İstanbul;
İlk göz ağrım…
Avuçlarımda büyüttüğüm şiir, kalbime broş diye taktığım…
Gün diye uyandığım, uyku diye yattığım…
Ayrılamadığım, unutamadığım, sonsuz aşkım…
Şehirlerin şehridir İstanbul…
Herkesin kolay kolay anlayamayacağı, tadına varamayacağı, aldıktan sonra da kopamayacağı…
Kaosla besleyen, keşmekeşle büyüten, kendisinden kaçırtıp koşarak geri döndürten, iki yakası bir araya gelmeyen…
Çılgın, arzulu, ihtiraslı...
Ünlü tarihçi Bernard Lewis;
“Dünyaya bir kere bakma şansınız olursa, İstanbul’ bakın” demiş;
“Dünyayı görürsünüz.”
Doğu batı gergef olmuş, işlenmiş zamana İstanbul’da…
Tarih, gerinerek uyanmış Çukurcuma’da, surlarda.
Sanat şahlanmış saraylarda, Yerebatan’da…
Bir tatlı huzur almaya gelenler buluşmuş Kalamış’ta ve dinlemişler İstanbul’u gözlerini kapayıp da…
Şad olmuş ruhu Orhan Veli’nin ve de aziz İstanbul’a bir tepeden bakan Yahya Kemal’in…
En çok kadına benzetirim İstanbul’u;
İşvesi, cilvesi, kaprisiyle huysuz ve tatlı bir dilbere…
Hani “Kadınları anlamak için uğraşmayın, yaşayın yeter” denir ya, İstanbul’u anlamak da öyle bir şey işte.
Kızarsın, söversin, küsersin.
Gece olup da sayınca yakamozları boğazda titreşen, seyre dalınca Beylerbeyi Sarayı’nın Çırağan’a göz kırpışını, unutup öfkeni, alıverirsin koynuna.
Gurub güne kavuşup dönünce akşamına, martıların yüreğine binip uçmak istersin Çamlıca’ya, Aşiyana, oradan bakması ne güzeldir, yedi tepeli bu mağrur kadına…
Çığlık çığlığa bir kız çocuğudur İstanbul;
Büyükada, Heybeli, Kınalıada.
Uzaktan şehre bakıp büyümeyi bekler sabırsızlıkla.
Kadıköy, Bahariye, Moda ‘da ergendir İstanbul;
Biraz hırçın, ürkek ve asabi.
Koşturur iskelede, halkıyla birlikte.
Boğa’ya giden yolda zıplar, araba kornaları, sirenleriyle…
Hanım hanımcık bir genç kızdır;
Eyüp’te, Bakırköy’de, Ümraniye’de.
Yürüyüş yapıp sahilde, evine gider vakitlice.
Yanında sevgilisi Haliç ile biner teleferiğe ve ısıtır üşüyen ellerini;
İçtiği çay ile Piyer Loti Tepesi’nde.
Alışveriş yapmak vardır hayalinde Bağdat Caddesi, Osmanbey’de.
Çeyizi Eminönü, Mısır Çarşısı, tarihin tahta sandığında saklıdır, beklerken telli duvağını.
Yıkamak için ruhunu, arşınlar yollarını Galatasaray, Çemberlitaş Hamamlarını…
Şık bir hatundur İstanbul;
Yüksek ökçeleri, mini eteğiyle Etiler, Bebek’te…
Saçlarını kalbine takıp savurur denize.
Kahvaltısını eder, sahildeki kafelerin birinde, oradan da Yeniköy, İstinye…
Fasl-ı eğlencedir, gece giyinip geldiğinde yüreğine, buruk bir tatla ‘haydi eller havaya’ dendiğinde.
Yetişkin bir kadındır İstanbul;
Sarıyer’de, Yeşilköy’de, Pendik’te.
Görmüş geçirmiştir, tüm hezeyanları içinde.
Balığını yer, bir kadeh rakı eşliğinde, keyifli sohbetleriyle.
Eliyle selam eder karşıya, Anadolu Hisarı’na, buluşmak için sözleşirler Tarabya’yla, Beykoz’la…
Yaşlılığı da bir başka güzeldir İstanbul’un, içindeki yaşanmışlığıyla.
Hürmet edilesi elleri öpülür, Rumeli Feneri’nin solgun ışığında.
Yüzündeki çizgilerin adıdır Karaköy, Sirkeci, Sultanahmet ve ebedi istirahatgahıdır;
Zincirlikuyu, Karacaahmet…
Hep uslu da değildir İstanbul;
Biraz dengesiz, biraz pervasız.
Bazen bir fahişedir Taksim’de, Cihangir’de, Merter’de.
Korkuyla yaklaşılan, esir alan.
Gündüz saklarken kendini gölgeli kuytularda, geceleri tüm çıplaklığı ile kendini sunan.
Makyajı akmış solgun yüzünde ne hayatlar gizli olan.
Varmak için tadına, ne bedeller ödeten, ödettiği bedellere karşılık usulca göğsünde avutan.
Sıla hasreti çeken kadındır İstanbul, burnunda iyot kokusu, teninde lodos dokusu.
Yeni Cami’de mısır atmayı özleyen kuşlara, dilenci vapurunda simidini paylaşılan martılarla.
Balık-ekmek yiyen Galata’da.
Yoğurdu kaşıklayan, pudra şekerli Kanlıca’da ve şarkı söyleyen “Şimdi İstanbul’da olmak vardı, anasını satayım” diyerek Suavi ile kol kola…
Zor kadındır İstanbul, cesaretin varsa yaşarsın kalbinde, teninde.
Gelmez zorlamaya, atar kendini boğaza.
Gelene git, gidene kal demez, dik tutup yüreğini, başını öne eğmez.
Ana gibi unutulmaz, yar gibi paylaşılmaz, evlat gibi kıyılmaz.
Hep kızılan, küfredilendir ama boğazda bir balık sofrasında hemen affedilendir…
İstanbul, kadın gibidir;
Biraz nazlı, işveli ama mağrur ve gözü pek,
Ve kadın dediğinde İstanbul gibi olmalı;
Fethi zor, fatihi tek…
CANSEN ERDOĞAN
Twitter’dan takip etmek için
@cansenerdogan