Geniş bir cami avlusu…
İçerisi hınca hınç dolu…
Gözleri nemli, dudakları mühürlü onlarca insan…
Tabutun hemen yanında, ateşin düştüğü yeri yaktığı acılı güruh ve havada uçuşan “Allah sabır versin” nidaları…
Uzun, karanlık adliye koridoru…
Çaresizce suçsuz olduğunu haykıran bir insan ve suçlu olduğunu iddia eden insancıklar...
“Gereği düşünüldü” kararı; on yıl hapis cezası…
Duvarlarda yankılanan ‘sayılı gün çabuk geçer, Allah sabrını verir’ lafları…
Bekleyen sevenin dilindeki duadır sabır, giden sevilen için yapılan.
Ağıttır yakılan, terk edenin ardından.
Göz pınarlarını kurutan ferahlık, dayanma gücüdür ruhun, yapılan haksızlıklardan…
Sabır; umut sanatıdır, erdemlerin kralı, tanrıların babasıdır.
Annenin çocuğunu bekleyişi, sevgisi, ak sütünü helal edişidir tereddütsüz.
Harekete geçmeye hazır olduğun anda dahi durup tekrar düşünebilmek, düşündükten sonrasını düşünebilmektir.
En çok da yüzünü ekşitmeden yudum yudum içebilmektir acıyı…
Mevlana, doğumla ölüm arasındaki her yüce duyguyu, sabırla yoğurmuştur.
Ona göre;
Açlığa sabredersin adı 'oruç' olur.
Acıya sabredersin adı 'Metanet' olur.
İnsanlara sabredersin adı 'Hoşgörü' olur.
Dileğe sabredersin adı 'Dua' olur.
Duygulara sabredersin adı 'Gözyaşı' olur.
Özleme sabredersin adı 'Hasret' olur.
Sevgiye sabredersin adı 'AŞK' olur...
Çok sıcaklardan sonra deprem olur derler, ama her fırtınadan sonra mutlaka güneş açar.
Buna dayanmanın dingin halidir sabır, huzursuz hali ise tahammül.
Zamanla öğrenilen tahammül derecesidir sabır, yılların insanı eğiterek öğrettiği, en büyük meziyet.
Kötü her hadise, ilk anda üzücüdür, zamanla unutulur.
Ama unutmak sabır değildir.
Gerçek sabır, dert ilk geldiği, insana üzüntü ve acı verdiği anda gösterilendir.
Gerisi dayanma gücüdür.
Kapamak değildir sayfayı, unutmak da değildir acıyı.
Sadece susmak, içine dönmek ve kabullenmektir olanı.
Çünkü gelip geçer her acı, bazen hatırlayıp gülersin acı acı.
Yürür gider.
Dönersin arkanı ama unutmazsın, unutamazsın yaşadıklarını.
Yatırımcılara göre, ‘hayat borsasının en pahalı ve de uzun vadede en fazla kazandıran hisse senedidir’ sabır. ‘Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir’, duygusallara göre…
Rasyonalistler, ‘Zamana dayılanmadan, onunla inatlaşmadan iyi geçinmektir zamanla, ritmine uymaktır, sabır” derler.
Bana göre sabır; ‘Bugün olmazsa, bir gün mutlaka diyebilmektir’ ve bekleyebilmektir, neyi beklediğini bilmeden…
Sabır, emektir, direnmekdir, tutunmaktır hayata sımsıkı.
Çiçek, baharı bekler sabırla, açarsa erken, buz tutar tomurcukları.
Bahar, kışın soğuğunda saklar, bin bir rengini, ışığını.
Bekler sabırla, kışın gelip çıkmasını.
Erken gelirse eğer, ‘yalancı bahar’ olur adı gücenir sarı çiçekler ve ömrü bir gün olan kelebekler…
Bambu ağacının yetişmesi, çok meşakatli ve özveri isteyen bir emek neticesinde olur.
Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir;
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl, tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum, bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık yirmi yedi metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur;
‘Çin bambu ağacı, yirmi yedi metre boyuna altı haftada mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır.
Yaşam, sabır taşlarının üstünde kurulu.
Bebek, karanlıkları aşıyor dünyaya gelmek için, sabrediyor dokuz ay on gün.
Gaddar bile, acı veriyor etrafına, ama sabrederek vicdanına.
Sabır, yaşanarak öğrenilir, anlatılarak değil.
Yaşanmışlıklardır onu değerli kılan, kelimeler değil.
Haksızlığa susabilmek, acıya dik durabilmek, zorluğa dirayet gösterebilmektir ki;
Bu, bazen çok zor olabilmektedir.
Şu an kirpiklerimin kıvrımına tutulup kalan yağmur bulutlarına binaen, kulağıma bir melodi geldi derinlerden; “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım. Bu da gelir, bu da geçer, ağlama…”
Gülümsedim;
Ya sahi neredeydi şu meşhur derviş, hani muradına eren…
Bir bulsam, ondan öğreneceğim çok şey olacak ve eminim ki ona soru soracak çok kişi;
Tabi ki o zamana kadar sabredebilirsek…