İşte kaldı son üç gün…
Şu üç günlük dünyada, içinizde kalan, yapılmamış olan ne varsa yapma, gerisini de kenara bırakma zamanı. Üç günlük dünya derken, direkt sözlük anlamını kastediyorum, hani Maya takvimine göre 21 Aralık’ta kopacağına inanılan meşhur kıyamete istinaden… Bir telaş almış başını gidiyor; kuru erzak depolanıyor, odun, kömür stok yapılıyor, o akşama yönelik programlar iptal ediliyor, herkes kendince bir hazırlık yapıp duruyor. Çoğunluk inanmıyorum dese de, herkeste bir tedirginlik hali, tebessümleri yırtan bir endişe. Nedir bu kıyamet hikayesi, neden huzursuz ediyor hepimizi? Bu kıyamet fırtınasını başlatan Maya Takvimi çünkü 21 Aralık 2012, 144.000 gün içeren Haab Takviminin son günü. İşte yüz binlerce yıllık Maya Takviminin o gün bitiyor olması da kıyamet söylentilerinin sebebini teşkil ediyor. Takvimin icadı, insanlığın zamanı küçültmek ve içselleştirmek amacına dayanmaktadır. Evren, oluşumunu çağlara bölünerek tamamlıyor olup insanlık, her çağa bilinçlenmişlik düzeyini arttırmış olarak girmiştir. Çağları başlatan, yazının bulunması, tekerleğin icadı, Rönesans dönemine girilmesi gibi insanların aydınlanma sürecine girmesini sağlayan faktörler olmuştur. İşte Kıyametin kopacağına inanılan o gün, insanlık yeni bir çağa, faton çağına girecek. Altın çağ da denen bu çağda, insanlık bilinç olarak en üst düzeye çıkacak, altıncı duyular harekete geçecek ve sanırsam son yıllarda deneyimlenen reiki, kuantum, metafizik kanunları, uygulama alanı bulacak. Yani reel değil de manyetik kıyamet olacak ve biz şanslı milenyum çocukları, yeni bir çağa girişe tanık olacak. Kıyamet, bir son mu yoksa başlangıç mı acaba. Bu, ölüme ne kadar hazır olduğunla ilgili aslında. Kıyamet, kıyam’dan geliyor; Kıyam, ayağa kalmak demek. Kıyam-et, ayağa kalk. Belki de sonsuz uykudan uyanma, ayağa kalkma zamanı, kıyamet. Herkesin kıyameti, kendi ölümüdür aslında, depremleri ise kalp sarsıntıları. Ayrılık ateşi, kendi cehennemini yarattırır insana; yanar, kendi yangınlarında. Çaresizliğindir bazen kıyametin, toplumun değer yargılarıdır. Dışın mahşer kalabalığında, içinin yaralı yalnızlığıdır. Yanında olamadığındır kıyametin, görüp de varamadığındır. Elini kolunu bağlayan, yüreğine asılı prangadır. Kana susamış bir cellat olan zamanın, hunharca ezip geçmesi günlerini ve senin sadece seyretmendir kendini. Başkaları için yaşaman, daha kötüsü bunun farkında olman ve hiçbir şey yapamamandır. Kalabalıklar içinde yalnızlıktır kıyamet ve şairin dediği gibi; ‘Ölümdür tek başına yaşanan, aşk iki kişiliktir.’ Ve varsın toprak olsun bedenler, yüreğe asıl koyan bu aşk-ı kıyamettir. Hani ‘yaşayacak son üç gününüz kalsa, ne yapardınız’ diye sorulmuştur ya, ömrünüzde en az bir defa, işte onun gerçek olabilme ihtimali korkutan bizleri galiba. Ya hazırlıksız olmak korkutan bizi ya da daha yapılacak çok şey olduğuna inanma. Peki, ya gerçekten üç gün kaldıysa… O üç gün, erkenden kalkar, güneşin doğuşunu izlerdim, elimde sıcacık bir kahve, sırtımda battaniyeyle herhalde. Sonra yuvarlak bir masada upuzun bir kahvaltı ederdim ailemle. Çocukluğumu anlattırırdım onlara, gülerdik oğlumla. Uzun uzun yürürdüm deniz kenarında, genzimde iyot kokusuyla. Gözümü sımsıkı kapayıp rüzgarı hissederdim yüzümde, gülümserdim. Yağmurdan sonraki toprak kokusu gelirdi burnuma, anlardım neden güzel koktuğunu toprağın bu kadar; çünkü altında sevdiklerimiz yatar. Aldığım riskleri, ödediğim bedelleri düşünürdüm. En sevdiklerimi getirirdim gözlerimin önüne ve beni en çok sevenleri... Giderayak affederdim herhalde üzenleri, incitenleri, unuturdum vefasızlıkları, kırgınlıkları. Yaşardım yine en sevdiğim hatıraları, en sevdiğim bozayı, çikolatayı, dondurmayı. Uzun bir sahildeki deniz fenerine takılırdı gözlerim, aklımda dansedişlerim, yine mi güzelim, yine mi çiçek... Sonsuz gerçekliğe ulaşmak için belki de son anlar. Belki üç gün sonra son komut gelecek; ‘Artık kapılar kapansın, alkışlarınızla son oyun başlasın’.Yıldızlar inmiş yeryüzüne, melekler bir köşede, her şey hazır mahşerde. Dirilenlerin ellerinde kırmızı güller, aşkla nefret, özlemle vuslat aynı karede. Ve puslu bir ‘S O N’ yazısı beliriyor yerkürede… Velhasıl düşlerini biraz olsun gerçekleştirebilmişsen eğer, Sevebildiysen ölümüne ve sevildiysen yürekten Çok da mühim değil, üç gün kalmış, kalmamış, bırak gitsin, azat et Herkes kendi kaderini yaşar nasılsa, Boşver, inceldiği yerden kopsun KIYAMET… CANSEN ERDOĞAN