Sahne Sizin! …
Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok düşündüm. Tamamen bencil düşüncelerle yazmama yönünde eğilimliydim de aslında. Oturdum, bambaşka bir konuda yazmaya hazırlanırken ‘dur’ dedim kendime; “Bunu yazmalısın, paylaşmalısın ki, duyulsun herkesçe, devamı gelsin, talep olsun böylece...”
Dedim ya yazmak istememin nedeni tamamen bencilceydi, az kişi bilsin, duyulmasın, suyu çıkmasın. Hani çok beğendiğiniz bir şeyi kullanmaya kıyamazsınız ya, kimseler bilmesin, görmesin, istemesin dersiniz ya işte aynı onun gibi.
Ama bu çok beğendiğim yeri bilsin istedim herkes. Sonunda bana yer kalmayacağını, bilet bulamayacağımı ve bu keyiften mahrum kalacağımı bile bile yazayım dedim. Lanet olsun içimdeki şu okuyucu sevgisine diyerek düştüm satırların ardına, şimdi de karşınıza...;
Her şey Türkiye’nin en ünlü ve değerli müzisyenlerinden Ata Erdoğrul’un bu yerden bahsedişi ve bizi oraya davet edişi ile başladı. Soğuk bir pazartesi akşamıydı başka bir deyişle sendrom zamanıydı. Saat 21:30’da Beşiktaş çarşının içinde bir adreste olacağımız kararlaştırılmıştı ve açıkçası bende ne hal ne de mecal vardı. Yoğun bir iş gününün ardından evde yatıp uzanmak en mantıklı şey olacaktı. Bu düşüncelerle Beşiktaş çarşısının içinde tam da balıkçıların olduğu yere gelmiştik bile. Her kesimden insanın bir arada olduğu, genci, yaşlısı, öğrencisi, emeklisi ile farklı bir mozaiğe sahip meydanda ilerlerken burada ne işimizin olduğu konusunda kendime hesap sormakla meşguldüm.
Geldik nihayet, burnumun ucu mora çalan kırmızı, gözlerimde ateş parıltıları ile girdik bir binaya. Merdivenlerden çıktık ve bir fuaye alanında bulduk kendimizi. 1950’li yılların karakteristik özellikleri ile tasarlanmış ve dekore edilmiş fuayede Türk sahne dünyasına dair birçok orijinal parça ile karşı karşıyaydık.
Eski kapılar, İstanbul sokaklarında kullanılmış eski sinema ve sahne lambaları, eski şov, tiyatro afişleri, reklam posterleri gibi detaylar, çok eski dönemlere ait tiyatro ve sinema biletleri, taş plaklar ile zaman ötesi bir yolculuğa çıkmış gibiydik.
On basamak aşağıda şimdiki İstanbul yaşanırken, burada, yukarı katta 1950’lerin İstanbul’u yaşanıyordu sanat ve dekorasyonla. Usulca içeri girdik ve başka bir sürpriz ile orada karşılaştık. Minicik yuvarlak masalar, kırmızı kadife perdeli bir sahne ile küçük bir gösteri salonundaydık. Hani neredeyse elini uzatsan sahneye dokunacak kadar yakın, sıcak, samimi bir ambiyanstı içinde bulunduğumuz.
Bugün sektördeki en yetenekli isimlerden biri olarak adı geçen ve yapmış olduğu işlerle büyük bir başarı grafiği çizen Ata, yanımıza gelerek burayı, SAHNE BEŞİKTAŞ’ı anlattı bize; “1903 yılında Cine Elektra için inşa edilen bu bina, 30′lu yıllar ile birlikte önce Hilal Sineması, 1955 yıllarına kadar ise Şen Sineması olarak faaliyet göstermiş.
Mekân daha sonra, 1960’larda Rum gençlerinin lokali olarak kullanılmış, 1970’lerin sonunda Rum cemaatinin azalması ve göçün başlamasıyla salon DYP’ye verilmiş. 2000’li yılların ortasına kadar parti ilçe merkezi olarak kullanılan salon, 2009 yılında bakımsızlıktan harabe bir hale gelmiş. Şimdi ise televizyon dünyasının yakından tanıdığı, yapımcılığını üstlendiği yarışma ve şov programları ile bilinen Osmantan Erkır, geçmişte İstanbul’un kültür, sanat ve siyaset hayatına hizmet eden bu binayı, Sahne Beşiktaş ismi ile şehrin belleğinde yer alan eski günlerine geri döndürüyor. Öyle ki Sahne Beşiktaş’ın izleyicilerine ait ayrıca çok özel bir balkonu da var. Balkonda Yeni Melek sinemasının koltukları kullanılmış.
İşin en güzel tarafı da bu projenin para kazanmak amacıyla yapılmaması. Burayı açmasının amacını, "Para kazanmayacağımı çok iyi biliyorum zaten 'Sahne Beşiktaş'tan para kazanmak gibi bir niyetim yok. Önemli olan; ülkeme bir sahne kazandırmış olmak ve insanların tiyatro, konser ve farklı etkinlikleri burada takip edebilmeleri" diyerek açıklayan Erkır; “Sahne Beşiktaş, yeni fikirlerin gelişmesi ve gerçekleşmesine uygun bir ortam sağlamak için kuruldu. Bunun için hem kendi prodüksiyonlarını gerçekleştirir hem de farklı sanatçıların gösterilerine yer verir” diyerek genç yeteneklere fırsat tanınacağının da altını çiziyor.
Ve sahnede Aşkın Nur Yengi. Küçücük salonda, dokunacağımız mesafede sahnede. Cıvıl cıvıl, eğlenceli. Yeteneği olan varsa çıksın sahneye diyor, burası bu akşam açık hepimize. Gerçekten de şiir okumak için çıkan, davul çalmak isteyen kişilerle, o alıştığımız Aşkın Nur Yengi ezgileri ile yerimizde oturmadan, dans ediyoruz tüm gece. Tabi bir de meşhur doğaçlama grubu Doğaçlama A.Ş.’nin müthiş esprileri ve bizleri de dahil ettiği eğlenceli skeçleri ile kahkahadan kırılıyoruz. Felekten değil bir gece, haftaları, ayları çalıyoruzzz…
Binlerce kilometrelik bir yol, atılan ilk adımla başlar" demiş Japonlar. İlk adımı atmak aslında hiç de o kadar kolay değildir. Riskleri vardır, bedeli vardır. Bir insana doğru attığınız o ilk adım, o aranızdaki kilometrelerce mesafeyi azaltacak olan adımdır aynı zamanda. Ki burada Osmantan Erkır, değil bir kişiye bir topluma, sanatseverlere, isimsiz yeteneklere, gerçek müzisyenlere doğru atmış ilk adımını. Sonunu düşünmeden, riske girerek, bedelini ödeyerek...
Sırf bu yüzden bile SAHNE BEŞİKTAŞ, gidilmesi, görülmesi gereken bir yer. Büyük sanatçıları, isimsiz kahramanları, harika doğaçlamaları izlemek ve sanatı içine çekmek için... Her şeyden çok da sanat için ruhunu taşın altına sokmuş kişileri desteklemek ve elimizi o taşın altına sokarak sanatın gelişmesine katkıda bulunmak için…
Yolun açık olsun SAHNE BEŞİKTAŞ!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan