Sevmek Bir Ömür Sürer, Sevişmek!...
Seni nasıl bulsam, nasıl bilsem, Nasıl etsem, nasıl yapsam da Meydanlarda bağırsam… Sokak başlarında sazımı çalsam, Anlatsam şu kiraz mevsiminin Para kazanmak mevsimi değil Sevişme vakti olduğunu...Sait Faik'in 'Şimdi Sevişmek Vakti' isimli şiirinden bu dörtlüğü ilk okuduğumda, ‘vay be’ diye geçirmiştim içimden. ‘Vay be, adam bundan onlarca yıl önce, bugün hala tabu olmaktan kurtulamamış bu eylemi, nasıl da korkusuzca, fütursuzca şiirize etmiş’ diye düşünmekten kendimi alamamıştım.
Geçenlerde bir gazetede bu şiirle yine karşılaşınca, bu kez tuhaf bir huzursuzluk kapladı içimi; Artık aya gidilirken, yemekler uzaktan kumanda ile pişirilirken, okyanus ötesiyle anında yüz yüze konuşabilirken, hayatı tuşlarla kumanda ederek yaşayabilirken hala bu konuda adım atamamış mıyız, tabuları yıkamamış mıyız? Yüzyıllardır ‘erkek yaparsa hak, kadın yaparsa günah’, ‘erkek yaparsa zorunluluk, kadın yaparsa namussuzluk’ cenderesinde yaşayan bir toplum olarak hala cinselliği sorguluyorsak yazık büyüyen ülkemize, gelişen teknolojimize, yetişen gençliğimize…
Uzay çağı denen bu yüzyılda, sevişme sahneleri reyting rekoru kırıyorsa, öpüşenler kınanıyorsa, cinsellikten konuşmak ayıp sayılıyorsa, yerimiz, ne acıdır ki ‘yerinde sayan ülkeler’ sıralamasında üst sıralarda. Oysa tabular ve korkular kirletiyor insanları. ‘Sevişmeyin, savaşın’ diyen korkunun rütbeli subayları onlar… Tesadüftür, her başlayan aşk… Ne yapacağı kestirilemeyen haylaz Eros’un okunu gelişine savurduğu ve kalbe isabet ettirdiği en güzel dokunuş. İşte o dokunuştur, anı ölümsüz kılan, virgüller konarak devam ettiren hayatı. Tesadüfle başlayan bir aşkın senfonisinde dans etmektir sevişmek ve istemektir aşık olduğun adamı yada kadını, güneş yerini ay'a bıraktığında… En çok konuştuğumuz, en çok utandığımız, en bildiğimizi sandığımızdır ‘tenlerin sınırsız teması’…
Aşkla altüst olmuş ruhla bedenlerin alt üst hale gelmesidir. Hayallerle, hülyalarla, düşler tarlasında, kirpiklerin arasında. Sevmek, gözlerle başlar, ruh ile olgunlaşır, beden ile tamamlanır. Kısacası aşkın vücuttaki şekillenişidir, sevişmek. Başka deyişle, sevgiyi elle tutulur, gözle görünür şekle sokmak, somutlaştırmak. Ne gözle bakılırsa işte odur sevişmek; Kutsaldır sevgide, hazdır sekste, paradır fahişede, ihtiyaçtır salt bedende. Aşktan ari sevişmekle aşkla sevişmek arasında dağlar vardır; Birinde bedendir ortaya konan, diğerinde ruhtur ortada olan.
Birinde yaşamaktır aslolan, diğerinde ölümdür göze alınan. Tek bedende iki ruh varsa, kalbiniz durur tam o an. Sevişirken ölür, ölürken sevişirsiniz. Çünkü tıpkı ölüm gibi sevişmek de önce kendinizle, sevdiğinizle sonra tüm evrenle birleşmek, bütünleşmektir. Aşkla olduğunda bir ibadet, aksi halde cinayettir, aşkın katlidir. Sadece ihtiyaçlar adına, anlık dürtülerle yaşanan “tek gecelik” ler, sabah arkana bakmadan kaçma duygusu yaşatır insana.
“Ben niye yaptım” larla, kendini kötü hissetme arasında gidip gelen çizgide yaşanan şey sadece çiftleşmektir.
Oysa sevişmek, tekleşmektir. Mevsimlik, saatlik, gecelik zamanlara sıkıştırılmış birleşmelerde, sevişen bir insanın aslında kiminle savaştığını bilemezsiniz. Sizi öperken kimi öldürmeye çalıştığını, sizi severken kimden nefret ettiğini tahmin bile edemezsiniz. Çünkü sevişmek, bazen bakmaya, öpmeye kıyamadığını öldürmek, bazen de öldürmek istercesine hayat vermektir. Aşkla sevişmek, ellerinde sevişmektir. Elleri birleştirip üzerindeki çizgilerde hayatını hissetmektir karşındakinin; Çocukluğunu, gençliğini, yaşlanmışlığını kısacası yaşanmışlığını.
Evreni hissetmektir, bir olup tek bedende. Dokunmak demektir yıldızlara, koklamak demektir gülleri, çiçekleri, evrene dair her şeyi. Bir yudumda içine çekmektir okyanusları, bir nefeste zirveye çıkmaktır, tırmanıp da dağları. Diller farklı olsa da aynı dili konuşmak, bir düşü iki görmektir. İnsanın dünya gelme sebebidir, sırf o yüzden bile eşsizdir.
Seks bir ihtiyaç ise, sevişmek bunun sanat kısmıdır.
Temiz ve güzel işçilik isteyen muhteşem bir sanat.
Çıplak çekilmiş ölüm sahnesi, bir başyapıt.
Bedenin insafa gelip ruhu özgür bırakması, özgür ruhların ateşle dansıdır.
‘Sevişirken yılan bile dokunmaz / Sevda üzerine yıldırım olsa çarpmaz / İstiyorsan uzak kalmak ölümden / Hep aşk üzerine olmalısın a canım / ki ölüm de sevişirken kıyamaz’ der şair.
Çünkü sevişmek, doğru insanla yapılan bir ayindir. Kimi yıldız ötesi iklimlerde, kimi buz gibi zirvelerde, kimi de yangını hiç sönmeyen yerlerde bir sevgilinin gözlerine bakarak hayata dokunmaktır, yüreğinle. Tabu haline gelmiş bu eylem, iki kişilik bir mutluluğun tek vücutta hayat bulmasından ibarettir. Bakmak- bakışmak, gülmek- gülüşmek, görmek- görüşmek gibi sevmek- sevişmek. Kökü sevmekten mütevellit, tensel ve tinsel uyumdan ibaret.
Temel bir matematik işlemidir aynı zamanda; Önce çarpılırsın, sonra bölünürsün, ardından üzerinde ne varsa çıkarır ve nihayetinde toplanıp gidersin.
Yâda belki gidemezsin… Hafife alıyoruz yaşamayı, oysa yaşamak ciddi iştir, şakaya gelmez. Hakkını vererek yaşayacaksan yaşayacaksın, yoksa yaşadım saymayacaksın. Her şeyin olduğu gibi aşkın da hakkını vereceksin, tutkuyla çarpan kalbinle bedenine ihanet etmeyeceksin.
‘ Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika’ diyor şarkıda. Biz belki de ondan kaybediyoruz hem Eurovision’da hem hayatta. Oysa aşk, sınırlanamaz çitlerle, çizgilerle. Ve seversen gerçekten tüm ruhun ve kalbinle, sevmek de bir ömür sürer, sevişmek de…
Cansen ERDOĞAN