Doymak, paylaşmak, anne, misafirperverlik, hastalık, sarhoşluk, sofra, kış, ekmek, lezzet, ramazan, kalabalık, aile… Bütün bunların birleşimiyle bir sözcük yerleşmiş sözlüğe. İçine biraz baharat katılmış biraz da sebze. Hazır olanları değil de tavuk suyuna olanları geçer makbule ve tencere de pişip yüreğe düşendir o, her şekilde. Kışın vazgeçilmezi, sofraların efendisi, midelerin sevgilisi; Çorba…
Şık bir sofra, özenli bir masa hayatın bir anlamıysa çorba, başlangıcıdır hayatın. Türk mutfağının akıncı birliği edasıyla önden saldırarak aç mideyi tıkayan lezzetli yiyecektir kendisi. Birbiriyle alakasız birden fazla maddenin, bir tencerede buluşup karıştırılarak kendilerini kaybetme hali de denebilir bir anlamda. ‘Kana kuvvet, göze fer, karna ciladır’ derken var bir bildiği işte Ahmet Rasim’in; Hastalara, uykusuzlara, sarhoşlara bir de midesi haşat olmuşlara candır çorba demek ister zannımca. Gecenin bu kör vaktinde, dışarıdan uğultusu gelirken rüzgarın ve camı delip geçecekmiş gibi duran yağmur damlalarının sesine midemin gurultusu karıştı işte. Burnuma gelen koku, pul biberli tarhana çorbası mı ne?…
Uzun süren gözlemlerim ve olay mahallerindeki tespitlerim neticesinde çorba zevkinden karakter tahlili yapabiliyorum artık. Tarhana çorbası sevenler, evcimen kişilikler. Sıcacık evleri, kendilerine has zevkleri, yanlarında sevdikleriyle huzurlu tarhanacılar. İşkembeciler, uzun soluklu gececiler. Hayata farklı bakan, derinlere odaklanan, eğlenmeyi bilen, gülmeyi seven içiciler. Domates çorbası sevenler, annelerini çok severler. Herkesler büyüse de onlar hiç büyümezler. Mercimek sevenler, en köşeli karakterlerdirler, esneyemezler. Bilinen kalıplarda, toplum normlarında yaşarlar, giderler. Hep bir bahaneleri, yapacak işleri vardır, bir de bitmek bilmez şikayetleri. Şehriye çorbası, hasta çorbasıdır, anne yüreğinin damaktaki adıdır. Kimselere göstermedikleri bir yüzleri, yalnız yaşadıkları hüzünleri vardır şehriye çorbası sevenlerin. Sebze çorbacılar titiz, Ezogelinciler esprili, Yayla çorbacılar sadık ve de merhametli.
Bütün reçetelerin, gizli kahramanıdır çorba. İstediğin kadar ilaç al, iyileşmek için koş bir kase tavuk suyuna. Katıp içine limonu, yanında yareni ekmeği, düş şifanın yollarına. Hele de anne elinden çıkmaysa, sevdiğin de yanındaysa, slogan bellidir; ‘Hayat kurban olayım sana…’
Sabahlar uzak olup de gece katılınca güne bir de efkar basmışsa yüreğe, sevilen bestelerin arasına gizlenmişse kimse çıkamaz yine çorbanın karşısına. Çünkü alkollü bir zaman diliminin ardından ‘köprüden önceki son çıkış’ hissi yaratır adama. Mide çorba olmuşken kafa da bir dünya, sığınılan limandır bir tas çorba, mümkünse kelle paça.
Kadın gibidir çorba, ilgi ister. Beş dakika ilgilenme, taşar gider. Kıvamı önemlidir; sulu olanı makbul değildir. Terbiyeli olanı lezzetlidir. Çok yönlüsü, bol malzemelisi değerlidir. Adam isimli çorba yoktur; ‘Analı Kızlı, Ezo Gelin, Tarhana’. Bu da göstermektedir ki çorba, gayet dişi, gayet kadın bir yiyecektir. Aşkın ayrılık halinin, yumuşatılmış şeklidir; Çorbanın dumanına bakarak düşünmek, efkarla yakılan bir sigaranın dumanına dalarak düşünmekten daha iyidir. İçini yumuşatır, kalbin damağında o sıcaklıkla erir. Çorba, ev demektir evden ziyade yuva. Her yerde, herkesle yenmez. Kaşığın ucundan yükselen buharla başlayıp midede biten sıcacık yolculukta yol arkadaşını iyi seçmek gerekir. Gözlerini kapattığında, kokusu bile doyurmalı seni, ısıtmalı içini. Her şey birbirine karışıp da çorbaya döndüğünde hayatın, seni dinleyebilmeli, yaşını silebilmeli. Zenginin kıymetlisi, fakirin can simidir ya çorba, işte o can yoldaşı da orada olmalı, iyi günde-kötü günde, hastalıkta, sağlıkta…
İşin özü, bulunmaz Hint kumaşının tesadüfen mutfakta bulunmuş halidir çorba. Sabah içilir, akşam içilir, sabaha karşı içilir. Açken, tokken, zenginsen, fakirsen, ağlarken, gülerken içilir. İyiyken, hastayken, yalnızken, sarhoşken içilir. Limon sıkıp, Tereyağı katıp, biber ekleyip, kaşar rendeleyip içilir.
Çorba, hayatın ta kendisi aslında; Malzemelerini bizim koyduğumuz, içinde tuzumuz olan bazen ÇORBA’ ya çevirdiğimiz, bazen tadından yiyemediğimiz hayatımız…
Leziz bir hayat için malzemeleri dikkatli koyacaksın. Sabredeceksin kıvamı tutsun, bekleyeceksin başında dibi tutmasın diye. En önemlisi de o ÇORBA’ yı yaşarken zamanı iyi kullanacaksın;
‘Sıcak içersen ağzın yanar, soğuk içersen tadı kaçar…’
CANSEN ERDOĞAN