Henüz doğmazken öğrendiğimiz…
Ana rahmindeki dokuz aylık serüvende hissettiğimiz, sıcacık sarmalayan ana kucağına ulaşmak hedefimiz ve tamamlayıp süreci, kavuşmak zaferimiz...
İşte “özlem” ile başlayan ilk hikayemiz…
Ve de aslında hiç bitmeyen…
Öylesine geniş ve derin, kavurucu bir duygudur ki, her şeyi özlenebilir;
Bu bir kişi, zaman yada zamana takılıp kalmış ufacık bir an dahi olabilir.
Bir ses getirir önünüze, geçmişin unutulmaz bir anını, bir koku hatırlatır bitmeyecek sandığınız “bir zamanları”, defterin içinde kurutulmuş bir gül yaprağı anımsatır, çok sevilmiş bir adamı yada kadını…
Beş yaşındayken tatile gidilip de oyuncak ayı, evde unutulduğunda yaşanandır özlem.
Yazlıktan eve dönme vakti geldiğinde hissedilendir.
Çocukluğuna tutunmuş peynirli poğaça kokusudur, bir de kuyruğunda geleceği taşıyan uçurtmaların rengarenk dokusu.
Kağıt helvanın içindeki balın tadıdır özlem, biraz da zehirdir; usul usul sızıp kalbi felç eden…
Soğuk kış günlerinde, tek kanallı televizyon başında, ailece yenilen kestanedir özlem.
Kar sebebiyle okulların tatil olduğunu öğrenmek için televizyonun başında nöbet tutulan günlerdir ve öğrenince tatil olduğunu, zıplamaktır sevinçten...
Noel babaya inanılan günlerdir özlem, büyükannenin yaptığı üzüm reçelinin, salkım taneleridir.
Küçücük yastıklı, huzurlu uykuların özlemi, Adile Naşit’in “uykudan öncesi” ve pazar günlerinin vazgeçilmezi “Küçük ev”i, “Kara şimşek”i, “Bizimkiler”i…
Ve elbetteki yeniyetme gençlik çağımızın çığlık çığlığa yaşanan ilk aşkı.
Bir dakikacık görebilmek için onu, saymak dakikaları, durdurmak zamanı.
Elinizi ilk tuttuğunda, binlerce kelebeğin içinizde, aynı anda kanat çırpmasıdır özlem, ilk öpüştüğünüz de bu kelebeklerin artık uçmasıdır gökyüzüne…
Büyüdükçe, aşkı çözdüm sanırsınız ve buna bağlı tậli hisleri; mesela özlemi…
Oysaki ne aşkı çözmüşsünüzdür ne de özlemin yakıcı kudretini…
Şımarık kalbiniz, dinlemez sizi, birlikte olamayacağınız birini seversiniz ansızın.
Güzel bir göz atar sizi sevdaya ve kan tarlasının gelincik şafağında tarumar olursunuz işte oracıkta.
Uzun kuyruklu hayalleriniz değmez birbirine, değse de dolanır ipleri yüreğinizin.
Aynı şehrin güneşinde ısınır, yağmurunda yıkanırsınız, paylaştığınız sadece gökyüzü olsa da.
Başka özlemlerin coğrafyasında, dolu dizgin hayatlar yaşanırken, belki bir şarkı, bir yazı, bir anı hatırlatır o zamanı, unuttuğunuzu sandığınız heyecanı…
Kimi zaman da yanıbaşınızdadır özlediğiniz ama aslında bilmediğiniz.
Mevsimin serin, günlerin sarı olduğu bir zaman diliminde, aynı saat düzleminde, yol alırsınız sessizce.
Akrep bile çığrından çıkmış yetişme telaşına düşmüşken yelkovana, anlam veremezsiniz önce bir duruma.
Dostuz biz der, geçersiniz.
Huzur dersiniz adına, biraz da sahip çıkma, sahip çıkılma.
Hani sık görüyorsunuzdur ya, konduramazsınız önce bu duruma; hissettiğiniz koruma mı, şefkat mi yoksa.
Bir gece hilal ay uzanmışken gökyüzünde ve turuncu ışıkları yansıdığında yüreğinize, aydınlanır parlak yüzü sol göğsünüzün hemen üstünde ve çok özlersiniz, o bunu hiç bilmese de...
Trenin gardan ayrılırken çıkardığı homurtudur özlem, uçağın kanadının gölgesi ve özlenilenin bindiği arabanın egzoz gazıdır, uzaklaşırken…
Yüzü kızarmadan öpüşmek, tutkuyla sevişmek, dibine kadar üzülmek, sonuna kadar sevinmek; bu demek olsa gerek hayatı derinden hissetmek ve hayatın parlak kuşe kağıtlı ambalajı olan özlemek…
İnsana en çok yakışandır özlem, insan olduğunu hatırlamaktır her seferinde, yine, yeniden…
En çok yaşanan ama formülü de bulunamayan. Abidin Dino bile mutluluğun resmini yapmışken, özleminkine tevessül etmemiştir mesela.
Yazarlar, kelimelerin üzerindeki damlalarla bir kadeh özlem içerken, şairler özleme batırırlar kalemlerini, uyaklarını yazarken…
Özlem;
Ancak yüreği kocaman olanların dayanabileceği, yürek acıtan duygu.
Çünkü yüreği küçük olanlar beceremez özlemeyi, daha doğrusu kaldıramaz özlemin deli yükünü.
Çünkü özleyeni özlemek kadar, özlemeyeni de özlemektir ikinizin yerine de; o bilse de, bilmese de ve bazen soluksuz kalabilmektir, soluk alabilmek için yaşanan bu meretle…
Özlem; Kalbin beyne gömülme töreni, ağıtlarla…
Mantığın kalbe kavuştuğu an, alkışlarla…
Belki bir oyuncak ayı, belki bir poğaça kokusu belki de tül kanatlı kelebeklerin kalpteki bitmeyen senfonisi, ne olursa olsun;
Özlemek; özlediğinle ilgili her şeyi unutsan da özlediğini asla unutmamaktır…