Her Sonbahar Gelişinde
Ve güz yağmurları düştü şehre işte… Peşinde asılı kalmış sarı rüzgârlarla sadece kuru bir yaprağın dalından düşerek sürüklediği mevsimin ilk habercisi. Şıpsevdi tutkularla, bulutlar gibi kümeleşen acıları yıkayan, kısacık yazdan sonra gelerek bazen sağanak yağan bazen de ahmakıslatan…
Ruhun tellerinde rutubetli duygular, beti benzi solmuş hıçkıran yapraklarla nedensiz bir yolculuktur kaldırımlarda, sonbahar. Yeşilin hazin sonu, sarının kızıl kızıl gülümseyen umududur. Bir yağmur damlasıyla çamura batmış acılar, yaralı yalnızlıklar, galebe çalar tenha kuytularda. Yapraklar yanarken alevler içinde, güz masallarının uyanma vaktidir, uzun gecelere geçince. Rüzgârın önünde öylece savrulan ıslak bir şehir, ancak sonbaharda çirkin ama cilvelidir, solgun ama sadedir ve de nazlı ama güzeldir.
Bitiş denir sonbahar için, bitişlerin mevsimi. Pırıl pırıl güneşin, masmavi denizlerle flört ettiği sıcak yazdan sonra geldiği için olsa gerek. Oysa büyük bir yanılgıdır bu. Yorulan mevsimlerin, yıpranan doğanın, kuruyan havanın yeniden yapılanması, doğması için başlayan süreçtir aslında sonbahar; Yeni bir aşk gibi, tutkuların zirvelerine tırmanırken harcanan emek gibi, doğuma hazırlanan kadın gibi. Ve diğer mevsimlerin kuytusunda dinlenmeye çekildiği huzur veren sevgili gibi…
Hep bir köşede öksüz kalmıştır, bu ürkek, narin hazan mevsimi. Sıcak havaların, tüm yıl beklenen tatillerin göbek adıdır yaz. Beyaza gönül veren yürekler, kartopu aşkına kışın peşinden gider. Yeşile hasret gözler, toprak kokusuyla nefes almak, çiçeklerle göz banyosu yapmak, ağaç dallarında oynaşan kuşlarla meşke dalmak için ilkbaharı bekler umutsuzca. Sonbahar ise sanki yetim, sanki öksüz, sahipsiz ve tüm kâinatın suçunu tek başına yüklenmiş, yeryüzünün tüm acılarının, fırtınalarının sebebi gibi uzaktır hayatımızdan. O da yetmezmiş gibi aşk acısı çekenler için hüzünlerini torbalarına koyup 'işte sen' diyerek yargısızca suçlu ilan edilmiş bir mevsim muamelesi görür, hor görülür. Oysaki yaz ateşiyle bir yanıp bir sönmüş, kısa ve sahte aşkların yerine gerçek aşkı getiren, enerjimizi hoyratça emen yaz güneşinin ardından bize yeniden enerji yükleyen, kovalamaca içinde geçirdiğimiz günler yerine sessizce kucağını açan ve dünyanın kaç bucak olduğu yerine birçok renkten oluştuğunu gösteren, bunu da yeryüzü tuvallerine döken mevsimdir, sonbahar.
Bazen bir kayboluştur güz, bazen arınma, bazen de koşarak kaçma. Unuttuğunuzu sandığınız, belki de yitirdiğiniz sevgiliniz, bazen de değerleriniz. Saklasanız da kurumuş dalları, yaprakları, eski bir defterin yapraklarında, ya da ayaza küsmüş, kaybolmuş güneşi bir bulutun arkasına, unutmayın ki her son bir başlangıç, her hüzün bir mutluluktur, yaşamaktan vazgeçmemiş yüreklerde. Her ağlayış, içinde saklar gülüşlerini çünkü sonbahar yazın bitişi olsa da kışın başlangıcıdır. Ve kışlar olmasa, yazlar asla olmazdı…
Hüzünle karşılanır sonbahar, şiirle misafir edilir ve bir masalla uğurlanır. Hüzün müdür, bu cümlede adı geçen faili meçhul umutsuzluğun sebeb-i varlığı. Hüzün, o kadar büyük bir kelime mi ki kaplıyor bir mevsimi, ya da mevsim o kadar büyük mü ki barındırıyor içinde, hüzne dair her şeyi. Hâlbuki en korkak duygudur hüzün. Şöyle içten bir gülümseme yayıldı mı yüze, tutamazsın onu, gülümseyen o yüzde, hele de yürekte. Ve süpürmen gerektiğinde, bir sonbaharda süpürebilirsin ancak onu, alacalı rüzgârlar, sağanak yağmurlarla…
Sanatın adıdır, sonbahar. Şaire göre, ucundan yaş damlayan kafiye, bestekâra göre hicaz makamında beste, ressama göre sarılı, kızıllı renk cümbüşü, saman renkli bahçede, heykeltıraşa göre umutsuzluğun sessiz çığlığı, çamurdan yapılmış ıslak düşlerde…
Gidenler değildir sonbahar, aksine kalanlardır. Anlık, yüzeysel, sahte yaşanmış aşk denen ama aşka benzemeyen duygulardan uzaktır. Yaz aşkları mevsimliktir, sonbahardakiler ömürlük. Yazdan sıyrılan lodosların, telaşlı bulutlarda yağmur aramaları ve kavuştuklarında sel olup birlikte toprağa kavuşmalarıdır aslolan. Yazın kaynayan ruh halinden sonra demlenme zamanıdır, demlendikçe dinlenen, buharı tüten…
Çoğu kez farkında olmasak da en dinç dönemidir mevsimlerin. Doğanın canlanmak için insanlardaki enerjiyi içine çektiği ve insanları yarı uykulu dolaştıran bahar sersemliğinin aksine, son enerjisini de insanlara bırakan doğa, dinlenmeye çekilir sonbaharda, ta ki bir daha ki ilkbahara. Yeni başlangıçların, planların, gerçekleşecek hayallerin imza törenidir sonbahar.
En güzel sonbaharda yürümektir, derin bir huzur kaplar gönülleri, yalnız kalmak istersiniz siz sizinle, kendi kendinize. Düşen yapraklar ve esen serin rüzgâr eşliğinde, yalnızlığın dansını, yeni başlangıçlara doğru süreklersiniz. Ve belki de kimselerin bilmediği gönül kırgınlıkları, dargınlıkları, ezilip geçilen kuru yapraklar gibi dağılır, yok olur. Buna da yalnız onlar şahit olur.
İnsanın kendini keşfidir sonbahar, yeniden doğma mevsimi. Sararmış kuru yaprakları, yarası geçmemiş acıları, ayrılıkları bir battaniyeye sarıp ateşin karşısında oturma dönemi. Beyaz boyalı, sardunya saksılı tek katlı bir evin bahçesinde, çiçekli masa örtüsü serilmiş masada pembe kıyafetlerle oturmak yaza inat ve yine çiçek açan yanaklarla gülümsemek gözlerden yağan güz yağmurlarına inat. Son papatyalarla yastığını paylaşmak, basınca üzerlerine, yapraklarından aşk hışırdamak…
Her insan bir mevsim derler, düşündünüz mü hiç, siz hangisisiniz?
Ben sarı hüzünlerine inat umutlarını yeşil tutan sonbaharım. Kimi zaman bulutların arasından gülümseyen güneş olurum, kimi zaman usul usul yağan bir yağmur. Bazen deli deli savuran rüzgâr, bazen ağaç dallarından katmer katmer savuran sevda.
Ben sonbaharım
Bahara Allah kerim…
Cansen ERDOĞAN