Herkes bir yazar, kendi hayatını kaleme alan.
Hayat ise bir kompozisyon;
Giriş- gelişme- sonuçtan yani doğum-yaşam ve de ölümden ibaret olan.
Bazen bir cümleden oluşan bazen de bir paragrafı oluşturan.
Paragraf’ın ilk cümlesi ünlemle başlıyor;
Doğduğunda ananın çığlığı, babanın heyecanı, dost, akrabaların sevinci, senin bebek gözlerindeki şaşkınlık ile. Bu şaşkınlık, bazen öfke ile kol kola, bazen ima ile bazen sevinç bazen de korku ile devam ediyor hayatta, bir şekilde.
Nokta, nerede duracağını bilmektir ise, kazık çakılmış noktadır ünlem. Asıl olanın söylenmediği, yürekte gizlendiği, küçük noktalama işaretleriyle beslendiği bir ömür yaşıyoruz neticede. Değerli hissediyoruz kendimizi, kimi kez de nokta kadar önemsiz. Oysa geriye dönüp bakarsak, belki de kendimizi çok önemli bir cümlenin sonunda göreceğiz.
Nokta deyip de geçmemek lazım;
Bazen kötü bir şeylerin bitmesini sağlar nokta, bazen de biten kötü şeylerden sonra yeni bir şeylerin başlamasını. Hem 'Benimle olur musun' ile 'Benimle ölür müsün' arasındaki farkı doğuran da değil midir nokta?
Bir sonraki cümleye ortam hazırlar ve işini iyi yaparsa bu bir paragraf da olabilir kompozisyonun tamamı da. Bir kalem lekesinden ibaretmiş gibi görünse de, biten sevgilerin, yürümeyen ilişkilerin ardından bir kez dokunmak yeterlidir noktaya.
Ve her noktayla, cümle hazırdır yeniden başlamaya.
Tek nokta ( . ) bitişleri gösterir, üç nokta (…) ise henüz bitmemişliği.
Söylenecek çok söz varsa ama kelimeler yetersiz kalıyorsa ya da söyleyecek sözünüz yoksa ve bırakmışsanız kendinizi sessizliğin tercümanlığına, üç nokta(…) yetişir imdada.
Kimi kez öyle bir yerde kalır ki sözcükler ne ileri ne geri gidebilir. Oysa daha söylenecek ne çok şey vardır, dillenemeden susar. Sonra yarım kalsın istemez anlatmak istedikleri ve üç nokta koyar. Bitmemişse yazdıkların, bitirememişsen, bir türlü sonunu getirememişsen. Kelimelere yüreğinden anlamlar verememişsen, bir kelimeye bin anlam yükleyememişsen. Koyarsın bir üç nokta, o anlatır her şeyi muhatabına...
Ömür üç noktadan ibaret;
Doğum- Yaşam- Ölüm...
Dünya üç noktadan ibaret;
Dün- Bugün- Yarın...
Hayat üç noktadan ibaret;
A- Ş- K
Hayat, sonu bilinmeyen cümlelerin sonuna konan üç nokta gibi devam ediyor ama sonu tam olarak bilinmiyor. Kompozisyonun ana karakteri, esas kahramanıyız, oysa hikayenin başı var, sonu ise sonsuz. İşte o sırada virgül ile geliriz göz göze. Virgül kollarını açmış bizi bekler, virgül devamdır, hayatın devamıdır. Son vermeden önce bir daha düşünmektir. Sızlanan bir kelimenin refakatinde soluk aldığın yerdir, pekiştirendir. Virgül, ‘bu masada sana her zaman yer var’ diyendir.
Taşıması en zor işarettir soru işareti;
Nereye koyacağınız, nereye kadar götüreceğinizi bilemezsiniz. İlişkilerin sonuna gelmişse, ilişkinin artık bittiğine delalettir çünkü soru işareti, çengelli nokta demektir. Eğri büğrüdür, seksi kıvrımıyla gizemlidir. Cevap, çok da önemli değildir, soruyu sorar, kenara çekilir. Kafanızda sürekli oluşmaya başladığında, rahatsızlıkların en büyüğünü veren işarettir. Tepesindeki kancayı yüreğinize geçirir ve sizi istediği yöne ittirir. O sebeple, bu işaret yüzünden acı çekmek yerine yapılması gereken en mantıklı iş, kancanın tam altında önemsiz gibi duran ama ‘ben buradayım beni unutma’ dercesine yırtınan nokta (.) işaretine yönelmektir.
Bir parantez açabiliyorsanız hayata, kapatması cümledeki kolay değildir, inanın buna. Açarlar bir parantez, doğum tarihini yazarlar evvela. Sonra kısa bir çizgi koyup ölüm tarihini koyarlar ardı sıra. Ve kapatırlar parantezi usulca. İşte hayat, bir nefes kadar uzun zamanda, iki parantez arasına sığdırılmış yaşamdır aslında.
Yeryüzünde pek az insan ‘iki nokta üst üste’yi işe yarar görür. Çünkü ‘iki nokta üst üste’yi kullanmak için ara sıra durup düşünmek gerekir. Sözlerin sebebini, davranışların gerekçesini açıklamak gerekebilir.
Bir an düşündüm de, bol tırnak ( ‘’ ) toplamak gerek hayatta. Hayır tabi ki, başkalarından alıntı yaparak yaşamak değil amaç. Bizden önce söylenmiş tüm güzel sözleri, sevdiğimize söylemek için o yalnızca bir araç.
Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı, parantez içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat. Her noktanın ardından cümleleri kolayca kurabilseydik yeniden, yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke. Sevinç ünlemleri olsaydı her günümüzün sonunda, tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı. Ve üç nokta koyabilseydik tüm sevgilerin önüne, onları sonsuz kılabilseydik…
Bir kompozisyonsa hayat, siz hayatın hangi noktalama işareti olurdunuz acaba; Kesme işareti olup birilerine bağımlı olarak mı yaşardınız, denden koyup yaptıklarınızın altına, rutine mi bağlardınız? . Parantezler arasına sıkıştırılmış aşkları, satır aralarına sakladığınız hayatta mı yaşardınız? Sizi bilmem ama virgüller de var çokça, noktalar da benim paragraflarımda. Ama en çok iki işaret var ki, bayılıyorum onları yan yana kullanmaya;
Hayatı çok da ciddiye almamak lazım, kimse sağ çıkmıyor nasılsa.
O yüzden;
Getirin’ iki nokta üstüste’ ile parantezi yan yana, gülümseyin hayata; :)
Cansen ERDOĞAN