NAMUS BELASINA GARDAŞ !
Niye uzaklarda arıyorsak sebebini, niye böyle diye kafa yorup düşünüyorsak nedeni; Sorunun ta kendisiyiz biz oysaki. Hamileliğimiz, mini eteğimiz, dekoltemiz. Türbanımız, makyajımız, okumamız. Şimdi de erkeklerle aynı evde olmamız, kalmamız. Yok başka bir sorunu bu milletin, ne enflasyon kaygısı, ne doların uçup fırlaması ne de devlet nişanından T.C ibaresinin çıkarılması. Ne sımsıkı bağrımıza bastığımız Suriyelilerin taşıdığı difteri-çocuk felci-dizanteri furyası ne de oniki milyon işçinin kıdem tazminatının yanması…Tek sorun kadınlar olmuş memlekette, bir kaygı, bir tasa, ne olacak bu milletin namusu diye…
Toplumca büyük anlamlar yüklediğimiz kavramlarımız var bizim, küçük insanların küçük beyinlerindeki son derece büyük yer tutan bir kavramlar. Bunlardan birisi de o işte; Erkeğin elinin kiri, kadının zarı, aile meclisinin kararı, ağabeyin silahı, kız kardeşin ölüm fermanı. Doğuda bir kıza tecavüz edenler linç edilirken, aynı kızı katleden ağabeyin, kurtardığı için övüldüğü şey olan namus. ''Büyük işlerin içinde namus aramak yanlıştır, namusun içinde büyük işler aramak kadar.'' diyen Özdemir Asaf, kim bilir ne görmüştür bunu diyecek kadar. İşin ilginç yanı, uğruna kan dökülen namusun, başka bir dilde karşılığı yoktur. Hoş hayatını; At-avrat-silah olarak parsellemiş bir erkeğin, namusunu, dişilik organının çapıyla ölçen bir kadının da karşılığı, eşi benzeri yoktur ya, olsun. Yoksa; “At bizim, avrat bizim, silah bizim, şan bizim. Namus belasına gardaş, yatarız zindan bizim”şarkısını böylesine sahiplenip söyler miydik otuz yıl boyunca…
Yıllar önce vicdan nedir bilmez bir ‘el alem’ yüzünden, ayıp-günah-töre yüzünden cinselliği gasp edilen bir kadın, yitip giden gençliğine, üstüne asma kilit takılmış cinselliğine, kaybolan ümitlerine ağlamaktadır şimdi; “Yan yana yürümeyelim diye, dar yapılmıştı kaldırımlar ve yine yan yana yürümeyelim diye, dar kafalıydı insanlar. Ve sırf dardı diye kafalar, düşünmeyi bırakıp sevmeyi denedik. Sarılmak yakar bizi deyip; Aşkı hep uzaktan sevdik !…”
Her insan fikrinde namussuz değil midir aslında ? Beyinden geçenler okunabilseydi eğer, kimse kimsenin yüzüne bakamazdı eminim. Çünkü günümüz ar dünyası değil, kâr dünyası artık. Şimdilerde kiminin belinde kiminin dilinde olsa da namus, tende değil düşüncededir. O, iki bacak arasında olacak kadar ‘aşağıda’ değildir, yürektedir, beyindedir.
Feodal düzendeki din toplumlarının zaafıdır içi boşatılmış namus kavramı ve bunu sadece ve sadece kadın bedenine yüklemesiyle de en büyük haksızlığıdır. Ataerkil dünyanın kendi yozlaşmışlığını, acınmışlığını ve kontrol etmekten aciz cinselliğinin sorumluluğunu kadına yükleyip geri çekilme durumudur. Çengel sakallı amcaların, pala bıyık babaların, hacıların, hocaların büyük harflerle NAMUS, NAMUS diye haykırması; ‘İnsan, en çok kendi olmayandan bahseder ‘ sözünü hatırlatır bana nedense…
Niçin tecavüze uğrayan kız yerine tecavüzcüsü öldürülmemektedir ya da tecavüze uğrayan kişi niçin tecavüzcüsüyle evlendirilmektedir? En büyük namussuzluk bu değil midir? insan öldürmek ve bir insanı tecavüzcüsüyle evlendirmek, namusunu kurtarmaya çalışırken namusuzluk timsali olmak değil midir? hem de ortadaki namussuzluk tecavüzcünün eseriyken! Oysa o kız değil, onu evlendiren baba, onu öldüren ağabey, buna ses çıkarmayan anne namusuzdur asıl. Ne namustur o; Cinayeti vardır, evliliği vardır, intiharı vardır. Namus kadar namussuz bir kelime yoktur, riyakardır çünkü, taraflıdır. Oysa namus beyinlere akıtılan siyah yasaklar değildir. Ağızda çiğnenen, çiğnedikçe tadı kaçan sakız da değildir. Namus, vicdandır, sadakattir, edeptir. Ve cinsiyet değil, şahsiyet meselesidir.
“Azizken gözümde sudan ekmekten / yoruldum uslu dur yapma demekten / yüzyıllardır namussuzluk etmekten / bir türlü uslanıp bıkmadın namus " diyen Sezen’e aynen katılıyorum ve ekliyorum; Sevişe sevişe azalmaz ki tendeki özgür ruh, kopyalayarak çoğalmaz ki gendeki özgür ruh…
Halihazırda bir zümre var hayıflanan; ‘Nerede o sırtında mermi taşıyan kadınlar, cephelere, nerede kağnıyla yol alıp evlatlarını siperlere gönderen kadınlar ‘ diye. Bunların azalmasını, kadınların bacaklarının eskiye oranla daha çok açılmasına bağlıyor, bu aydın ülkemin aydın(!) zümresi de. Biri de çıkıp diyemiyor ki; ‘İyi de biz yürürken de bacaklarımızı açıyoruz’ diye...
Ve cehennem kapısında kendini buna adamış namus bekçilerine ithafen bir kıssadan hisse; Napolyon’a, düşmanlarından biri; "Siz para için savaşıyorsunuz biz onurumuz için" demiş.
Napolyon; “Haklısın” diye cevap vermiş; "Herkes kendinde olmayana ulaşmak için savaşır…."
Cansen ERDOĞAN