Sevgili noel baba!.. Etrafı saran kırmızı- yeşil örtüsü, parlak yılbaşı süsleri, rengârenk dükkânları, ışıl ışıl sokakları, kulakları dolduran yeni yıl balatlarıyla en sevdiğim aydır aralık. Özenle süslenmiş irili ufaklı çam ağaçları, sevdiklerine hediye almak için koşuşturan insanların keyifli telaşı, hummalı şekilde yapılan yılbaşı gecesi programları hep etkilemiştir beni, tarifsiz bir sevinçle doldurmuştur içimi. Geçen yılın muhasebesini yapmak, gelinen noktaya bakıp gidilecek noktayı hesaplamak, artıda olduğunu fark edip gururlanmak, ekside olduğunu görüp hayıflanmak, kendini temize çekip geleceğe bakmak… En çok da saat onikiyi gösterip yeni yıl tüm haşmetiyle kapıdan girdiğinde, tutulan dilekler, kurulan hayaller, gerçekleştirilecek ümitler mutlu ediyor beni. Hala insan olduğumuzu, umudumuz olduğunu, hayata tutunduğumuzu gösteriyor çünkü. Küçük bir çocuğun sonsuz bir heyecanla Noel babayı beklemesi, geleceğinden ümidini hiç kesmemesi gibi; biraz ıslak, biraz parlak, mis kokulu düşler misali… Ve Ocak… Beslenen umutların, yapılan planların, hayatın kareli metot defterinde çevrilen yeni bir yaprağın, taze kâğıt kokan yeni bir ajandanın başlangıç sayfası. Umuda yolculuğun seyrüsefer haritası. Noel babadan istenen dileklerin gerçekleşmesini bekleme vakti; biraz umutla, biraz sabırla; güçlü beşerler edasıyla… Yine dopdolu bir seneydi geride bıraktığımız; Sevinçleri, kederleri, gerçekleşen ve bazen de hızını alamayarak suya düşen hayalleriyle…Koltuğuna sıkı sıkı tutunmuşların hazin istifaları, tarihe geçen yumurta savaşları, yaşı seksen beşe gelmişlerle, açılım yapmış açılmışların bitmeyen hesapları, havada uçuşan evet’ler, hayırlar ve yanı başımızda dolaşan canlı bombalarla her gün bilinmeze uyandığımız bir yıldı…Dünyaya kafa tuttuğumuz, akabinde kendi gemimizde boğulduğumuz, bir sabah uyandığımızda hayatımıza giren ‘balyoz’ darbeleriyle sustuğumuz, menfur bir grizu patlamasında ölen madencilere kahrolduğumuz, bazen gözlerimizle, çoğu kez yüreğimizle ağladığımız dramatik, trajik, kimi kez de trajikomik bir yıl.. ‘Ne hayatlar var, kendi halime şükredeyim’ mantalitesiyle izlenen ve izleyenin hayatıyla özdeşleşip gerçek mi dizi mi ayırt edilmeyen diziler furyasıyla çalkalandık. Düşecek son yaprağı beklerken Yaprak Dökümünde, kadının yerine kendimizi koyarak izlediğimiz Hanımın Çiftliğinde, Ziyagil ailesinin gölgesinde, Bihterle Behlül’ün yasak sevgisinde, milletçe ‘Fatmagül’ün suçu ne’ diye isyan ettiğimizde, uzaklaştık hayatın bizi adım adım izleyen gölgesinden; biz izledik hayatı, ekranın gerisinden, zamanın ötesinden. Mutlu olaylar da yaşadık hakkıyla, gururla… Milli basket takımının dünya ikinciliğiyle kendimizi sokaklara attık. Fenerbahçe bayan voleybol takımının dünya şampiyonluğuyla gururlandık. Berlin Film Festivalinde Bal ve yaratıcısı Semih Kaplanoğlu ile onurlandık. Umutları kıran, bağırları yakan kayıplar da yaşadı Türkiye, bu sene. Cumhuriyet kan ağladı İlhan Selçuk’un kaybıyla, Kardelenler’in boynu büküldü Türkan Saylan’ın vefatıyla. Türk tiyatrosu, iki evladını kaybetti; Süper Baba dizinin Sürmeneli dedesi İhsan Devrim’in, Bizimkiler’in meraklı muhasebecisi Erdinç Dinçer’in ebediyete intikalleriyle… Yaşananlar ve yaşanmışlıklar hanemize katılanlarla dolu dolu yaşanan bir yıldı 2010. Hayata tutunanlar, yeniden başlayanlar, ucunu bırakanlar farklı yollar çizdi kendine. Bir ellerinde harita, bir ellerinde fener, dehlizden geçti tüm insanlar. Kimi aydınlığa doğru yol aldı, kimi karanlığa saptı, kimi arafta kayboldu kaldı. Yaşananlardan dersler alan, kötü gidişattan başkasını sorumlu tutan, hayatın paragraflarda değil, sözcüklerin içinde olduğunu anlayan, tabi anlamayan oldu. Ve tüm getirisiyle, bazen götürüsüyle, kahkahaları, gözyaşları, umutları, hayal kırıklıklarıyla bir yıl geçti gitti… Ve 2011…Tozu dumana katarak, kucağında büyük aşklarla, karnında doğmamış başarılarla, sırtında çuval dolusu umutlarla gümbür gümbür geldin. Ama geleceğin varsa göreceğin olduğunu, bir de göstereceğin olduğunu unutma sakın. Beklentilerle örülü, düşlerle çevrili, ümitlere sürgülü olduğunu bil. Heyecanla beklendiğini, kutlanarak karşılandığını ve veresiye defterinde çok borcun olduğunu hep hatırla. Borç yiğidin kamçısıdır diyerek, ödemeye başla borcunu insanlara. Sevgi ver, huzur ver, mutluluk ver onlara. Başarı, dostluk, aşk üçleminde, elini korkak alıştırma… Ve son olarak; Bitsin kaoslar Noel baba; siyaseti araç, koltuğu amaç kullananlar gitsin uzaklara. Huzur koyalım bu senenin adına. Hayal dolu baloncuklar, patlamasın havada. Sağlık, mutluluk, başarı, eh bolca da para, uçuşsun etrafta. Ama yanında aşk olsun illa da… Valla elçiye zeval olmaz Noel baba; İsteyenin bir yüzü kara…
Cansen Erdoğan