Kırmızı
Gelinciğin tül yaprağında gizli, gülün asil gizeminde.
Bir uğurböceğinin puantiyeli yüzeyinde.
Soğuktan üşümüş bir burunda asılıdır, utanmış bir yanakta.
Tene batırılan tırnaklarda karışır hayata ve şehvetle öpülen bir kadının dudaklarında.
Berekettir, tane tane dağılan nar tanelerinde, umuttur, Noel babanın kıyafetinde.
Aşktır kırmızı, tutkudur.
Öfkedir, kindir, nefrettir.
Şehvettir kırmızı, neşedir.
Cesarettir, bir o kadar da esaret.
Kırmızı, emektir, sevgidir ve belki de hayatın uzaktan gözüken rengidir.
Kırmızı; Küçük bir kız çocuğunun en sevdiği paltosu.
Hayran olduğu rugan pabuçları, karpuz kollu, çiçekli elbisesi.
Küçük kız büyür.
Ve sonra yine kırmızı; kırmızı dar elbise, kırmızı topuklu ayakkabılar, çamaşırlar.
Kırmızı dudaklar, kırmızı tırnaklar.
Kırmızı bu işte; Her yaşta, her aşkta, hayatta hep var.
Renkler konuşabilseydi, en çok şeyi kırmızı söylerdi.
Mavi dinginliği, sakinliği denizi, sarı keyfi, neşeyi, güneşi, yeşil de azmi, şerefi, bitkiyi.
Ya kırmızı?
Kırmızı, gururla kesilen kurdeledir, kurdeledeki şereftir.
Çocuğun ağzına sürülen biber, suçlunun arandığı bültendir.
Tek suçu büyükannesine yemek götürmek olan bir kızın, kurt tarafından yenme hikâyesidir.
Kulak arkasına takılan gül, gülü takan çingene, çingenenin üzerindeki çiçekli entaridir.
Yanağı okşayan parmaklardaki ojedir.
Keman ağlarken omzunun üzerinde, sevgilinin gözlerine bakarak içilen şaraptır.
Üzerinde vakur bir edayla yürünen halıdır. Topraktır, vatandır, bayraktır. İnsandır, kandır.
Kısaca kırmızı, hayattır.
Nasıl da rutin bir sarmalla örülü zaman; Sabahla gün doğuyor.
Öğle oluyor ardından akşam gelip kapıya dikiliyor.
Sonra şehre çırılçıplak bir gece iniyor.
Gece, gözbebeklerinde büyüyor.
Gözkapakların geceye inat, kapanmıyor.
Sol tarafa bir ağrı saplanıyor, kalbin ciğerlerine batıyor.
Nefesin kesiliyor.
;Uzaklarda bir kadın, kırmızı aryalar söylüyor.
Çeperlerinden aşk sızıyor tüm hücrelerinin, yüreğin kan ağlıyor.
Tüm yaralarına bastırmak istiyorsun o’nu ve dindirmek usul usul acını.
Oysa o yok, kim bilir nerede.
Belki gecenin siyahında, belki güneşin sarısında.
Gözlerin ellerine kayıyor.
Ellerin kıpkırmızı, kalbinden boyanmış olmalı.
Tuhaf ama acı yok, his yok.
Ve kalpte cenaze namazı, aşkın defin zamanı.
O da ne, gün tutmuş geceyi omuzlarından sarsıyor, hadi artık uyan diyor.
Kalbin nasırlı sokaklarından, kabuk bağlamış yaralar geçiyor.
Gece güne kavuşuyor. Güneş henüz cılız ya, kırmızı doğuyor.
Kırmızı damarlı ağacın gölgesindeki ay, gözden kayboluyor…
Bir çocuğun çizdiği resimdeki kırmızı olmak ister miydim, sanmam.
O kadar neşe, enerji, eğlence ama bir o kadar da hüzün aslında.
Aşkın rengi, tamam iyi de, peki ya aşk gidince…
Aşkın geride bıraktığı tortudur, kırmızı.
Kalbin kuytu köşelerinde saklı bir sürü anı.
Defter arasında kurutulmuş gül, ruj bulaşmış dudak, ağlamaktan çanağa dönmüş gözlerin aynada kendiyle karşılaşma vakti.
Belki unutmak, belki de daha çok hatırlamak için sığınılan içki.
Susturmaya çalıştıkça daha çok bağıran yüreğin, tiz siren sesi.
Heyecanın kalpten yanaklara dalga dalga yayılan rengi.
Kırmızı, ateşin korla ahengidir, tutkunun da bir alçalıp bir yükselen ritmi…
Öfkenin de rengi kırmızıdır, nefretin de.
Matadorun pelerinindeki kindir, boğanın lanetidir.
İntikamın da öbür adıdır.
Belki can çekişir, belki kızarır ama gerektiğinde de kırmızı çok yakışır.
İşte o zaman, yanarken ateşten, ağlarken gözlerden, içerken kadehlerden dökülür kırmızı. Pençe pençe düşer gerdanlara, göğsü sıkıştırır.
Dilden sızan kelimelerdir o zaman da, surata fırlatılan kanlı sözcükler.
Batarken güneşten, kanarken yürekten dökülür kırmızı…
Açtır kırmızı, doymak bilmez. Lokantalar onu hiç es geçmez.
İştah açtırır rengiyle, rüzgârlar estirir, ağzının tadını bilen nefislerde.
Bazen bir sirk tabelası, bazen karnaval biletidir.
Cüretkârdır kırmızı, bir fahişenin sönmüş sigarası, kül olmuş hayal dünyasıdır.
Asidir, olmayacak düşlere asılıdır.
Hep beyaz yağan karı, kırmızı da yağdırır.
Kırmızı düşleri vardır insanların, elma şekeri düşleri.
Kırmızı bisiklet hayali vardır küçüklerin, kırmızı Ferrari de bir nesil büyüklerin.
Ve aşkın rengi kırmızıdır, ondan sevenlerin hayalleri hep kıpkırmızıdır.
Hayat gri ve tonları şeklinde devam ederken bazen kırmızıya yakalanılır.
Yasaklar, kart gösterse de santranın hemen önünde, olsun kırmızı aşkın olduğu kadar günahın rengi de…
Ve bazen, hayat duramayarak çarpmasın diye yeşili beklemeden kırmızıda geçmek gerek.
Yüreği kelimelere kelepçeli gece de artık siyahından vazgeçip kırmızıyı sevecek.
İşte o zaman hayat size; ‘Yaşattım’ diyecek…
Cansen ERDOĞAN