Yelkovan ve Akrebin Aşkı!
Arsız Ocak, bazen bir günü, bazen iki günü çalmayı adet edinen hırsız şubat... Bahar geldi diye sevinenlere kazma kürek yaktırmayı marifet sayan Mart. Ardından gelen leylak kokulu baharlar, kiraz renkli yazlar... Denize girme vakti diye yazı bekleyerek, yaşasın kar yağıyor diye kışın sevinerek geçen zaman... Öyle geçermiş işte, insanların dünyasında zaman, yıllar geçermiş, takvimler dönermiş ve biz büyürmüşüz...
Büyürmüşüz, büyürken de yeni günlere yeni hayaller kurarmışız biriktir melik. Her hayal gibi çocukça, saf hayaller işte. En çok da mutluluğa, huzura ve de sevmeye dair hayaller. Çünkü zamana yenik düşmüş büyük çocuklarız aslında biz; Zaman hep aynı dönse de o umudu taşıyacaklarmış gibi duran minik ruhlu, büyük çocuklar. Ve böyle böyle büyüyecekmişiz aslında, sevilmeyi bekleyerek ve de çok severek...
Kocaman harflerle aşkı yazıyoruz, aşkı okuyoruz, aşkı seyrediyoruz. Hani büyüdük ya, aşkı kolay sanıyor, kolay yaşıyoruz. Gerçek aşk var mı acaba? Varsa nerede? Uzaklarda; bir masal ülkesinde mi? Yoksa hemen yanımızda fark etmeden geçip gitmelerde mi?
Bence en gerçek aşk onların ki, en umut dolu belki de en imkânsız... Herhangi bir zamanda, herhangi bir saatin içinde kesişir yolları... Aynı yerlerden geçerler birbirlerinden habersiz, bazen de karşılaşırlar ve devam ederler yollarına. Sonra tanışma vakti gelir ve oyun başlar. Geçmişin bugüne bıraktığı en değişmez ve en katı kurallı oyunudur aşk ve oynarlar bu oyunu tüm alışıldık kurallarıyla...
Yelkovan bir erkektir, hep, bir yerlere veya bir şeylere geç kalmak üzereymiş gibi koşuşturan, günlük değil “saatlik” yaşayan erkek. Bir kadranda hapsolmuş gibi hisseden, sevgiler yetmeyen, telaşlı erkek. Oysa akrep, rakamlar arasına sığdırılmış hayatı, küçük bir kelebek gibi yavaş yavaş yaşar. Bir günü, sonsuz zamandan taşar. Saatleri gösterir ve akıp gittiği her ana ömürler bindirir. Onun her nefes alışında, her adımında, yelkovan için bir sevişme başlayıp bitmiş olur belki ama o yelkovanla tek vücut olmayı bekler. O sırada insanların dünyasında; “Saat tam on iki olmuş”, der insanlardan biri diğerine, "artık uyku vakti geldi.” Ya da; "Anne saat altı buçuk, dizin başlamış"... Yelkovanın o hoyrat, telaşlı hızına yetişemez akrep, yelkovan kızar. Bir omuz verir ona, ittirir arkadan. Bazen taşır onu, sırtlar. Onlar için zaman, kavuşma zamanıdır artık. Birbirlerine ihtiyaçlarını, muhtaçlıklarını, ayrı düşüp aslında birbirlerini tamamladıklarını anladıkları an… Biri olmazsa diğerinin hiçbir anlam taşımayacağı gerçeğiyle yüzleştikleri an… Çünkü onlar ayrılmazlar ki birbirlerinden; Akrebin bir tur attığı yolu, yelkovan oniki kez kateder. Ama akrep de olmazsa, yelkovan dolap beygiri gibi boşa döner, saatin duygulu kadranında. Birlikte yaşlanıp antika bir saatin huysuz ihtiyarları olurlar, kavgaları cinnet geçirten saat başı tik takları! …
Sessiz sedasız sürer aşkları, hayatın zamana endekslenmiş tüm sıradanlıklarına inat... Ayrılırlar, barışırlar, sarılırlar. Bizler hayatı, her an onlara bakarak geçirirken, onlara bakarak planlarken onlar, doludizgin yaşarlar sevdalarını. Hapsoldukları dünyalarında ortak bir kaderi paylaşan, her kavuşmanın bir ayrılık, her ayrılığın bir kavuşma olduğu diyarların bu usanmaz sevdalıları, insanların dünyasıyla alay ederler inceden. "Hiç bitmesin" denilen zamanlarda dörtnala koşarlarken, "yeter artık, bitsin" kokan anlarda bir ileri bir geri dans ederler inadına. Her saat başı hiç özlemediğinizi sanıp sevinirsiniz ya da özlemekten çıldırdığınızı... İmkânsızlığı yasayıp imkânsız değil diye bağırırken kimse duymaz sesinizi sizden başka. Nasıl ki akreple yelkovan el ele verip uzaklaşamazlarsa bu diyarlardan, canlarının bir köşesi mızrakla delinmiş ve bağlanmışken birbirlerine yine de kavuşamazlarsa siz de işte öyle bir şey yaşarsınız. Karanlık gecelerde yalnızca sesleriniz buluşabilir kuytularda, siz refakat edemezsiniz onlara... Hayat bir saat ise aşk onun kadranı. Akrep ve Yelkovan ise bu oyunun esas oyuncuları… Kimse bilmez onların derdini. Yalnız sevgiye çeyrek kala, yelkovan pes edip oyundan kaçar. Rakamsız yüzeylerde umutsuz kalan akrep de çaresiz kendini sokar...
Bazen yaşadığımız bazen yaşarken farkında olmadığımız. Her gün izlediğimiz izlediğimizi fark etmediğimiz. Gerçek aşklar, kaliteli saatlere benzerler; Ya dururlar oldukları yerde ya da pilleri bitip susarlar. Öyle kolay vazgeçmezler, bu kadar çok severken, içleri titrer, 'seni seviyorum' derken... Gerçek aşkların bedeli de fazladır, pahalı saatler gibi; Emek ister yaşanırken. Peki, o zaman sizinki de aşk mı? Yelkovan Akrebin pesinden yüzyıllardır koşarken...
Cansen ERDOĞAN