91 Kere Maşallah
Sabah kahvaltıda kadın:
- “Eminim sen bugünün ne olduğunu hatırlamıyorsun bile! ” dedi.
- “Tabii hatırlıyorum! ” dedi adam ve çıktı, gitti. Öğleye doğru kapı çalındı. Çiçekçi çocuk harika bir kırmızı gül buketi bıraktı. Az sonra kapı tekrar çalındı, bu defa köşedeki pastanenin çırağıydı gelen; Kocaman bir çikolata kutusu bıraktı gitti. Öğleden sonra gelen kutudan da, olağanüstü güzel bir elbise çıktı. Kadın kocasının dönmesini zor bekledi ve daha kapıda boynuna sarıldı.
- Önce çiçekler, sonra çikolata, en son da elbise... Bu hayatımdaki en güzel Cumhuriyet Bayramı !!!
Gülümsedim önce fıkrayı ilk okuduğumda, sonra da düşündüm; Gerçekten de doğumgünlerine, yıldönümlerine, dini bayram, gün ve gecelere önem veren, hatırlamak konusunda hassasiyet gösteren biz, cumhuriyet bayramını okul sıralarında mı bırakmıştık ne, bize ne olmuştu böyle?
Cumhuriyet, hafızamızda milli bayramlarda kürsüye çıkan gözlüklü çocuğun şiirinde haykırdığı kelimeden mi ibaretti artık, yoksa pek çoğumuz için bir sucuk markasından öteye gitmiyor muydu? Peki, ama eğer öyle değilse, benim niye içim acıyordu?
Cumhuriyet konulu ödev hazırlayan oğlumun; “Anne cumhuriyet nedir, niye önemlidir” sorusuna içimden; “Ne değildir ki, o her şeydir” cevabını verebilmektir, en çok.
İlk Anayasa, İlk Cumhurbaşkanı, Soyadı Kanunu, Takvim-Saat-Uzunluk Ölçüleri, Kılık Kıyafet, Çok Partili Sistem ve daha onlarca yenilik.
Bunlardan sadece bir tanesinin bile getirilmesi devrim sayılırken hepsinin ardı sıra sunulması, yaygınlaştırılması en büyük kutlamaları hak ediyor bence. Bir imparatorluğun çökmüş temellerine kurulan ve her şeye inat dimdik ayakta duran bir ülkenin haklı sevincidir çünkü o. Değil sadece silah arkadaşlarıyla tüm memleketle zıtlaşma pahasına, bu ülkeyi bir cumhuriyete dönüştüren ulu önderin kutsal emanetidir bizlere. Halkın egemenlik hakkını, seçmiş olduğu vekiller vasıtasıyla kullanmasıdır. Dikkat edin, “haklarını "devretmesi" değildir, kesinlikle. Yani, iktidarın; “Ben çoğunluk oyuyla buradayım, istediğimi yaparım” diyebilmesi mümkün değildir.
Cumhuriyetin başka bir anlamı da; Okul hayatı boyunca beynimize kazınan ancak bir türlü şahit olamadığımız, “halkın kendi kendini yönetmesi” ve de; "en iyi yönetim şekli" olmasıdır. Yönetenlerde mi yönetilenlerde mi sorun diye düşünmekten pek yol alamasak da umudumuzu kaybetmedik neyse ki. Yoksa yarın bir gün Google’a; ‘Cumhuriyet’ yazdığımızda; “Padişahın halk tarafından seçildiği yönetim şekli” veya “Halkın kendi kendini kandırması” mı çıkar acaba…
Velhasıl; Tarihte eşi görülmemiş bir kurtuluş mücadelesiyle gücünü tüm dünyaya kanıtlayan ve bağımsızlığını söke söke alan Türk ordusunun dahi başkumandanı büyük Atatürk’ün sosyal ve siyasi sayısız başarılarının en çok da ileri görüşlülüğünün ve büyük hayal gücünün yıldönümünü kutladığımız gündür Cumhuriyet Bayramı.
Evet, hayal gücü dedim, yanlış okumadınız. Neden öyle dediğimi, ölene dek Atatürk’ün yanında olan, yakın dostu Mazhar Müfit Kansu’nun anlattığı anıdan anlayabilirsiniz;
Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde geçen bir konuşma:
“Mazhar not defterin yanında mı?”
“Hayır Paşam.”
“Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel.”
Mazhar Müfit Kansu’nun aşağıya gidip elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra: “Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu…”
Paşa’nın şartı kabul edildi. “Öyleyse tarih koy” dedi. Koydu Mazhar Müfit:
28 Temmuz, 1919 Sabaha karşı.
“Pekâlâ, yaz” diyerek devam etti Atatürk; “Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır, bu bir... İki; Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç; Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir.”
Kalem bir anda Mazhar Müfit’in elinden düşüverdi. Yüzüne baktı Paşanın, O da Mazhar Müfit’ in yüzüne bakıyordu. Bu, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. “Neden duraksadın?” dedi Paşa.
- “Darılmayın ama Paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var” dedi Mazhar Müfit.
Güldü Paşa; “Bunu zaman gösterir, sen yaz” dedi; “ Dördüncüsü; Latin harflerini kabul etmek.”
-“Paşam yeter, yeter…” dedi Mazhar Müfit, biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile. “Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter” dedi ve defteri kapattı; “Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşça kalın” dedi ve yanından ayrıldı.
Aradan yıllar geçmişti… Cumhuriyet ilan edilmiş, Latin harfleri, Soyadı kanunu ve akabinde birçok yenilik kabul edilmişti. Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu’ndan dönüyordu Atatürk. Ankara’ya geldiği zaman otomobil ile eski meclis binası önünden geçiyordu. Mazhar Müfit de kapı önünde duruyordu. Onu gören Atatürk, arabayı durdurdu, yanına çağırdı ve şöyle dedi:
“Azizim Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?”
Bu yıl 91.yıldönümünü kutladığımız cumhuriyet, halkın özgür iradesini kullanmasını ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasını sağlar. Demokrasi ile birlikte eşsiz bir çift olurlar. Şurası da bir gerçektir ki; ilkel ve hoşgörüsüz beyinlerde hazımsızlık yapar. Bir de artık nereden aklıma geldiyse;
İnsan bir şeyin değerini en çok onu kaybettiğinde anlar…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan