Her şey soğuk, yağmurlu bir sonbahar günü başlamıştı.
Sıradan bir okul günüydü, hava soğuk ve yağmurlu olduğundan bahçeye çıkmak mümkün değildi ve teneffüste koridordan gelen bağırış çağırış çocuk sesleri, sınıfta yer yer bir araya gelen çocuk öbekleri ile sıradan bir okul günüydü işte. Ben ise tatsızdım, içimde bir sıkıntı, anlamlandıramadığım bir huzursuzlukla yağmuru izliyordum camdan. Ne top oynayasım vardı koridorda diğerleri ile birlikte ne de gereksiz konuşmak istiyordum birileriyle. ‘Bir kedim bile yok, anneme küstüm, tüm şehir bana küstü’ modunda dolanıyordum ortalıkta.
Zilin çalmasına az kalmıştı, sırama oturdum, defterlerimi çantadan çıkarırken gözüm yanı başımda duran camlı dolaba ilişti. Kütüphane diyordu hocalar ona, sadece üç raflı bir dolaptan ibaret olsa da bize kocaman geliyordu, biz de o zamanlar küçücüktük ya. Dolabın kapısını açtım usulca ve gözüm kapağında keyifsiz bir çocuğun olduğu bir kitaba ilişti ilk anda.
Tanıdık gelmişti çocuk bir yerden, ama nereden?
Okul önlüğü vardı üzerinde, sıkıntıyla bakınıyordu etrafına, sahi ne çok benziyordu bana.
İşte böyle oldu ilk tanışmamız ünlü yazar Kemalettin Tuğcu’yla.
Ders başladı ama aklım kitapta kalmıştı.
Sonraki teneffüste sıradan kalkmadan başladım okumaya, uzaklaşarak bu dünyadan gittim o çocuğun hayatına. Acılarını yaşadım onunla, anlık sevinçlerini, kaybedişlerini. Onun da hayalleri olduğunu, hayallerinin kırılabileceğini gördüm. Arkadaşım olmuştu o çocuk bir anda sanki yanımdaydı ve hep vardı hayatımda. Mutlu hissetmeye başlamıştım kendimi bir anda. Son ders Türkçeydi. Öğretmen ertesi gün Tüyap Kitap Fuar’ına gidileceğini ve ailemizden izin kağıdı getirmeyi unutmamamızı söylüyordu. Nasıl bir yer olduğu konusunda hiç kimsenin bir fikri yoktu. Birisi dayanamadı, sordu. ‘Kitaplar var’ dedi öğretmen, ‘binlerce kitap ve üstelik onların yazarları da olacak orada. Kitap alabilirsiniz, yazarıyla tanışabilirsiniz’. Bir heyecan sardı içimi, sıranın gözündeki kitaba, yeni arkadaşıma usulca dokundum ve ‘Öğretmenim’ dedim, ‘Kemalettin Tuğcu’nun da kitapları olacak mı orada?’ ‘Elbette’ dedi öğretmen, ‘olmaz mı hem onlar hem de niceleri’…
O akşam hiç bitmeyecek sandım.
Yemekten sonra, dersim olduğunu söyledim ve odama geçerek bir solukta okudum kitabı. Okurken şimdiki zamanın anlık kaygılarından kurtulmuş, ruhum özgürlüğe kavuşmuştu. O çocukla hayatın başka bir yönünü, başka bir semtini, sokağını, ailesini, dost meclisini keşfetmiştim ve kitap hiç bitmesin istemiştim. Ertesi sabah Tüyap Kitap Fuar’ına götürecek servise bindiğimde çocukların içinde en heyecanlısı, en mutlusu bendim, buna emindim. O zamanlar Taksim, Tepebaşında idi fuar. Beyaz, altında çok katlı otoparkı olan bir binadaydı. Sırayla içeri girdik. Beşerli gruplarla başımızda bir öğretmen gezecektik ve 2 saat sonra fuarın içindeki cafede buluşacaktık diğerleriyle.
Fuardan içeri girince bambaşka bir dünyaya girdim sanki.
Yayınevleri, kitaplar, yazarlar, anonslar sanki başka bir gezegende, paralel bir evrende gezintiye çıkmıştık. Stantların önünde duruyor, kitaplara dokunuyor, içlerini açıp yeni hayatlara, farklı insanlara, değişik arkadaşlara bakıyordum. Birden yanımda kitapları inceleyen bir teyzeyle kollarımız çarpıştı. Takriben 60’lı yaşlarda, bakımlı, hoş bir kadındı, dün gibi aklımda. 11 yaşında bir çocukla 60’lı yaşlarda bir yetişkinin aynı standın önünde kitap inceliyor olmasının ne kadar güzel bir şey olduğunu idrak edemezdim tabi o zaman.
Teyze gülümsedi bana ve ‘Aferin yavrum’ dedi, ‘kitaplar, senin hayatını değiştirecek unutma, başka diyarlara yol alacak, yeni hikâyeler keşfedeceksin. Hatta belki de kitaplarla kaderini çizeceksin’. Gülümsedim ben de. Tam giderken döndü ve ‘Bir de bu arada, kitap her zaman yüzünü ağartacak, başını dik tutmanı sağlayacaktır. Ne demek istediğimi ileride anlayacaksın ama şimdilik anlaman için şöyle diyelim; kitabı başının üstüne koy ve yürü, dik yürüyeceksin bak, eğilmeyeceksin’. Yıllar onu haklı çıkaracaktı…
Kitaplarını imzalayan, okurlarıyla sohbet eden yazarları izlemeye başladım hayranlıkla. Nasıl gururlu nasıl mutluydular. Bildiklerini, gördüklerini, hissettiklerini paylaşmayı seçmişler, satırlara dökmüşlerdi. Bir annenin sevgisiyle sahiplenmişlerdi kitaplarını, bir babanın gururuydu yaşadıkları. Gözlerimi kapadım ve tüm kalbimle diledim; ‘Allah’ım, ne olur bir gün ben de bir kitap yazabileyim, burada olabileyim, okurlarla paylaşabileyim, ne olur Allah’ım’…’
O küçük kızın tüm kalbiyle ettiği dua 25 yıl sonra gerçek oldu. Yüreğini ilmek ilmek dokuyarak tüm çıplaklığıyla, sonsuz bir çaba ve bitmek bilmez bir heyecanla yazdığı; ”Herkesin bir “B” planı vardır hayatta. Sizin ise herkesten farklı bir “C” şıkkınız olsun mutlaka. Çünkü hayallerinizin cevabı orada” dediği HAYATIN C ŞIKKI adlı kitabıyla ‘Çok Satanlar’ klasmanında, bu yıl 33.sü düzenlenen ULUSLARARASI TÜYAP KİTAP FUARI’nda…
Bir an için şimdiki zamandan uzaklaşıp edebiyatın, sanatın, satırların arasında kaybolmak, sözcüklerin eşlik ettiği uzak diyarlara yol olmak, başka hayatlar tanımak isterseniz. Beni görmek tanışmak, ‘C Şıkkı’ da neymiş bakalım imzalatalım derseniz eğer; 9 KASIM PAZAR GÜNÜ 13:OO – 15:00 arası İNKILAP YAYINEVİ standına beklerim.
Tanımak, tanışmak, paylaşmak ve görüşmek üzere,
Sevgilerimle,
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan