Sadece bir 'Gülümseme' deyip geçme !
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya ‘Gülümsedi’. Bu gülümseme, adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Yakın zamanda kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir teşekkür notu yazdı ve yolladı.
Arkadaşı bu mektuptan dolayı o kadar keyiflendi ki, her öğlen, yemek yediği lokantadaki garsona yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson ilk defa böyle yüklü bir bahşiş alıyordu. Garson bu sevinç ile akşam eve giderken, kazandığı paranın bir kısmını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Fakir adam öyle minnettar oldu ki. İki gündür boğazından aşağı bir lokma geçmemişti. İlk defa güzelce karnını doyurduktan sonra, bir apartmanın bodrum katındaki tek odasının yolunu tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce kucağına alıverdi. Küçük köpek, gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu.
Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı, bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek havlamaya başladı. Önce fakir adam uyandı, sonra onun feryatlarıyla bütün apartman halkı… Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtuldular. Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan, silsilenin başındaki bir gülümsemenin sonucuydu sadece…
İçten bir tebessüm, aydınlık bir iç dünyanın yansımasıdır, kalpten sızan... Denizin sonsuz maviliğinde, sırtüstü yatıp bedenini suya teslim ettiğinde, yandaki tepeden gelen cırcırböceklerinin çok sesli korosunu dinlerken içine güneş kaçmış gözlerdir. Karlı bir kış günü, minik elleriyle yapmış olduğu kardan adama gururla bakarken boynundaki atkıyı soğuğa inat çıkarıp kardan adamın boynuna dolayan küçük bir çocuğun sıcacık sevgisinin yüzünde oluşturduğu ve kardan adamın buzdan yüreğini bile ısıtan harekettir.
Yıllar önce bir gün boş gözlerle bakınırken etrafa, gözlerim takılıp kalmışken tanıdık kalabalığa, hayatın neresinde olmadığımı ansızın fark ettim. Uzun zaman önce nasıl çekip gittiğimi kendimden ve ben’in nasıl uzaklaştığını bedenimden. Parmak uçlarıma basa basa saklambaç oynarken geçmiş ile, hatırladım sessizce bir köşesinde saklandığım çocukluğumu birden bire. Ve bulunmayı delice isterken saklandığım yerde, neler hissettiğimi kaybolduğumu fark ettiğimde…
Ve kabuk bağlayan yaralarıma dokunurken bulduğumda kendimi, geçmişin yaralarını kanatmanın bugünü iyileştiremeyeceğini anladım, her seferinde kasedi başa almanın aslında hiç başlayamamak olduğunu… O anda fark ettim hayatın neresinde olmadığımı değil de neresinde olmak istediğimi. Vazgeçtim yaralarımın kabuklarıyla oynamaktan, anlamsız pişmanlıklardan ve içten bir gülümsemeyle karşıladım kendimi, uzun zaman önce çekip gittiğim bu yoldan…
Bir tebessümle başladı hayat yeniden. Gökkuşağını çağırdım gelsin diye tezden. En güzel renkleriyle renklendirirken kalbimi, tuval yaptım ona günlerimi, gecelerimi. Tüm renkler içinde bir siyahı kullanmadım, o da zaten anlar beni, çünkü zamanında çok yordum kendisini…
Gülümsemek, sıcacık yüreğin yüze yansımasıdır. Dudağın ucunda, gözün kenarında, gözbebeğinin ışıltısındadır. Bir an sürse de, bazen hatırası ebediyete kadar sürendir. En kolay mutlu edendir; Bedava olup şişmanlatmayan, enflasyona uğramayan, vergiden muaf olandır. Kedi yürüyüşü kadar sessiz bazen de alkış sesi kadar gösterişli olandır. Ve en makbulü, gözlerle yapılan olup yüzde emanet gibi durmayanıdır.
Şiir ve şarkıya, özlem ve ayrılığa, en çok da yarin kokusuna yakışandır gülümseme. Sevilenin dudak ucuna yerleşmiş bir tebessüm, kim bilir onu çoktan vazgeçilmez kılmıştır bile. İşte o yüzden derler ya; Gülümsemekten hiç vazgeçme, çünkü, bu dünyada bir yerde, gülümseyişine aşık, gülümseyişin için yaşayan biri vardır, bekliyordur belki de…
Hayatın her sabah uyanır uyanmaz hatırlattığı mesuliyetler ve hadi eğil diyerek sırtımıza yüklediği görevler silsilesinde, her yerden indirdiği kroşeleri karşısında belki de en doğal savunma, en kolay hareket gülümseme… Uçurumun dibinde, kör kuyunun içinde hayata meydan okuma, yenilmemek adına yaratılan mekanizma.
Hatalara, pişmanlıklara, geçmiş yıllara, en çok da korkulara gülmek. İşte o zaman eğilip yüzüne gülümser kentler, eğilip iki serçe gözkapağının üzerine tüner.
Ey dudaklarıyla gül dağıtan ve de onları yüreklere saplayan insan… Takılıp kalma hatalara, inandır kendini küçük mutluluklara ve gülümse. Umutların bitmesine sakın izin verme.
Ve şairin şu sözlerine kulak ver,
‘Senden bir tane daha yok bu dünyada,
Gülümsemeyi unutma,
Hatta öyle bir gülümse ki,
Gülüşün utansın,
Birileri gülüşünde tutuklu kalsın…
Gülümsemek için baharı beklemeyin, içinizdeki bahara gülümseyin. Ben deniyorum işe yarıyor. Şimdilerde martılar benim için uçuyor. Şimdilerde okyanus, benim gibi kokuyor. Yine de boş vermek gerek bazen. Alın yazın, senden başka kimsenin bilmediği bir dille yazılmış. Ne denli ağlarsan ağla, senden başka kimse okuyamıyor kanlı harflerle kazınan yanını, kaderinin alnına. Geriye baktığınızda, gülümsemek için, şimdiden gülümsemek gerekir hayata...
Çünkü hayat bilir sizi, gülümsediğinizi.
Ve inanın, siz gülümsedikçe gülümsetir sizi...
Cansen ERDOĞAN