Dünyanın en riskli kumarı; Özgürlüğünü, ömrünü, sözünü, özünü ortaya koyduğun... Dünyanın en eski, en sürekli ve de en güvenli sosyal güvenlik projesi. Kişi mülkiyetinin tek imzayla ipotek altına alındığı, hemen her canlının bunu bir gün tadacağı o heybetli, kalantor müessese; Evlilik !
‘Evlen de, evin olsun, yerin yurdun belli olsun’ diyen anneyi; ‘Benim evim var zaten’ cevabı hiçbir zaman tatmin etmeyecektir. O bir Türk annesidir, doğurmuş, okutmuş, büyütmüş şimdi de evlendirecektir. Zira toplum, elinde madalya ile ondan bunu beklemektedir. O son viraja başarıyla girmiş anne, şimdi pes mi edecektir, Asla! Tüm nükleer silahlardan, atom bombalarından güçlü bir ‘el alem’ vardır arkasında, kim tutabilir onu bu saatten sonra… Davetiyelerden, lokantalardaki masa düzenlerine, aile içi sohbetlerden, romantik komedilere kadar her şey çift’ leşmek üzerine kurulu. ‘Bekâra ev verilmez’, ‘Bekârın parasını it, yakasını bit yer’, ‘Bekâra karı boşamak kolay’ diyenler, e nerede bunun sultanlık kısmı o halde. Yoksa değil sultanlık, imparatorluğa giden o yolda, kenarda alkışlayanlardan olmak üzüyor sizi belki de. Evet, bence de; Doğru kişiyle, doğru zamanda yapıldığında en güzel hadise de peki o ‘doğru’ nerde. Doğru kişiyi bulmak kadar doğru kişi olabilmek mesele… Otuz yaşına kadar evlendin evlendin, yoksa yapıştırırlar alnına, evde kaldın diye. En iyi okulları bitir, bölüm birincisi ol, dört lisanı anadilin gibi konuş, üst düzey bir şirkette yönetici ol, bilmem ne kadar maaş alıyor ol, önemi yok. Eşin varsa başarılısın, yoksa solda sıfırsın. Tabi bu genetik kodlama, mahalle baskısı, Türk yazgısı, henüz bebekken başlıyor, nasıl mı? Henüz minicik bir bebekken, kucaktan kucağa gezdirilirken, etrafa şaşkın şaşkın bakınırken, kulağınıza isminizden hemen sonra üflenen; ‘Mürüvvetini de görelim inşallah’ dır. Dur bir, büyüdüğünü, yürüdüğünü görün önce, evliliğine ne ara gittin be teyze? Sonra çocukluk döneminin o en eski, en vazgeçilmez oyununa sıra gelir; Evcilik… Evcilik, evlilik hadisesinin tatlılaştırılmış, acıdan arındırılmış, minyonlaştırılmış hali gibi sanki. Neyse başlarsınız evciliğe, uzaktan bulaşırlar muhabbetinize; ‘Ne o, napıyosunuz o bebeklerle ?’. O küçücük halinizle soruya anlam veremez ama bozmazsınız hanım teyzeyi de ve verilebilecek tek makul cevabı verirsiniz; ‘ Oynuyoruz tabiî ki de…’ Ama cevap hazırdır karşı tarafta ve yapılabilecek en anlamsız yorumu yapar o yaşından beklenmeyecek gerzeklikle; ‘İyi bakalım, hadi büyüyüp evlenin de, kendi bebeklerinizi büyütün‘ … Okul çağlarında, eve dönüşler tarihte şu gün’ hadisesinin göbeğine düştüğün günler olarak geçer. Malum teyzeler doluşmuş, pasta-börek-kısır üçlemesine oturmuştur. Önce usulen ‘dersler nasıl gidiyor’ soruları gelir ardından esasa geçilir; ‘Pek bir güzelleşmişsin, seni oğluma alayım’. Cevaben; ‘Tabi al teyze de burada mı yersiniz yoksa hediye paketi yapayım mı ?’ demek istersiniz- de neredeee. Dünyanın tüm silahlarına bedel gözlerini size doğrultmuş annenizi görünce, atarsınız içinize. Müstakbel kayınvalide adayınızı kısır yerken bıraktığınızda gün’ ü bu kadarcık travmayla atlatmışsınızdır işte. Son derece sancılı ve kanlı dönemlerin başlangıcı olan çocukluktan genç kızlığa geçiş ise evlilik mevzusunun kendini en yoğun hissettirdiği zamanın başlangıcına tekabül eder. Ev işlerine konsantre olmanız, olamamanız halinde de; ‘Sen evlenince ne yapacaksın’, ‘Bu pasaklılıkla seni alan üç gün sonra geri getirir’ gibi soruların bir numaralı muhatabı oluverirsiniz. Olur, da es kaza; ‘Anne bir dur ya, proje hazırlamam lazım yarına’ derseniz cevap yapıştırılır suratınıza; ‘ Yavrum ileride eşinle bezelye yerine proje mi yiyeceksiniz evde ?’ ‘Yok, annecim olur mu, ben eşimle bezelye yemek için okudum, bir de üstüne master yaptım bunca sene’… Diyeceğim o ki, evli olmamak çoğu kimseye dert bu memlekette. Sağlığınız yerindeymiş, kariyeriniz mükemmelmiş, onca dostunuz, arkadaşınız, çevreniz yanınızda destekmiş kime ne. Düşlerinizi gerçekleştiriyor, hobilerinizi yapıyor, kendinize zaman ayırıyormuşsunuz, dev bir kütüphaneniz, sağlam bir film arşiviniz, ince bir müzik zevkiniz, seyahat keyfiniz varmış, boş versenize. Ey Türk kızı; Birinci vazifen evlenmektir, unutayım deme ! Bir çift lafım da küçükken evde yapılan gün’lerde beni oğluna alacağını söyleyen, düğünlerde karşılaşınca da gözlerini süze süze; ‘Darısı başına ‘ diyen o teyzelere; Cenazelerde karşılaşınca ben de siz öyle diyeceğim, ona göre. Hem ben sizin sümsük oğullarınıza mı kaldım, o zaman söyleyememiştim, şimdi söyledim, rahatladım, oh bee! Velhasıl, herkesin bir hayat düsturu vardır. Genelde; ‘Evliyim, mutluyum, çocukluyum’ dur o. Benimki ise şöyle; ‘ Gencim, güzelim, üzerim’ , ona göre! CANSEN ERDOĞANwww.cansenerdogan.comtwitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan