimhaneye yıllar sonra koskoca bir imparatorluğun paşası olarak ziyaret eden büyük dede de Nazım gibi umut etmekten, kendine güvenmekten hiç vazgeçmemiş. Güzel günler göreceğine, güneşli günlerin geleceğine baksanıza o da hep eminmiş.
Kelebek etkisi demiştim ya, bakın devam ediyor, kanadını yeniden çırpıyor kelebek;
Nazım Hikmet büyüyor ve o da dedeleri gibi başını derde sokmanın yolunu bir şekilde hep buluyor. 1938 yılında orduda isyan çıkartmak suçu ile tutuklanıyor. Bu suça da neden olan şey Beyoğlu’nda bir sinema çıkışında Ömer Deniz adında bir Askeri Öğrencinin, şiirlerini Nazım Hikmet’in okumasını istemesi. Birlikte tutuklanıyorlar. Nazım, o günden sonra bir yandan şiirlerini yazıyor bir yandan da malumunuz mahkûmiyetten mahkûmiyete koşuyor. Peki, birlikte tutuklandıkları Ömer Deniz’e ne oluyor?
Ömer Deniz, yedi sene hapis yatıyor. Çıkınca hukuk okumak istiyor lakin parası yok. Okul parasını çıkarmak için Fatih’de bir oyuncakçı dükkânı açıyor. Kendi yaptığı tahta oyuncakları satarak geçimini sağlıyor, bir yandan da okulu için gereken parayı toparlıyor.
Günlerden bir gün 7-8 yaşlarında bir çocuk dükkâna girip orada çalışıp çalışamayacağını soruyor. Ömer Deniz çocuğu seviyor ve ‘gel’ diyor, ‘gel, çalış yanımda !’
Çocuk çok seviniyor ve Ömer Deniz’in yanında çalışmaya başlıyor. Bir gün; ‘ Ömer Amca, benim hiç oyuncağım yok, bana da bir tane yapsana’ diyor. Ömer Deniz de ona, her tarafı oynayan kuklalar yapıyor. Çocuk o kuklaları alıp okula gidiyor ve orada ilk gösterisini yapıyor.
İşte o çocuk Müjdat Gezen’ in ta kendisi!
Güzel günler gören çocuklardan biri o işte, güneşli günleri…
Hayat ne garip değil mi, Karl Detroit’ten Mehmet Ali Paşaya, Nazım Hikmet’ten Ömer Cengiz’e, Ömer Cengiz’den Müjdat Gezen’e…
Bir yerlerde, bir zamanda kanat çırpan kelebek, hayatı, aşkları, inandıkları ve yazdıkları ile de Nazım Hikmet kaç kişinin hayatını etkilemiş işte…
Beni mi?
Beni; “Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!” diyerek etkilemiştir Nazım Hikmet ve Piraye’ye olan aşkı ile...
50 küsur yaşında, doğduğu büyüdüğü yer ve itilmiş bir geçmişle bildiği, tanıdığı her şeyden ayrı, yorgun kalbine sorduğu; “Memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak" sorusu ile…
3 Haziran, büyük ustanın ölüm yıldönümü. Onu anmak istedim ben de bu hafta müsaadenizle.
Karantina süresince dilimden hiç düşmeyen, beni motive eden, ümitlendiren dizelerine etmek istediğim bir teşekkürdü bu belki de…
“Güzel günler göreceğiz çocuklar,
Güneşli günler göreceğiz.
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz...”
Bu dizelerin Nazım Hikmet’e ait olduğunu söylemiş miydim size? ...
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan